1 Temmuz’da zam gelince elektrik fiyatlarını konuşmadık. Ağustos’ta faturalar gelince elektrik fiyatları toplumun gündemi oldu. Yetmedi, o fatura ödendikçe konuyu hissetmeyen, bilmeyen kalmadı.
Elektriğe gelen zammın bir aritmetiği var. Bu aritmetiğin yapan ise EPDK, yani Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu. EPDK temel olarak şirketleri ve tüketicileri (halkı değil) “gözeterek” karar verir ve bunların yaparken kanunlar ve o kanunlar çerçevesinde yapılan diğer düzenlemelere göre hareket eder. "EPDK’nin zam hesap formüllerini bilsek tahmin etmek çok kolay olacak" diye düşünebilirsiniz ama yanılırsınız.
ZAMMIN ARİTMETİĞİ
Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (ELDER) Başkanı Kıvanç Zaimler zammın kaynağı olarak doğalgazı gösterdi. Açıklamasında dağıtım bedelindeki artışa değinmedi. Malum, bir yılda üretim bedeli 11,2 kuruş artarken dağıtım bedeli de 5,5 kuruş artmıştı! Çok iyi taktik, haberde üretimi işaret edip dağıtım artışını saklamış. Bu o kadar iyi bir açıklama ki, “zammın kaynaklarını nasıl örtersiniz?” diye sorsam, bunun kadar iyi anlatan bir örnek bulamazdık.
İktidar dışındaki partilerin değerlendirmeleri de oldukça ilginç. HDP, yüzde 15’lik zammın yüzde 40 olarak yansıtılma ihtimali iddiasında bulunarak konuyu Meclis'e taşıdı. Bu konuda Elektrik Mühendisleri Odası'nın (EMO) açıklamasını görmemişler herhalde. İYİ Parti’den bir vekil, pahalı elektrik kullanımına ek olarak faturalara yansıyan kayıp kaçak bedeli, enerji fonu bedeli, elektrik tüketim vergisi, KDV kesintisi ve TRT payının da faturaları şişirmekte olduğunu belirtip sadece "Elektrik faturalarındaki en büyük meblağı oluşturan TRT payı kaldırılmalıdır" önerisinde bulundu. Yani şirket kazançlarına dokunmamayı seçti. CHP ise sonbaharda yeni zam beklentisini ifade ederek zamda el yükseltti. Bütün bunların peşinde CHP genel başkanının “Saray, sanayi ve elektrik üretim amaçlı doğalgaz tarifesine yüzde 15 zam yaptı. Bu olduğunda bir sonraki adım, gerçekleşen zammın halka yansıtılmasıdır. Saray, gözüm üzerinde; hanelere ne elektrik ne de doğalgaz zammını aklından bile geçirme!” tweeti ile konu keskinleşti, zam beklentisi akıllarda tartışılmaya başlandı. İktidarın gönül rahatlığı ile zam yapabilmesi için gerekli olan rıza şimdiden üretilmiş oldu.
Zammın aritmetiğine bakarsak gerekçe doğalgaz fiyatları ya da gaz zamları mıdır? Yoksa TRT payının getirdiği yük ya da bilinmeyen nedenler midir? Bunlara bakarak bir zam beklentisine girebiliyor muyuz?
ZAMMIN KÖKENİ
Zam tabii ki girdi maliyetleri (kömür, gaz), işletme maliyetleri, yatırım maliyetleri (hepsi için), diğer maliyet kalemleri ile fatura arasındaki farktan kaynaklı. Elektrikte kamu oyuncu iken maliyetler farklı, özel oyuncu iken farklı olacaktır. Ayrıca özelleştirme maliyetleri de eklenecek. Örneğin 2008-2013 arası dağıtım şirketleri özelleştirildi. Burada şirketler bankalardan kredi aldılar ve şimdi faizleri ile ödüyorlar. Tahminen 13 milyar dolarlık bu özelleşme faturası ve faizi bizim faturamızda var. Ama bunu EPDK kararı olarak değil, şirketin maliyeti olarak görebiliriz. Ayrıca şirketin kârı da eklenirse biz aslında kamunun maliyetine ek olarak özelleştirme borcu, bankaya ödenen faiz, şirket kârı ve devletin pahalı yakıt tercihini de ödüyoruz.
Ama bununla zammı açıklayamayız. Çünkü o özelleştirme zammın asıl nedeni değil, ithal yakıt asıl neden değil. Asıl neden böylesi bir piyasa oluşturan politika. Pahalı yakıtları seçmek, çalışan sistemleri satarak nakde çevirmek ve benzer düzenlemeler asıl nedenler.
Özetle “dolar çok çıktı, kuraklık da var ve gaz kullanınca zam geldi” diyorsak konuyu sadece klişe bir şekilde açıklamayla geçiştiriyoruz demektir. Sizi kim gaz kullanmaya zorluyor, o kadar HES yatırımına rağmen neden kuraklığı bu kadar yaşıyoruz, üreticiye sağlanan yüksek teşviklerin rolü yok muydu gibi soruları örtbas ediyoruz demektir.
ZAMMIN KÖKENİ POLİTİKALAR MI?
Yasal düzenlemeler izin vermese idi bizim bu tür zam gerekçelerimiz olmayacaktı. EPDK iktidardan gelen talepleri iktidarın yasal düzenlemelerini önüne koyarak elektrik fiyatına karar verir. Eğer hükümetin talebi ile düzenleme uymuyorsa bu konuda mevzuatı değiştirmesini ister. Örneğin 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu son 5 yılda 10 defa değişmiş. Böylece mevzuata uygun hareket edilmesi sağlanmış. Yapılan yasal düzenlemeler ile öncelikle şirketler için geçmiş düzenlemelerin eksiklerini giderilmiş ve yeni altyapı belirlenmiş. Yani bugün ithal yakıt tercihimizi belirleyecek ve bunun halktan çıkartacak yetkilendirme olmadan zam yapmak mümkün değil. Kuralları konuşmadan, onlara dokunmadan zammı konuşmak asıl suçluyu saklar.
Bunun için basit bir gözlem yapalım. EPDK’nin sayfasından 6446 sayılı kanunun değişikliklerini inceleyelim. Aşağıdaki tabloda değişiklik tarihleri ve kanun sayısı listelenmiş olarak veriyorum.
Tablo dikkatli olarak incelenirse; 6446 sayılı olarak sadece 2 değişiklik var iken, biri KHK ve diğerleri de başka kanun içinde 6446’da yapılan değişiklikleri de görüyoruz. Yani iki defa 6446 bütünsel olarak değişirken, 8 defa KHK veya torba kanun ile değişmiş. Neredeyse her yıl en az bir, bazı yıllar üç defa kanun değişmiş. Partilerin bize anlatamadığı tablo aslında bu. Bu tablo bile elektrikte oyunun kuralının ne kadar çok değiştiğini bizlere anlatıyor.
Şimdi bir de birim elektrik fiyatına bakalım. Grafik incelenirse 2017’den sonra fiyatlar ataklar yapmaya başlamış. 2020 düzenlemesinin özellikle dağıtım, üretim ve YEKDEM desteği alan firmalara faydasını bildiğimiz için, 2020 Ekim sonrası fiyat artışının şirketlerle bağlantısını söyleyebiliyoruz.
Burada 2017 sonuna kadar süren sabit fiyat kafa karıştıracaktır. Ancak 2016’daki düzenleme ile araba lastiklerinin ve kent çöplerinin biokütle sayıldığını, böylece 2017 yılında lastik yakma tesislerin inşa edildiğini ve böylece Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması, YEKDEM’den 2018 yılı itibariyle tam olarak yararlandığını, çöpü, elektriği yakıp kilowatt saat başına 13,3 cent para aldıklarını söylesek bu size fikir verecektir. Dolayısıyla 2016’daki düzenlemenin 2018’de maliyet artışı yarattığını ve haliyle bu açıkların 2019’da yansımaya başlayacağını tahmin etmek güç değil. Bu durumda bir kanunun bir maddesinin bizim cüzdanımıza varmasının 3-4 yıl sürebildiğini düşünebiliriz.
POLİTİKALARI KİM BELİRLER?
Kasım 2020’de geçen Elektrik Piyasası Kanunu meclise geldiğinde buradaki ilişkileri vekillerin bilmediğini, zam geldiğinde siyasetin bu zammı besleyecek bu düzenleme ile ilgilenmediğini, düzenlemenin enerji patronlara imtiyaz sağladığını, yeni lastik ve çöp yakma tesislerine yol açmaya devam edeceğini görmüş, bu düzenlemeler olmasa faturaları yarıya indirebileceğimizi iddia etmiştik.
Bu iddiaları ortaya çıkan sonuçları ile doğruluğunu artık görmüş bulunuyoruz. Ancak Kasım 2020’den bugüne gelen zamları görmek bir maharet değildi. Hatta geldiğinde kamuoyu ilgilenmemiş ve faturayı beklerken biz beklememiş, zammın arkasındaki tartışmaları tekrar yapmıştık.
ZAMLAR DEMOKRASİ İLE ORANTILI!
Klişe tartışmalar ile zam konuşacaksak eğer ortaya bir zam oranı atabilir, örneğin bir yüzde 15 zam lafı telaffuz ettiğimiz anda siz de, haliyle, yüzde 30 bile diyebilir ve yoldan geçen biri el yükseltebilir. Bu çok normal. Buna çıpalama diyorum. Bir çıpa koyup tartıştırıp zam beklentisini olası hale getiriyorsunuz.
Ama zammın gerçek köklerini politikaya bağladığınız anda işin rengi değişiyor. Öncelikle bu ülkede bir “politika zincirini” görmeniz gerekiyor. TBMM’de bir kanun düzenlemesi yapılır, bu düzenleme gerekirse ikincil mevzuat (yönetmelik gibi) ile desteklenir, sonrasında ilgili kurum bu mevduat çerçevesinde ve iktidarın politika talepleri ile bunları işleme koyar de devamında fiyatları belirler. İktidar burada kuruma güvenmez ve kendi elemanlarını yerleştirir. Bu sayede ülkenin elektrik sisteminde verimlilik yoktur, bu sayede ithal kömür ve gaz öncelik edilir, bu sayede fosil yakıtlara teşvik verilir, bu sayede YEKDEM desteklerinde parsayı HES’ler toplar ve bu sayede ışık hızına yakın bir hızda kablolardan akan elektriği dağıtan şirketler halktan yüksek meblağlar talep eder.
Zamlar ekonomik girdiler kaynaklı ve onlar da o politikaları belirleyen mevzuat ve uygulamalar kaynaklı. Yani zamlar aslında demokrasi ile çok ilişkili. Eğer demo, yani halk yoksa zamlar otomatik olarak şirketler, onların çıkarlarını savunun siyasetçiler ile bağlantılıdır. Türkiye’de resim budur. Yoksa örnek verdiğimiz üç partinin yaklaşımının bu kadar dışında olması onların kötülüğü değil, demokrasinin halinin özetidir.
MECLİS ZATEN ÇALIŞMIYOR Kİ?
İktidar yasal altyapı olmadan adım atamaz. Meşruluğu kalmaz. Bunu çok iyi biliyor. Bunu bildiği için 5 yılda 10 defa kanunu değiştiriyor ve bildiği yöntemleri, yani KHK ve torba kanunları uyguluyor.
İktidar dışındaki partiler de bunu çok iyi biliyor ve o yüzden bizlere meclisin öldüğünü, demokrasinin kalmadığını ve de bir şey beklememek gerektiğini anlatıyor. Bu sayede demo’su gitmiş, kratos’u, yani yönetmesi kalmış bir rejim bırakıyor.
Ama sorun ne iktidar, ne de iktidar dışındaki partiler. İktidar dışındaki partilerinin hiçbirinin bir enerji politikası olmaması, bu konudaki kötü performansları demos’un sorunu. Siz “zaten meclis çalışmıyor” dedikçe 5 yılda yapılan 10 kanun düzenlemesi ve 10’dan fazla zamma sırtınızı dönmüş oluyorsunuz. Tabii ki birileri de çıkıp “gaz fiyatları arttı, zam bekliyoruz” diyebiliyor.
Zam tartışması beklentiyi yükseltmeye yarıyor, oran vermek ise çıpalama etkisi yapıyor. Bunu yaptıkça zammın kökenini kaçırıyoruz. Zammın kökeni politikalar, siyaset, yani devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla, ve sanatta demos, yani halkın olmaması. Bunu besleyen ise “meclisin çalışmadığı” iddiası ve kesen araç ise halkın varlığı, siyasete ortak olması.
Not: Yazıyı uzatmamak için çok açıklayıcı bir örneği buraya ekleyelim. Dağıtım şirketleri sorunu gaz fiyatlarına bağlarken arkada sakladıkları çok önemli bir tartışma var ve konu şu an davalık. Mesele ne derseniz, Perakende Satış Tarifesinin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ, Dağıtım Tarifesinin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ ve Net Kâr Marjı Oranı hakkındaki EPDK kararı diye özetleyebilirim. Yani şirketler için hazırlanmış bir mevzuat. Dava için detayları Elektrik Mühendisleri Odası’na sorabilirsiniz.