Elgazi: Oy kullanmıyoruz, AK Parti iktidarda ise bizim ne suçumuz var?

İstanbul’da Mültecilik, Göç ve Göçmen sempozyumu düzenlendi. Suriyeli hak savunucusu Taha Elgazi, sol partilerin mültecilere karşı yaklaşımlarını eleştirdi.

Abone ol

DUVAR - Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), İstanbul’da Mültecilik, Göç ve Göçmen Emeği Sempozyumu düzenledi. İstanbul Tabip Odası binasında düzenlenen sempozyumun açılış konuşmasını DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yaptı. 'Türkiye’de Siyasi Tartışmalar ve Uluslararası İlişkiler Bağlamında Göç, Göçmenler ve Mülteciler' başlıklı oturuma Didem Danış, Akademisyen Cenk Saraçoğlu, Hale Gönültaş ve Taha Elgazi konuşmacı olarak katıldı.

‘MÜLTECİLER YAŞADIĞIMIZ SÜRECİN SORUMLUSU DEĞİL, MAĞDURUDUR’

Sempozyumda konuşan Çerkezoğlu, “Mültecilik, göç tartışmaları son yıllarda daha çok gündemimize geldi. Sendikalar bu konuda adım atmak ve tartışmak konusunda epey geriden geliyor. Bu sempozyum, sonuçlar çıkarmamız açısından oldukça önemli. Tüm dünyada emperyalistlerin kışkırttığı savaşlar ve artan küresel eşitsizliklerle göç süreci hızlandı. Ülkemiz bu insanlık krizinin en acı şekilde yaşandığı bir coğrafya. Emperyalist projelerle, kitlesel göçler fırsata çevriliyor. ‘Hayatımız pazarlık söz konusu yapılamaz’ diyen işçi sınıfına kulak verilmiyor. Tüm varlıklarını geride bırakarak göç etmek zorunda kalan ve hayatta kalmak için geldikleri yerde düşük ücretli, güvencesiz şekilde çalışmak zorunda kaldı mülteciler. Yaşadığımız bu koşulların, işsizliğin, yoksulluğun sorumlusu mülteciler değildir onlar da bu sürecin mağdurlarıdır. Her gün çeşitli örneklerini gördüğümüz ırkçı dilin sorunları daha da derinleştirdiği ve kutuplaştırmayı artırdığını gördük. DİSK Türkiye işçi sınıfının baskılara karşı sığınağı, zulme ve sömürüye karşı mücadele örgütüdür. Türkiye işçi sınıfı, bu ülkede yaşayan, kökeni dili, dini, etnik kökeni, geldiği yer ne olursa olsun, tüm işçilerden oluşur. DİSK’in demokratik, sınıf ve kitle sendikacılığı çizgisi ve kurucu ilkeleri de bize bunu emreder. DİSK ülkemizdeki göçmen ve mültecilere yönelik ırkçı ve ayrımcı bakış açısı karşısında durarak, Türkiye işçi sınıfının bir parçası olan bu işçilerin güvencesiz ve ucuz işgücü olarak görülmesi karşısında sendikal ve sosyal güvenlik haklarının sağlanmasını savunmaya devam edecektir" ifadelerini kullandı.

Sendikal hareketlerin de sorumluluğu olduğunu belirten Çerkezoğlu, "Çünkü biliyoruz ki göçmen işçilerin bu kadar olumsuz koşullarda, neredeyse tamamının en kötü koşullarda çalışıyor olmaları onlara ait bir sorun değil, bütün emeğiyle geçinen işçi sınıfının ekonomik haklarını aşağıya çeken bir etki yaratmaktadır. Bu yüzden DİSK sendikal hareketin temel ekseni görmektedir bu mücadeleyi. Nasıl bir yoldan yürümemiz gerektiğini, politika ve programlarımızı ilerletmesi açısından sempozyumumuz önemli olacaktır" dedi.

‘AK PARTİ İKTİDARDA İSE BİZİM NE SUÇUMUZ VAR’

Sempozyumda hak savunucusu Taha Elgazi de bir konuşma yaptı. 2011'de fizik alanında yüksek lisans yaptığı Suriye'de çıkan iç savaştan sonra ailesiyle birlikte Türkiye’ye gelen Elgazi, sol partileri ve sivil toplum kuruluşlarını, 'sağcı partiler gibi davranmak' ile eleştirdi.

“Mülteci bir sorunun kaynağı değil mağdurudur” diyen Elgazi, “Ülkede hâlâ mülteciyi bir ana sorun olarak gösteriyorlar. Ülkemi, yüksek lisansımı bırakıp gelmem benim kendi kararım değil. Hepimiz bir göçmen durumundayız. Aşırı ırkçılık ortamı oluşturuldu. Bana düşmanlık yapan beni dışlayan kişi beni niye sevmiyor? Suriyeli sorunu iktidara bağlama sorunundan kaynaklanıyor. Siyasi partilerle görüştüm. Asıl amacım mülteci dosyasını siyaset üstü bir yere taşımaktı. Maalesef mülteci dosyasını iktidara karşı bir malzeme olarak kullanıyorlar. İktidar ise bizi Avrupa’ya karşı kullanıyor. Ortada kaldık. Ben bir mülteciyim, oyumu veremem. 2011’de AK Parti iktidarda ise bizim ne suçumuz var. Bu bizim sorunumu değil. Biz bunları kendi aramızda konuşuyoruz. Mültecileri, sığınmacıları AK Parti dindar diye AK Parti bağlamak sorunludur. Sol partiler ortada yok. Ne zaman sol partiler geldi de bizimle görüştü? Ne zaman bir panel yaptı? 2011’de buraya gelen bir çocuk bugün evlendi, baba oldu. Ama hâlâ bir çocuk gibi görüyorlar, muhtaç gösteriyorlar. Nereye kadar biz bunlara katlanabiliriz? Mülteciyi, mülteci durumunda bırakanlar faydalanıyor. Avrupa’daki solcu partiler nasıl yaklaşıyor diye soruyoruz Avrupa’da yaşayan mültecilere. ‘Bize en yakın partiler’ diyorlar. Ama Türkiye’de tam tersi. Burada bir terslik var. Solculuk siyaseti yapıyorsun ama solculukla ilgili bir şey yok. Aşırı sağcı gibi davranıyorlar. İngiltere’de sığınmacıları Ruanda’ya geri göndermek istediler. Ama bütün STK ve sol partiler eylem yaptı. Kazandılar ve iptal oldu. Ruanda’ya göndermediler. 2019’da bizi sınır dışı ettikleri zaman ve şimdi mülteciler toplanıp sınır dışı ediliyor. Bizim buradaki solcu STKlar neden bir şey demedi" diye konuştu.

‘EVLERİNE HIRSIZ GİRSE DAHİ POLİSE BAŞVURMAKTAN KORKUYORLAR’

Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ve Göç Araştırmalar Derneği Başkanı Doç. Dr. Didem Danış, Avrupa Birliği’nin mültecileri Türkiye’de tutmak için ciddi paralar ödediğini, iktidarın zamanla politikalarını değiştirmeye başladığını söyledi.

Danış, “Sığınmacılar yavaş yavaş geri gönderilmeye başlandı ve bu durum krizler yarattı. İlk defa parkları bu kadar boş gördüm. Bunun en önemli sebebi bu ırkçı ve ayrımcı söylem ve politikalardır. Bazen evlerine bir hırsız dahi girse polise başvurmaktan korkuyorlar. Çünkü geri gönderilme durumları var. Buna hangi aktörler neden oldu? İlk başlarda AFAD ilgili konumdaydı. Ancak son dönemlerde İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İradesi etkin olduğunu görüyoruz. Bu da ilk başlarda bu meselinin insanı olarak ele alındığını ancak şu demlerde ise ‘güvenlik’ sorunu olarak ele alındığını görüyoruz" diye konuştu. 

‘TÜRKİYE SIĞINMACILAR NEDENİYLE MASADA OLMAYI OLANLIYORDU’

Akademisyen Cenk Saraçoğlu ise Türkiye’deki sığınmacı ve mülteci düşmanlığının sadece 'ötekiye' sıradan bir düşmanlık olmadığına dikkat çekti. Bunun Türkiye’deki son 20 yılda yaşanan ideolojik, siyasal ve iktisadi dönüşümlerin yaratığı fay hatlarıyla ve önemli dönüşümlerle kırılmasıyla ilgili olduğunu belirten Saraçoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’nin ideolojik hedefleri var. Türkiye, burada siyasal ve ekonomik nüfusunu artırmaya çalışıyor. İktidarın bu hedeflerinin büyük bölümü suya düştü. AKP’nin Suriye içinde vekil olarak kullandığı sünni İslamcı gruplar var. Türkiye orada çıkabilecek bir değişimin PYD’nin kontrolüne girmesini istemiyor. Asıl hedefi arasında bunlar da var. Suriye’nin geleceği konusunda söz sahibi olmak için buradaki sığınmacıları çok önemli görüyor. Suriye’deki yeni bir tablo ortaya çıkması durumunda Türkiye buradaki sığınmacılar nedeniyle direkt masada olmayı planlıyordu. Tayyip Erdoğan, sığınmacıları Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelere yerleştirmeye dair söylemlerde bulunurken aslında orada bir sığınmacılar Cumhuriyeti kurmaya çalışıyor.”

'İÇ SİYASET MALZEMESİ YAPILIYOR'

Hale Gönültaş da "Medya ve mülteciler” başlıklı sunumunda "Göçmen meselesinin Türkiye’de iç siyaset malzemesi olarak kullanılması, çözümün temelinden uzaklaştırılıp göçmenlerin aleyhine bir sonuca götürdüğü biliniyor” dedi ve şöyle devam etti: "Özellikle ekonomik kriz ile ilgili haberleri yapamayan yaygın medya, hükümete yakın medya, ibreyi göçmenlere çevirdi. Şimdi ekonomik krizin nedenleri neler? Bunlar toplumu nasıl ilgilendiriyor? Bireyleri nasıl ilgilendiriyor? Bunları yapamadıkları için sorun olarak göçmenleri buldular ve göçmenler üzerine ibreyi çevirdiler. Hükümete yakın medya haberciliğinde iktidarın söylemini kullanarak habercilik yapıyor. Gazeteciliğin temel kuralları üzerinden habercilik yapılmıyor maalesef."

'SURİYE'NİN KUZEYİNDE GÖÇMEN CUMHURİYETİ'

Panelin soru cevap kısmında ilk sözü Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz aldı. "10 yıllık süreç Türkiye'nin bir laboratuvar ülke olduğunu söylüyor. Bunun mimarı Angela Merkel ve Ahmet Davutoğlu'dur. Erdoğan bütün dünyaya 'Gaziantep sözleşmesi yazalım' dedi. Bu sözleşme aynı zamanda Obama'ya sunulan koordinatlarla beraber geldi" diyen Akdeniz, şunları söyledi: "Suriye'nin kuzeyinde mültecilerin toplanacağı bir göçmen cumhuriyeti kurmayı hedefliyorlar. Uluslararası tekeller, Avrupa Birliği yani bu tekellerin birliği, G20'de göç politikaları üretiyorlar. Sendikalar G20'nin altında L20 toplantılarına katılarak oranın bir uzantısı haline gelirlerse bağımsız bir göç politikası üretemezler. Öncelikle sendikaların uluslararası tekellerden koparak ve başka bir dünyayı tahayyül ederek kendi bağımsız siyasetlerini bağımsız göç politikalarını oluşturması gerekiyor. 

Ne zaman ekonomik kriz çanları çalsa faşistler güç kazanmaya başlarlar. Türkiye'de olan da budur. Biz bugün sadece göçmenleri mültecileri savunarak ilerleyemeyiz. Aynı zamanda yoksullaşan emekçi sınıfların taleplerini savunarak ilerlemeliyiz. Mültecilerle aynı tezgahı paylaşan yurttaşların taleplerini birleştirmeliyiz." 

Sempozyumun ikinci oturumunda “Türkiye işçi sınıfının bir parçası olarak göçmen ve mülteci işçiler, çalışma koşulları ve ortak mücadelenin imkanları” teması altında, DİSK Gıda İş Genel Başkanı Seyit Aslan moderatörlüğünde sunumlar yapıldı.