Yüzde 14,9 elektrik zammı bir elektik zammı değildir. Bu 15 ayda yüzde 54 fatura artışı da değildir. Açık bir şekilde borcunu ödemeyen şirketlere “sen daha ödeme, ben halktan alıyorum” demenin adıdır. Öyle olmasa dağıtım bedelleri 15 ayda nasıl yüzde 65 artabilir?
Dile kolay, elektriğe yüzde 14,9 zam yapıldı. Daha üç hafta evvel enerji şirketlerinin özelleştirmeden aldıkları tesislerin kredilerini ödemediklerini yazmıştık. O kadar zaman geçmesine rağmen bankalardan aldıkları 70 milyar doların sadece 23 milyar dolarını ödediler. Yakın zamanda ödemeleri gereken 12-13 milyar doları da ertelemek istiyorlar. Düşünün, biz ödememizin gününü geçirsek faizi ile beraber geri öderiz, onlar ise hem ödemiyorlar hem de erteleyebiliyorlar.
Enerji şirketlerinin borçlarını ödememeleri üstüne hükümet “Enerji Girişimi Garanti Fonu” kurarak ara çözüm bulmaya devam ediyor. Kurulacak fon ile bu şirketlerin batıkları halka finanse ettirilecek. Vatandaşa yaptığını şirketlere yapmıyor, üstüne borcunu başkalarına ödetmeye çalışıyor!
Bunlar olurken biz ise sessiz sedasız faturalarımız ödemeye devam ettik. Durum böyle olunca piyasanın altın kuralı bu arada işledi ve “ödetmezsen sen ödersin” der misali zam geldi. Öyle bir zam ki, sizin ödediğiniz faturada nice politikaları saklıyor.
Türk Telekom’un yüzde 55’inin Oger Telekom’a devrini hatırlayın. Tam da bu şekilde parasını ödemediler, halktan toplanan paraları cebe indirdiler. Milyarca dolar kârı, ödeyeceği borcu cebe indirip ülkeyi terk ettiler. Bugün enerjide de Türk Telekom olayının bir benzeri yaşanıyor. Bugün sevgilisine 16 milyon dolar para havale eden Oger Telekom’un sahibinin hikayesini konuşuyoruz ama aslında o filmin ikinci sezonu enerjide çekiliyor.
FATURAMIZ NE KADAR ŞİŞTİ?
O minik faturalar damlaya damlaya büyüyor ve sel olup enerji şirketlerinin cebine gidiyor. Türkiye’de 36 milyon mesken abonesi var. Buradan her faturadan her ay bir TL fazla almanız yılda 432 milyon TL fazladan gelir anlamına geliyor. Sadece 15 aydaki fazladan alınan paraları hesapladığımızda işin boyutu akıl almaz noktalara varıyor.
Krizden önceki aya dönelim, yani Temmuz 2018’e. O ayda 100 kWh elektik harcayan bir ev yaklaşık 46 TL elektrik faturası ödedi. Kriz sonrası peş peşe gelen iki zam ile Ekim 2018’in faturası aynı tüketim için yaklaşık 59 TL oldu. Yani her 100 kWh tüketim için 1 TL değil 13 TL fazladan ödedik. Geçen ay ise aynı tüketim için 62 TL ödedik. Yani 16 TL daha fazla ödemeye başladık. Bu durumda iktidar zaten halkın ödediğini düşünerek tekrar zam yaptı. Şimdi ödeyeceğimiz fatura 71 TL civarı olacak. Evet doğru duydunuz, 15 ay önce 46 TL, 12 ay önce 59 TL, bir ay önce 62 TL olan faturanız şimdi 71 TL civarında gelecek. Bir başka deyişle 15 ay öncesine göre 25, bir yıl öncesine göre 13, bir ay öncesine göre 9 TL fazla ödeyeceğiz.
Eğer ayda 150 kWh tüketiyorsanız bu artacak. 200 kWh ise katlanacak. 36 milyon mesken abonesi ile hesapladığınızda milyarlarca liralık paranın fazladan borcunu ödemeyen şirketlere aktarıldığını göreceksiniz.
DAĞITIMA DA ZAM!
İktidar “maliyet bileşenlerinde oluşan artışlar nedeniyle” zam yapıldığını belirtti. Ama ortada 15 ayda yüzde 62, bir yılda ise yüzde 30’luk bir artış yok. Üretim maliyetleri arttı deseniz sadece elektik üretimine zam yaparsınız. Dövizde bir artış, küresel enerji fiyatlarında büyük bir değişim yok ama elektrik üretimi bedeline yapılan yüzde 15,7’lik bir zam var.
Hadi üretim bedeline yapılan zammı kabul edelim. Peki dağıtıma zam yapılacak bir durum var mı? Bu zamda faturamızdaki dağıtım kalemine de yüzde 13,5 civarında bir zam yapıldı. Evet doğru duydunuz. Bir anda dağıtım şirketleri her 100 kWh’lik tüketim faturasından 2 TL fazla para almaya başlayacak. Böylece 71 TL’lik faturanızın sadece 21 TL’si dağıtım şirketlerine gidecek.
HALKA YÜZDE 54 ZAM, DAĞITIM ŞİRKETLERİNE YÜZDE 65 PAY!
Resmi daha iyi anlamak için 15 ay önceki artış ile karşılaştıralım. 15 ayda elektrik faturamız yüzde 54 arttı. Fatura içindeki elektrik üretim bedeli ise yüzde 49 arttı. Temmuz 2018 ve Ekim 2019 faturanızı karşılaştırırsanız dağıtım bedelindeki artışın yaklaşık yüzde 65 gibi çok yüksek bir oranda olduğunu göreceksiniz.
15 ayda dağıtım şirketlerinin hangi maliyeti yüzde 65 arttı? Sonuçta onların yaptığı iş üretilen elektriği dağıtmak. Yakıt ithalatı gibi sıkıntıları yok. Demek ki bizim önemsemediğimiz “borcu ödemeyip cebe indirme” hali bayağı müzmin bir sorun. Bu durumda iktidarın dağıtım şirketlerine “siz borcunuzu ödemeyin, ama ben sizin gelirlerinize zam yapayım” dediğini düşünebiliriz.
ALTIN KURAL: ÖDETMEZSEN ÖDETİRLER!
Üç hafta evvel enerji şirketlerinin kredi borçların ödemediğini yazmıştık. Bu tesisleri devraldıktan sonra geçen zamana rağmen borçların hâlâ durduğunu, zamanı gelen borçları da ertelemeye çalıştıklarını anlatmıştık. Borçlarını ödemeyen bu şirketler halktan topladıkları paraları cebe indirmeye devam ettiler. Sadece bu son zam ile her 100 kWh’lik elektik tüketiminde üretim firmaları her ay 5 TL, dağıtım firmaları ise 2 TL daha çok kazanacak. Bunu siz 36 milyon mesken ve 12 ay ile çarpın ve borcunu ödemeyen enerji şirketlerinin cebinin nasıl dolduğunu hesaplayın.
Çok açık ki şirketlerin borcunu ödetemeyen (!) devlet halka zammı ödetmeyi tercih etti. Etti ama çaresiz değiliz. Çok açık ki bu tesisler kamulaştırılabilir, borçları için icraya verebilir, bunlara verilen fazladan paralar ile yoksullara ücretsiz elektrik verebiliriz. Çok açık söylüyorum, tek bir politika ile hem iklim krizini hem ekonomik krizi çözebiliriz.
Düşünsenize özelleşen 27 tane kömür, gaz ve HES’e “kapasite mekanizması” adı altında geçen yıl aktarılan 1,4 milyar TL’den kurtulabiliriz. Kapasite mekanizması ile iklimi değiştiren projelere yüksek fiyat vermek yerine yoksul halkın her ay 100 kWh tüketimini ücretsiz yapsak? Tam 2,1 milyon evin elektik faturasını ödeyebiliyoruz. Yani 27 şirketin iklimi değiştirmesini finanse etmeyelim. Kapatalım, 2,1 milyon yoksulun faturasını ödeyelim.
2018’de 447 HES projesi devletten fazladan 5 milyar TL civarı para almış. Hem de Yenilenebilir Enerji Destekleme Mekanizması, YEKDEM adı altında. Para bol dağıtılınca HES’ler de çoğalmaya başladı. Şimdi 447 HES’e verilen bu kıyak para yoksullara verilse 7,5 milyon yoksul evin elektrik faturasını ödeyebiliyoruz.
Bir de dağıtım şirketlerine fazladan verilen paraları geri alsak herkesin enerji faturasını ucuzlatabiliyoruz.
Yüzde 14,9 elektrik zammı bir elektik zammı değildir. Bu 15 ayda yüzde 54 fatura artışı da değildir. Açık bir şekilde borcunu ödemeyen şirketlere “sen daha ödeme, ben halktan alıyorum” demenin adıdır. Öyle olmasa dağıtım bedelleri 15 ayda nasıl yüzde 65 artabilir? Çok açık ki devlet iklimi ve borçlarını batıran şirketlere kaynak yaratıyor. Sadece iklimi ve toplumu gözeten bir kamulaştırma ile 10 milyona yakın evin faturasını ücretsiz yapabilir, 44 milyon mesken, ticarethane ve sanayi abonesinin faturasını ucuzlatabilir, iklimi değiştiren kömür santrallerini de kapatabiliriz.
Bunun için tek bir politika, iklimi ve doğayı gözeten bir çözüm, halk ve doğa için kamulaştırma yeterli olacaktır.
Not: Yazıda kullanılan bütün hesaplar konut tüketimi tarifesi (mesken, tek zamanlı tek terimli, alçak gerilim) üstüne yapılmıştır. Diğer tariflerde oranlar değişiklik gösterebilir.