Elif Şafak New York’taki Ted Talks konuşmasında biseksüel olduğunu açıklayarak büyük yankı uyandırdı. Dünyada değil tabii, ülkemizde. Sene olmuş 2017, biseksüelliğin ve ifşasının marjinalliği, avangartlığı mı kalmış… (Bu iki kavrama yer verme nedenim sosyal medyada bu konuya dair yorumlarda sıkça kullanıldığına rastlamam.)
Bizdeyse pek tabii ki yer yerinden oynadı. Sosyal medya ikiye bölündü. Sosyal medyamız çünkü zihin dünyamız ikiye bölünmeye o kadar müsait ki bu hiç de zor olmadı. Sol tarafta sahne içi hareketin, sağ tarafta diyalogların aktığı çift sütunlu senaryolar gibiyiz. Düşünce/eylem ve söz hem birbirinden apayrı hem de kabak gibi ortada. İç içeliğe, hayatın griliklerini kapsayan ara alanlara, başka bakış açılarına en basit düzeylerde bile tahammülümüz yok. Bu nedenle gün geçmiyor ki insan pek de yakın hissetmediği birini savunur durumda bulmasın kendini.
Elif Şafak konuşmasının ilgili kısmı şöyle: “Ben her zaman azınlık hakları konusunu yüksek sesle konuşan ve üzerinde yazı yazan biri oldum, kadın hakları LGBT hakları gibi... Ancak bu konuşmamı hazırlarken biseksüel olduğumu insanların içinde konuşma cesareti gösteremediğimin farkına vardım. Çünkü karalama, alay, nefret ve damgalamaların peşimden gelmesinden korktum. Fakat kimse durumun karmaşıklığı nedeniyle sessiz kalmamalıdır."
Ahmet Hakan’dan Oray Eğin’e kadar herkes konuya kendi meşrebince el attı. İkiye bölünen sosyal medyamızın bir kısmı Elif Şafak’ı cesurca açıklaması için tebrik ederken diğer kısımsa yazarı, çocukluğundan hatta hızını alamayıp Big Bang’den başlayarak yerin dibine gömmekle meşguldü. Hakaretler birbirini kovaladı, arada hatırı sayılır miktarda bifobik, homofobik, transfobik malzeme de üretildi.
Biseksüelliğin ne anlama geldiğini yazayım bu noktada çünkü Elif Şafak’ı eşi Eyüp Can’la çeşitli yakınlaşma hallerinde gösteren cinfikir tweetlerden anlaşıldığı kadarıyla pek bilinmiyor. Ya da ‘bi’linmezden geliniyor. Biseksüellik, “hem erkek hem kadınlara yönelik romantik çekim, cinsel çekim ya da cinsel davranış” anlamına geliyor. (Bu konuda sosyal medyada dönen espriler arasında en beğendiğim, “biseksüellik ne ya?” sorusuna karşılık yazılan, “iki yılda bir seks, bienal gibi” oldu.)
Biseksüellik bizim üniversite yıllarımızda oldukça popüler bir yönelimdi. Barda otururken o güne kadar hetero bildiğimiz kız arkadaşlarımızın birden yanındaki kızı öpmesi gibi durumlara şahit olurduk, alkışlar ıslıkları izlerdi. Havalı, cesur, özgürleştirici bir yanı vardı bu durumun. Çok hassas bir alanda espri yaptığımın ve her an kafama bir ok yiyebileceğimin farkındayım ama dalga geçmiyorum. Fikir olarak oldukça insana yakın, ruha yakın geliyor. Yine de insanın içinde olmalı tabii. İhtimallere açıklığın cazibesinin doğal bir parçasını oluşturduğu ilk gençlik yıllarının “masumiyeti” dışında ama, bu gibi durumların taklit, özenti, reklam malzemesi olmasının LGBTİ bireylerin yaşamının inanılmaz derecede zor olduğu Türkiye gibi bir ülkede hele, sinir bozucu bir yanı, elbette var.
İtinayla Doğu’dan çok Batı’yı hedef alan, dantelli, cin peri hikâyeli, loş evde tül perdeli, kat kat rimelli ve kasvetli edebi dünyası kadar en az, Elif Şafak’ı Elif Shafak haline getiren süreçte reklam ve PR faaliyetlerinin tartışılmaz bir öneminin olduğuna katılıyorum. İlk romanlarını daha kendine özgü bulup daha çok sevmekle beraber, Şafak hiçbir zaman benim yazarım olmadı. Sorunlu ve yer yer de tutarsız politik çizgisini de kendime yakın bulmadım hiç. Yine de bir Elif Şafak nefretim yok, bu konudaki yaygın nefreti de anlamam pek mümkün değil. Bu işler bizde de dünyada aşağı yukarı böyle dönüyor bir de maalesef. PR’ı da Elif Şafak icat etmiş değil yerli ve Batılı okur avlama tekniklerini de. Pek çok iyi yerli yazarın adını bile bilmezken gece gündüz ondan söz ettiğimize göre, daha önce de yazdığım gibi, ortada bir cehennem varsa ona odun taşıyan da biziz.
Çeşitli ve yaratıcı vesilelerle hep ilgi odağı olmayı başarmış bir yazarın bu tür bir açıklamasının belli bir düzeye kadar espri kaldırır olduğunu da kabul ederim. Aşağı yukarı ikinci tweette, üçüncü hakarette aşınan ve aşılan bir düzey bu da. Şafak’ın açıklamasını takip eden yazılardaki iğneleyici ya da eleştirel değil düpedüz hakaret içeren dil, tüylerimi diken diken etti. Nedense bu gibi durumları en çok eleştirenler de esen rüzgârları en idareli biçimde kullanıp gemisini her daim yürütebilenler oluyor.
Elif Şafak’ın yazarlığı eleştirilebilir, belki çeşitli konulardaki samimiyeti de sorgulanabilir. Cinsel kimlik konulu bir ifşanın samimiyetini sorgulamaksa hiç kimsenin, hiçbirimizin haddine değil. Bir insanın hayatının bu kadar özel ve önemli bir yanına dair paylaşımını sorgulamak için, biz de kim oluyoruz yahu?
Elif Şafak açıklaması üzerine yazılıp çizilenler, ifşada belirtilen çekinceleri o kadar doğrular nitelikte ki. Türkiye gibi bir yerde “aykırı” görülen bir cinsel kimliği açıklayacak kişinin alay, iftira, karalama ve damgalamadan korkmasından daha doğal bir şey olamaz.
Elif Şafak’ı sevip sevmemek konu dışı. Edebi ve siyasi tercihler konu dışı. Bu ifşa ve devamında karşılaştığı yoğun saldırı konusunda sonuna kadar Elif Şafak’ın yanındayım. Hiçbir samimiyetsizlik de klavyelerden taşan ikiyüzlülük, homofobi ve maksadını baştan aşan nefret kadar samimiyetsiz gelmiyor bana.