İzmir’de su birikintisinden geçen Özge Ceren Deniz ve İnanç
Öktemay, 5 yıldır tamir edilmeyen kablo yüzünden öldü. Bir ay önce
de bakımı yapılmayan hatlardan çıkan yangınlarda, Diyarbakır ve
Mardin’de 15 kişiyi ve yüzlerce hayvanı yitirdik. Depremin
üzerinden 1.5 yıl geçmesine rağmen Hatay’a doğru düzgün hizmet
verilemiyor. Ama o günlerde ertelenen faturaların acısı şu günlerde
fersah fersah çıkarılıyor. İki yıl önceki olayı da unutmayalım.
Koskoca Isparta, kışın üç gün elektriksiz kaldı.
Bütün bunlar tesadüf mü peki? İhmalkarlıkla izah edilebilir
mi?
İşin doğrusu memleketin elektrik hizmeti hızla çöküyor. Biz
bunu, sonuçları kahredici bazı olaylar olduğunda fark ediyoruz
ancak. Oysa bir çok yerde hemen her gün elektrik sorunu yaşanıyor.
Kamu hizmetinin önemini Hatay’da gördük. Ya bir İstanbul felaketi
yaşanırsa? Ne olacağını kestiremiyoruz bile. Çünkü üretimden
dağıtıma ülkenin enerji politikası bütünüyle karartılmış halde.
Akkuyu Nükleer Santrali’nden tutun da Konak’ta ulu orta bırakılmış
kabloya kadar, denetimsizliğin nerelere uzandığı meçhul.
Dolayısıyla tesadüf ya da ihmal değil olan biten. Tam 12 yıl
önce temeli atılan çöküşün henüz başlangıcındayız daha.
DEREBEYLERİNE PAYLAŞTIRIR GİBİ DAĞITTILAR
Ülke derebeyi haritası gibi 21 parçaya bölünüp elektrik dağıtımı
özelleştirildi. Ne demişlerdi satarken? Rekabet sayesinde hizmet
kalitesi artacak, devlet yatırım, dağıtım vs. maliyetlerden
kurtulduğu için dolaylı yoldan vatandaşın yükü azalacak, kamu
denetimi üstlenecekti. Bir tanesi bile gerçekleşti mi? Amaç neydi
öyleyse?
Garantili otoyol, havalimanı, köprü, şehir hastanesinde
gördüğümüz üzere, 30 yıl boyunca bir avuç şirkete istikrarlı nakit
akışı sağlamaktı. Nitekim büyük ulaşım ve altyapı ihaleleriyle,
elektrik özelleştirmeleri eşzamanlı başladı. Dağıtım hatlarının
çoğunu da aynı inşaatçılar aldı. İnşaat ve elektrik ihaleleri
olmasa Kolin’i, Kalyon’u kim bilecekti. Doğal tekel ve mecburi olan
kamu hizmetleri sayesinde istikrarlı bir kâr kaynağına sahip
oldular. Varlıklarını buna borçlular.
İşte İzmir’de kaçak yapan kabloyu ortada bırakan Gediz Elektrik
de özelleştirmelerle büyümüş bir şirket. Tezgaha ne sürülmüşse
payını kapmış. Muğla, Aydın, Denizli bölgesine elektrik satan bir
diğer dağıtım şirketi Aydem ile aynı çatı altında. Yatağan Termik
santrali ile Ege linyitlerini ve Çatalağzı Santrali’ni de aldı. İlk
özel HES’i kuran da oydu. Sahibi Ceyhan Saldanlı. 1985’te mermer
ticaretiyle başladı.
Bu enerji grubunun ismi neydi biliyor musunuz? Bereket Enerji.
2018’in Ağustos ayındaki kur şoku sonrası 4.6 milyar dolarlık banka
borcunu yapılandırması ile bayağı bir gündem olmuştu. Sonrasında
düşük faizle dağıtılan TL kredileri sayesinde de dolar-TL
takasıyla, borç bir anlamda kamulaşıp bize yıkıldı. Adı
‘kirlenince’ de Bereket’i 2020’de Aydem yaptılar.
Yalnızca bir örnek bu. Hangi elektrik dağıtım şirketine el
atsanız ardından siyasi yakınlık sayesinde alınan kamu ihaleleriyle
zenginleşme hikayesi çıkıyor. Mesele bütün bunların maliyetini
türlü yollarla bize yıkmaları. Zira elektrik hizmetinde aksamayan
yegane şey fahiş faturalar. Devlet her birine bir yazar kasa teslim
etmiş, aylık fiş kesip nakit topluyorlar. Karartma da tam orada
başlıyor zaten. Faturaya baktığımızda hangi hizmete ne kadar para
ödediğimiz, ha bire yapılan zamlarla neyi, kimi finanse ettiğimiz
belli değil. Belli de olmasın istiyorlar çünkü, özelleştirmeyle
beraber faturaların ardına bir saadet zinciri gizlendi.
ELİMİZDEKİ FATURAYA GİZLENMİŞ SOYGUN
Makine Mühendisleri Odası (MMO) her yıl Türkiye’nin Enerji
Görünümü Raporu yayımlar. 2024 raporu birkaç gün önce çıktı. Tamamı
enerjide hızla yuvarlandığımız çöküşü anlatıyor. Rapordan da
yararlanarak, faturanın ardında gizlenen saadet zincirini
özetleyelim şimdi. Bakın iktidar elektrik şirketlerinin kârını
korumak için nasıl sinsice işler yapıyor.
Elektrik dağıtımı özelleştirildikten hemen sonra EPDK ‘brüt kâr
marjı’ sınırı getirdi. Yani perakende satış yapan şirketlerin ne
kadar kâr edeceği düzenlemeyle belirlendi. Oran yüzde 2.33’tü.
Sonra 2012’de hemen bir değişikliğe gittiler ve oranı yüzde 3.49’a
çıkardılar. Elektrik Mühendisleri Odası, artışın vatandaşın
faturasında 400 milyon liranın üzerinde ek yüke sebep olacağını
belirterek dava açtı ve kazandı. EPDK, oranı 2016-2020 dönemi için
yüzde 2.38’e çekti. Çekti çekmesine de 2020’de yeni bir sinsiliğe
imza attı. 2025’e kadar geçerli olacak kâr marjını ‘bürüt’ değil,
‘net’ olarak belirledi. Brüt hesabından hangi kalemleri çıkarıp
netleştirdiğini elbette bilmiyoruz. Yani ta 2015’te mahkeme kararı
ile iptal edilen artışın intikamını halktan 2020’de aldı.
“Kâr marjı düşük” diyen çıkacaktır. Bir başka sinsilik de burada
başlıyor ama. Az önce Gediz Elektrik örneğinde gördüğümüz gibi hem
dağıtım hem tedarik şirketleri aynı çatı altında. Faturaya yansıyan
‘perakende bedeli’ ile ‘dağıtım bedeli’ ayrı ayrı kâr demek. Bu
şirketler bir de ihaleler açıyor, yatırım yapıyor. Onları alanlar
da yine kendilerinin taşeronları. Kesilen faturalar doğrudan bizim
elektrik faturamıza yazılıyor. Hani ay sonu gelen faturaya bakıp,
“ne kullandım da bu kadar ödüyorum” diyorsunuz ya, şirket yaptığı
her işin maliyetini bize ödettiği için kabarıyor o rakamlar.
Sırf yediğimiz kazığı görmeyelim diye ayrı ayrı açıklanan
perakende, dağıtım, iletim sistemi kullanım, kayıp/kaçak,
faturalama ve sayaç okuma bedelleri 2016’da ‘enerji’ ve ‘dağıtım’
diye iki kalem altında birleştirildi. Yetmedi, 2019’da bu sefer
ikisini bileştirip adına ‘enerji tüketim bedeli’ dediler. Böylece
ne için ödeme yaptığımızı hiç göremiyoruz.
1 Temmuz’da gelen zam sonrası EMO’nun yaptığı bir hesap işin iç
yüzünü bize gösteriyor. Asgari yaşam standardını korumak için 4
kişilik bir ailenin tüketmek zorunda kaldığı 230 kWh elektrik için
354.4 lira ödeniyordu. Zamdan sonra fatura 476 liraya çıktı.
Faturanın yalnızca yüzde 23.8’i elektrik bedelinden oluşuyor. Fon
ve vergi oranı da yüzde 10.3. Kalan yüzde 65.9’u dağıtım bedeli.
Özelleştirme olduğundan beri tükettiğimizin kat kat fazlasını
ödetiyorlar bize.
Daha neler ver neler…
Sonuç olarak elektrikte kurulmuş bir saadet zinciri var.
Hizmetler çöküyor, şirketlerin kârını korumak için devlet halkına
açık açık kazık atıyor. Özel şirketlerle kamu hizmetini sürdürmenin
imkanı kalmadı. Cezasını paramızla da canımızla da ödüyoruz.
Her şeyi kendimiz finanse edeceksek, inşaatta da enerjide de biz
bu şirketleri niye sırtımızda taşıyoruz ki?