Dilimiz de, aklımız da, bilinçaltımız da hem ırkçı hem de seksist. Günlük hayatta hiç fark etmeden ağzımızdan kayıp giden sözcükler aslında bizi ele veriyor da karşımızdakilerde de durum aynı olduğu için yakalanmıyoruz. Ama sonra hayatımızda belki hiç görmediğimiz ama zihnin kilitlerini çözmek için çaba harcayan birileri çıkıp bir ayna tutuyorlar yüzümüze. Ve ışık tutulmuş tavşana dönüyoruz. İşte ‘Erkek yerin bilsin’ böyle bir etki yaptı bende.
Ne dersek diyelim, kendimizi ne kadar ehlileştirirsek ehlileştirelim yeterinde arınmak mümkün olmuyor maalesef. Yıllardır o ya da bu şekilde kadınları ötekileştiriyoruz. Her negatif olaydan kadın figürünü çıkarmak için bilmediğimiz bir sarmalı kurguluyor zihnimiz. Ve istesek de istemesek de bir bahane buluyoruz.
Türk mutfağının önemli unsurlarından biri olan ‘Kadın budu köfte’deki ayrımcılığı fark etmiyoruz. Ama biri erkek budu köfte deyince durumun vahameti düşüyor aklımıza. Ya da kadınların bizden daha korunaksız ve güçsüz olduğunu düşündüğümüz için İstanbul’da 22.00’den sonra kadın yolcuların güvenliği için otobüsten durak beklemeksizin istediği yerde inebilmelerine dair haberi gördüğümüzde, birçoklarımız ‘Ne güzel uygulama’ derken bunun erkek versiyonunu düşününce nasıl oluru patlatıyoruz.
Bu ülke pozitif ayrımcılık diye bir şeyi gurur kaynağı olarak taşıdı yıllarca. Partilerde, kurumların yönetiminde kadın bulundurmak bir nimet gibi sunuldu bize. Sonra döndük spora erkeklerin giremediği maçlara kadınları yollamakla, bu sayede rekorlar kırmakla övündük. Velhasıl biz bu ayrımcılık konusunu çok ama çok yanlış anladık.
SADECE ADI POZİTİF
Ne sporda ne de hayatta kadınların ya da engellilerin ya da eşcinsellerin bir kayırmaya ihtiyacı yok. İhtiyaçları olan tek şey gölge etmememiz. Önlerini kesmeyelim yeter. Hayatlarını zorlaştırmayalım kafi. Ama eğer gölge etmezsek ne olur? Bize minnet duymalarının, kendimizi büyük göstermenin bir yolunu nasıl buluruz? Pozitif ayrımcılığı nasıl olumlayabiliriz? Kadın sporunun erkek sporunun alt ligi olarak tutmayı nasıl başarırız? Kafamızda bu sorulardan başka bir şey yok gerçekte.
Düşünsenize kadın liginin esamesi okunmadı ligler geri dönecek mi dönmeyecek mi sohbetlerinde. Bir kez bile neden tenis turnuvalarında erkekler finalinin kadınlar finalinden sonra oynanan nihai mücadele olduğunu sorgulamadık şimdiye kadar. Kadın voleybolu dünyayı kasıp kavururken onları görmezden gelmeyi sorun etmedik. Kadın basketbolunda gelen Avrupa şampiyonluklarını, aynı kupanın erkekler kategorisinde gelen başarılar karşısında alt basamaklara itilmesine ses çıkarmadık. Aynı yeterliliğe sahip kişiler arasında erkek olanı kayırmakta bir beis görmediğimiz gibi.
MİNARE KILIFA SIĞMIYOR
Ezcümle kadın hayatımızın da sporun da yardımcı oyuncusu oldu. Kendimize yalan söylemeyelim, bu bizim çok hoşumuza gitti. Her başarılı (!) erkeğin arkasından kalsınlar istedik. Çok istiyorlarsa çalışsınlar ama ipler bizim elimizde kalsın diye tutturduk. Başarılarını pozitif ayrımcılıkla perdelemek, siz başarmadınız, biz size lütfettik böbürlenmesini yaşamak istedik.
Ama minare kılıfa girmiyor hemcinslerim. Ne yaparsak yapalım artık kadınları gölgede bırakmayı başaramayız. Spor hala kalemiz gibi gözükse de inanın o da yıkılacak. Umarım ki o yıkılan duvarlara bir balyoz vurma onuruna erişirim.