Elazığ’a depremden sonra verilen sözler tutuldu mu?

Depremin sarstığı İzmir’e 1 ay içinde inşaatlara başlama sözü verildi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “Elazığ ve Malatya’da olduğu gibi 1 yıl içinde bitireceğiz” dedi. Peki Elazığ’ın sorunları gerçekten çözüldü mü? Elazığlılar şehrin konut, trafik ve sağlık sorunlarını anlatıyor. Hâlâ yüzlerce aile konteynerlerde yaşıyor… CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, "Elazığ’ın bildiği gerçek binlerce yurttaşın bu kışı da konteynırda geçirmek zorunda olduğudur" dedi.

Abone ol

ELAZIĞ - Türkiye İzmir depremini konuşurken, Elazığlı depremzedeler de mağduriyetlerinin giderilmesini bekliyor. Hâlâ binden fazla aile konteyner evlerde yaşarken, bazı vatandaşlar kira yardımı alamamaktan, bazıları ise teslim edilen konutlardan şikayetçi… Şehirde daire kiralarının iki-üç katına çıkması, yıkım-yapım-onarım çalışmalarında sağlam binalara zarar verilmesi, söz konusu çalışmalardaki acelecilik ve plansızlık nedeniyle ortaya çıkan toz ve trafik sorunu, TOKİ sitelerinin kurulduğu bölgelerdeki okul, camii vb. eksiklikler de halkın şikâyetleri arasında…

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 24 Ocak’ta meydana gelen 6.8’lik depremin ardından yapılacak konutların yıl sonunda teslim edileceğini söylemişti. Bazı iddialara göre pandemi dolayısıyla, bazılarına göre ise kurumların koordinasyon eksikliği nedeniyle teslimatlar gecikti. Bu nedenle “konteyner kent”lerin yaklaşık yüzde 30’u boşaltılamadı. Söz konusu geçici evlerin yazın susuzluk, kışın da ısınma sorunundan bahsediliyor. Gazete Duvar’a konuşan oda başkanları, yetkilileri rant amaçlı iş yapmakla, sağlık ve çevre faktörünü ikinci plana atmakla ya da özensizlikle eleştiriyor.

ULAŞIM ZOR, OKUL YOK, MARKET YOK, SAĞLIK OCAĞI YOK

TMMOB Şehir Plancıları Odası Diyarbakır Şube Başkanı Berivan Ateş’e göre, Elazığ’daki proje halkı kentin çeperlerine gönderip, kent merkezlerini soylulaştırma projelerinin tipik bir örneği... “Kentsel dönüşümün yerinde yapılması taraftarıyız” diyen Ateş, 1960’da hatalı planlanan kentin aynı sorunla karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor:

“TMMOB heyetiyle beraber bölgeye gittiğimizde, belirli bir alanın riskli bölge ilan edildiğini, yeni konut bölgelerinin belirlendiğini ama kimsenin oraya gitmek istemediğini görmüştük. Çünkü hem ulaşılabilirlik açısından sıkıntılıydı, hem de okul vb. sosyal donatı eksikleri vardı. Depremin üstünden henüz üç gün geçmişti, enkaz kaldırılmamıştı, halk çadırdaydı ama uzlaşma komisyonları ve projeler hazırdı. Bazı vatandaşlar da ‘bizim yapıyı niye içine aldınız’ diyordu. O zaman anladık ki, rant projeleri için depremi fırsat görmüşler.

Nusaybin’de ve Sur’da vatandaşa yıkılan evi kaç metrekareyse, onun karşılığı verilmişti. Elazığ’da daha küçük evlerin teklif edilmesi enteresan… Ayrıca konutlar geleneksel Harput evleri tarzında vaat edilmişti ama öyle yapılmadı. İzmir’in durumu ise Elazığ’dan daha kötü; İzmir’de yapı stoku hiç yok”.

TRAFİK FELÇ OLDU, ŞEHİR TOZ DUMAN ALTINDA KALDI

Kentin deprem sonrası artan bir diğer sorunu ise trafik… Yıkılması amaçlanan binalar nedeniyle aynı caddelerin defalarca trafiğe kapatılması Elazığlıları bezdirmiş. Ateş, Elazığ’da 1987’den 2016’ya kadar hiçbir plan yapılmadığını, ana ulaşım planının da olmadığını, şimdi çalışmalar nedeniyle trafiğin büsbütün felç olduğunu söylüyor.

TMMOB Mimarlar Odası Elazığ Şube Başkanı Kazım Sanaç ise ondan biraz farklı düşünüyor:

“Çok acil tespitler, çalışmalar yapıldı. Haliyle hatalar yapılmıştır. TOKİ dar gelirlilere konut yapmak istiyorsa arsa payını düşük tutmak zorundadır. O nedenle kent merkezinden uzakta arsa seçiyorlar. Bazı vatandaşlar caddelerin bir defaya mahsus uzun süre trafiğe kapatılıp, hasarlı binaların birlikte yıkılmasını istiyor ama ben esnafa zarar vermemek adına etap etap çalışıldığını düşünüyorum. Öte yandan tozdan ben de şikayetçiyim. Devlet sözleşmesine koymuş ama yıkımı yapan müteahhit zahmete girmiyor, tanker getirip su tutmuyor.”.

SAĞLIK HİZMETİ GÖTÜRÜLEMEDİ, COVID RİSKİ VAR

Elazığlıların bu aralar en büyük dertlerinden biri de toz… Kontrollü olarak yıkılan binalardan çevreye yayılan toz, esnafın kazancını olumsuz etkilediği gibi, halk sağlığını da tehdit ediyor. Elazığ Tabip Odası’ndan Dr. Eser Ataş; Gazi Caddesi, Vali Fahribey Caddesi, Nailbey Mahallesi gibi belli bölgelerde korona virüsü salgını nedeniyle sigara içmek dahi yasaklanmışken, vatandaşların toz toprak solumasındaki çelişkili durumu şu sözlerle eleştiriyor:

“Toz 3-4 aydır halk sağlığı açısından ciddi bir problem, bunu çözemiyoruz. Aynı gün 3-4 tane yıkım olunca bir hayli hava kirliliği oluşuyor. Zaten Elazığ hava kirliliğinin yaşandığı şehirlerden biriydi. Bahsettiğimiz toz pandemi açısından da tehlikeli, zira diğer solunumsal hastalıklara da yatkınlık oluşturuyor. Sadece insanlar için değil, bitkiler ve hayvanlar için de kötü. Arabalar ve ağaçlar toz toprak içinde kalıyor”.

Yeni konut alanlarına da sağlık hizmetlerinin henüz götürülmediğine dikkat çeken Ataş, “Bize bir şey de sormadılar, danışmadılar. Hâlâ çözülmeyen konut sorunu korona virüsü vakalarını arttırabilir” diyor.

Yıkım çalışmalarında su kullanılmadığından şehir toz duman altında kaldı.
Son günlerde yağan yağmurlar tozu biraz bastırdı.

MUHALEFET KARADENİZLİ MÜTEAHHİTLERE DİKKAT ÇEKİYOR

Muhalefet partilerinin il başkanları ise şehrin barınma ve ekonomik sorununun bir yıldır çözülemediğini, AK Parti iktidarının Elazığlıları hayal kırıklığına uğrattığını söylüyorlar.

CHP Elazığ İl Başkanı Zeki Kaplan “Sanayi durdu, üretim durdu; gözle görülür bir destek, bir hibe verilmedi; kimi aldı, kimi alamadı” diyor. Kaplan, yıkımların yüzde 90’ının Karadenizli müteahhitlere verilmesine de dikkat çekiyor: “Oysa buradakilere iş vermekte fayda vardı. Bu durum Süleyman Soylu’yla alakalıdır. Her şeyden önce ‘orta hasarlı’ kavramının kaldırılması lazım… Bir ev ya hasarlıdır ya da değildir. Halkın kafası karıştırılıyor. Bir binada üç dairesi olan vatandaşa binası yeniden yapıldığında tek dairesini veriyorlar. Tuhaflıklar saymakla bitmez”.

Saadet Partisi İl Başkanı İbrahim Hacıbekiroğlu ise şöyle konuşuyor: “Hâlâ kira parasını alamayan vatandaşlar var. Konut sahibi olacak vatandaşa ise taksitleri ödeyemediğinde faiz uygulanıyor. Cumhurbaşkanı Malatya’ya geldi, İzmir’e gitti ama Elazığ’a gelmedi. Halkın tepkisinden korktuğu için gelememiş olabilir, zira millet barut fıçısı gibi…”

Nailbey Mahallesi'nde hasarlı bir bina yıkılırken yanındaki sağlam binanın kolonu zarar gördü. 

'HÂLÂ 1730 AİLE KONTEYNERLARDA KALIYOR'

Elazığ’ın en çok okunan günlük gazetesi olan Günışığı’nın genel yayın yönetmeni Nafiz Koca ise ‘skandal’ dediği bir bilgiye ulaşmış. Birkaç gün içinde manşetten vereceği haberi ana hatlarıyla anlatan Koca, Gazete Duvar’a şunları aktardı:

“Kışa girmek üzereyiz. Hâlâ 1730 aile konteynerlerde kalıyor. Elektrikli sobalarla ısınacaklar. Bu aileler yazın sıcakta, o demir yığınlarının içinde perperişan olmuştu zaten. Bakan 18 bin konutun biteceğini söylemişti ama yetiştiremediler. Depremin üzerinden neredeyse 1 yıl geçti ama yıkımlar sürüyor. Neden bitmediğini araştırdığımızda karşımıza şu manzara çıkıyor. Üç ayrı kurum bu işlerle uğraşıyor: Elazığ Belediyesi, İl Özel İdaresi ve Çevre Şehircilik… Atıyorum Hürriyet Caddesi’ndeki bir bina belediyenin uhdesinde, onun yıkımı için sokak trafiğe kapatılıyor. Birkaç gün sonra Özel İdare aynı yerde yıkım yapıyor ve orası tekrar trafiğe kapatılıyor.

Ayrıca TOKİ’nin ihaleyle iş verdiği firmalardan Metro’nun inşaat şartlarına uygun çalışmadığının bilgisi elimize ulaştı. Üniversite mahallesinde sapasağlam bir binanın kolonu yıkıldı. İşte bunlara yıkımla alakası olmayan, ahbap-çavuş ilişkisi sayesinde iş verilen firmalar sebep oluyor. Denetimler kâğıt üzerinde yapılıyor.”

Elazığ depremin akıllarda kalan bir görüntü, içine doğru çöken Dilek Apartmanı...

 'GİRESUNLU SELZEDEYE VERİLEN ELAZIĞLI DEPREMZEDEYE VERİLMEDİ'

Gazeteci Koca, sözlerine şöyle devam etti: “Bazı vatandaşların 140 m²’lik evleri ellerinden alındı ve 90 m²’lik evler verileceği söylendi. Evi yıkılan insanların üstünden TOKİ’ye ticaret yaptırıldı. TOKİ’nin 81 il içinde en çok arsa satın aldığı yer Elazığ’dır.

Halkımız İzmir depreminden sonra şehrin büsbütün ihmal edileceğinden endişeli... Zira Giresun sel kapsamına alındığında da aynı şey olmuştu. Bizim esnafa 50 bin lira geri ödemeli kredi verilirken, oraya hibe verileceği ifade edildi.

Tarihini hatırlamıyorum ama dönemin valisi Ö. Faruk Koçak, şehrin depreme hazırlı kentsel dönüşümü hakkında bir fizibilite çalışması yapmıştı. Vekillere gösteriyor, ‘önceliğimiz bu değil’ diyorlar, ‘zaten o parayı Dünya Bankası’ndan alamayız’ diyorlar. Ondan sonra biliyorsunuz, burada deprem oldu işte…”

'SON KULLANMA TARİHİ GEÇMİŞ ERZAK DAĞITTILAR'

İsmini vermek istemeyen bir depremzede, depremde ve sonrasında yaşadıklarını anlatırken esas yıpratıcı olanın belirsizlik olduğunu vurguladı:

“7 aydır prefabrikteydim. Apartmanım yıkılmadı ama çok ağır hasar aldı. Bina yerinden kaydı. Önce ağır hasar raporu verdiler. Sonra ‘orta hasar’a çevirdiler. En son olarak da ‘hafif hasar’a çevirdiler. Kolonların kirişlerin arasına parmağım giriyordu. Benim evi yıksalardı, dört bloktu bizim site, dördünü birden yıkmak gerekiyordu. O takdirde bütçeye masraf çıkacaktı!

Dilek Sitesi dört katlıydı, yerine yapılanlar ise beş kat… Daireler 120-130 metrekareydi, şimdi 80-90 metrekareye düştü. Kura diye bir şey çıkardılar, ön cephede oturanlara arka cephe çıktı. Üstüne 150-200 bin para talep edileceği söyleniyor. Mağdurlar bayağı bir yere başvurdular ama burada medya susturulduğu için çok gündeme gelmedi. Ben de sana ismimi veremiyorum, çünkü yarın bana ‘o sen miydin, hadi çık bakalım’ diyebilirler.

Konteynır 21 metrekare… 3 metreye 7 metre… Kap kacak bir tane divan… İsyan etsem ne olacak? Kiralık ev arasan bulamıyorsun. Bizim Müslüman (!) halkımız fırsatçılık yaptığı için 2000-2500’den aşağıya ev bulamıyorsun. Burada 40 yıllık eski bina, nemden mahvolmuş, adam 1500-1600 kira istiyor. Depremden önce 400-500 lira istediği yere….

Buna da şükür, ev verdiler. Kızılay, AFAD gıda yardımı yapıyor. Elazığ’a dört yandan yardım yağmıştı. AFAD deposu yetmeyince, büyük firmaların depolarına istiflediler. Aylar geçiyor bize erzak gelmiyor. Vali görüyor, bu nedir diyor, burada duracağına halka dağıtın. Bize erzak dağıttılar, sonra da geri topladılar, tarihi geçtiği için… Olsun ya, canımızı zor kurtardığımıza seviniyoruz.

AFAD konteynerde kalanlardan bazılarına evinizi biter bitmez teslim edeceğiz dedi. Ama buradaki herkes ev sahibi değil ki? Kiracılar ne yapacak? Hiçbir açıklama yok. Söylenen şey, ‘başının çaresine bakacaksın’.

Malatya’da ‘orta hasarlı’ ev diye bir şey yok. Orta hasarlı ne demek yani? İçine girip oturayım mı? ‘Yok, biz o sorumluluğu almayız’. Girmeyeyim mi? ‘Yok, o konuda da bir şey söylemeyiz.’ ‘Sen güçlendirme yapacaksın.’ Onun için 50-60 bin lira para isteniyor. 50 senelik binanın neyini güçlendireceksin?”

NACİ GÖRÜR: 'ELAZIĞ YENİ DEPREME HAZIRLIKLI OLMALI'

Elazığlı ünlü yer bilimci Naci Görür ise Fırat Üniversitesi’nin Jeoloji Bölümü’ne danışmadan hiçbir işin yapılmaması gerektiğinin altını çiziyor.

“Elazığ’da bugün deprem riski azalmış olabilir ama 100 yıl sonra deprem olmayacak mı? Deprem üretme periyodu dolduğunda, deprem tekerrür edecek. Bu aşamadan sonra gözü kapalı iş yapmazlar diye umuyorum. Şehrin altyapısı, ulaşımı, her şeyi depreme göre planlanmalıdır”.

CHP'Lİ GÜRSEL EROL: HALK BU KIŞI DA KONTEYNERDE GEÇİRECEK

CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol konuyla ilgili sorularımızı şöyle yanıtladı:

Hala bazı vatandaşların prefabriklerde oturduğunu öğrendim. Bazı vatandaşlar kira yardımı alamıyormuş. Sözler tutuldu mu? Şehrinizdeki son durum nedir?

Elazığ'da yıkılan veya ağır hasar gören evlerin yerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından taahhüt edilen konut inşaatlarının büyük bir bölümü henüz bitirilmemiştir. Yetkililerin 2020 yılı sonunda 10 bin konutun teslim edileceği yönündeki açıklamalarına rağmen Kasım ayı itibariyle deprem konutları henüz bitirilmemiştir. Yapımına başlanan ve bugüne kadar hak sahibi yurttaşlara teslim edilen kaç konut var belli değil. Yapımı devam eden konutların teslim tarihleri belli değil. Bunları Elazığlı hemşehrilerimiz bilmiyor. Elazığ’ın bildiği gerçek binlerce yurttaşın bu kışı da konteynırda geçirmek zorunda olduğudur.

AFAD'ın yıktığı çürük binalarda üç dairesi olan vatandaşa yeni yapılan binada bir daire veriliyormuş. Yahut 120 metrekarelik evi elinden alınan vatandaşa 90 metrekarelik ev veriliyormuş.

Mülkiyet haklarından kaynaklanan sorunlarımız var Elazığ’da. Örneğin orta hasarlı binaların hala ne olacağı meçhul, orta hasarlı binaların güçlendirme yöntemiyle oturulabilir hale getirilmesi çok mümkün değildir. Çünkü bu binaların çoğu deprem yönetmeliğinden önce sağlıksız koşullarda yapılan eski binalar ve bölge sürekli deprem gerçeğiyle yüz yüze. Halen Elazığ’ı da etkileyen Bingöl ve Malatya merkezli depremler devam etmektedir. Kaldı ki bina güçlendirmelerinin çok sağlıklı olmadığına dair bilim insanları ve teknik heyet değerlendirme yapmaktadırlar. Bu orta hasarlı binaların da ‘’çok hasarlı bina kapsamına alınıp, yıkılarak yerlerine aynı sistemde, aynı koşullarda oradaki vatandaşlarımızın da mağduriyetlerinin giderilmesi ve sağlıklı konutların yapılması gerekmektedir.  Bu çok önemli bir durumdur, zaten sayı da çok fazla değildir. Aynı şekilde işyerleri ile ilgili sorunlar da vardır. İşyerlerindeki ticari kayıpların, mülkiyet haklarının ne olacağı konusunda hala bir belirsizlik devam etmektedir. Kanuna göre sizin ne kadar mülkiyet hakkınız olursa olsun, size tek bir mülkiyet hakkı tanınmaktadır. Bu son derece adaletsiz, mülkiyet hakkına göre doğru olmayan bir yaklaşımdır. Bir afetten kaç mülkünüz etkilenmişse o kadar da hakkınız olmalı, yurttaşlarımızın hak kaybı yaşamamaları için bu durumla ilgili de bir çözüm önerisi getirmek gerekmektedir.

Elazığ halkı, İzmir depreminden sonra devlet kaynaklarının oraya akıtılacağından, hizmetlerden mahrum kalacaklarından endişeliymiş.

Elazığ halkı endişeli bu doğru. Devlet yurttaşları bir sorunla karşı karşıya kaldığı zaman adaleti, anayasa eşitlik hakkını tanımlayarak hizmeti götürmeli ve sorunları çözmelidir. Karşınızda yalnızca Elazığ milletvekili olarak değil, sahipsiz bir kentin, sorunlu yurttaşlarının dertli bir milletvekili olarak karşınızdayım. Deprem sonrası yalnızca depremi, depremden sonraki kriz yönetimi olarak düşünmeyin. Depremle ilgili süreci 3 ana başlıkta toplamak lazım. Bir depremin yaratacağı zararların engellenmesiyle ilgili alınacak tedbirler. Bu teknik bir konu. İki, depremin yaşandığı süreçten itibaren kriz yönetimi. Yani depremin olduğu kentte kaosu engelleyecek önlemler. Vatandaşın iaşe, barınma talepleri. Üç, afet yönetimi o ne? O da depremden sonra vatandaşların mülkiyet hakkının korunması. Ne yazık ki Elazığ’da bu mülkiyet haklarının korunmasıyla ilgili bir sorun var. Giresun’da bir sel baskını oldu. Oradaki esnafa 50 bin TL karşılıksız kredi verildi. Doğru mudur? evet son derece doğrudur. İzmir’de deprem oldu, İzmir’deki esnafa 50 Bin TL karşılıksız hibe para verildi. Doğru mudur? Evet son derece doğrudur. Elazığ’da maalesef yalnızca 2 bin 500 TL’si hibe olarak verildi. verilmedi. Geri kalanı Elazığ’da kredi olarak verildi. Geçtiğimiz hafta TBMM’de İzmir’deki depremle ilgili depremi yaratan etkenlerin düşürülmesi ve araştırılmasıyla ilgili ana başlık olarak bir komisyon kuruldu. Bu önemli bir komisyon. Ama yalnızca deprem sürecinin bir ayağı. Diğer ayağı da 7369’a göre umumi hayata müessir ilan edildikten sonra yapılacak devlet komu hizmetleriyle ilgili sürecin planlanması.
Geçen hafta TBMM’de Elazığ için bir komisyon kurulması ile ilgili önerge verdik. Afet süreci yönetimiyle ilgili aksaklıklar var, problemler var. Vatandaş çaresiz, hala konteynırda yaşıyorlar ve bu kış konteynırda geçecek. Hala yapılmayan evler var. Hala mülkiyet sorunu var, hala tapu sorunu var. Bir komisyon kurun ben dahil buradan bu komisyona muhalefet partilerinden hiç kimseyi almayın. Yalnızca AK Parti’nin milletvekilleri olsun. Gelin mağduriyeti görün. Gelin Elazığ’da o vatandaşın taleplerini sorunlarını, beklentilerini, mağduriyetlerini, hak gaspını görün ve ona göre de İzmir için kurulan komisyonla, her iki komisyonun kararları birleştirerek yeni mevzuatlar çıkaralım,  yeni kanun değişiklikleri yapalım. 7269 nolu kanun 1959 yılında çıkan kanunun yetersiz, talepleri çözmeyen bir kanun. Bu konuda bütün parlamentonun desteğini bekliyoruz diyerek bir konuşma yaptık. Ancak önergemiz AKP ve MHP oyları ile reddedildi.