'Ellerinde pankartlar var, epey eskiler...'
Cumartesi Anneleri 700. haftadır her cumartesi aynı yerdeler. Çevredeki çoğu dükkan niye toplandıklarını dahi bilmiyor. "Boş kalabalık" diyen de var, sebebini bilmeden "Nereden baksan 15 yıldır varlar” diyen de. Cumartesi Anneleri'nin fotoğraflarında daha çok erkekler olsa da İHD verilerine göre annesiyle birlikte götürülen bir kız çocuğu ve 19 kadın da o süreçte kaybedildi. 700. haftadan bir gün evvel Galasaray'da, 'kayıpları' sorduk.
DUVAR - Cumartesi Anneleri, 1995’ten bu yana her cumartesi, kar kış demeden gözaltında kaybolan yakınları için Galatasaray Lisesi’nin önünde buluşuyorlar. Dile kolay tam 23 yıldır. Elde tutulan fotoğraflar, kendisinden bir daha haber alınamayan eş, baba, kardeş, dayı, arkadaş, sevgili… Denk geldiğiniz illa ki olmuştur. Kalabalığa bakıp sorarlar: “Ne oldu? Niye toplanmış bu insanlar?” “Kaybettirilen” ve daha açık olsun diye “öldürülen” insanların yakınları dediğinizde pek anlaşılmıyor. Nasıl anlaşılsın…
'BOŞ KALABALIK'
Cumartesi Annelerinin 700. gününden bir gün önce Galatasaray'dayım. Meydanın yakınındaki esnafla ve hatta polisle konuşmaya niyetliyim ama her şeyden habersizmişçesine...
İlkin civarda bir pasajın girişindeki beyefendiye soruyorum. Meşgul. Taşınabilir merdivende, rafları düzenliyor. Kolay gelsin vs… Yukarı doğru bakıyorum onunla konuşurken. “Cumartesi anneleri nerede toplanıyor?” Parmağıyla göstererek yanıtlıyor. Niye toplanıyorlar diye sorunca “Kalabalık olsun, boş kalabalık olsun diye” diyor.
Bir GSM operatörü mağazasına giriyorum. Çalışan gençler bilmiyor. Orta yaşlı biri yaklaşıyor. “İnternetten bakın, öğrenirsiniz oradan. Çocukları ölen, çocuklarını kaybeden aileler” diyor. Bilmememi ayıplıyor sanki, gülümsemesi, “yazık” der gibi. Teşekkür ederek çıkıyorum.
Sigara aldığım büfenin sahibi Cumartesi Anneleri hakkında hiçbir şey bilmiyor. "Yarın burada olacaklarmış" deyince, “Bayram dolayısıyla açmazlar” diyor.
Bir tostçudayım. “Valla onların her gün bir konusu var. O kadar bilmiyorum. Yakınlarını kaybetmişler. Her gün biri açıklama yapıyor” diyor tezgahın gerisindeki genç. “Kaçta toplanıyorlar?” deyince tam karşımızı göstererek “Polisler var orada, onlara sorun” diyor. "Peki, haklısınız onlara sorayım" diyorum.
Bir mağazaya giriyorum. Genç bir kadın Cumartesi Annelerini şöyle anlatıyor: “Yasal konulardan dolayı. Bazılarının çocuğu bulunmadığı için.” Hiç katıldınız mı deyince “Biraz böyle hani” diyor. "Sol filan, tehlikeli mi geldi" diyorum. Başını sallıyor.
'NEREDEN BAKSAN 15 YILDIR VARLAR'
Yine bir fast food mekanının sahibiyle konuşuyorum. “Bir olay olmuş da tam olarak bilmiyorum. Ellerinde pankartlar var. Devamlı gelirler, epey eskiler. Nereden baksan 15 yıldır varlar” diyor. Sanki bahsettiği nefes alan, hisseden, üzülen, mutlu olan insan değilmiş de herhangi bir eşyaymış gibi... Sorduğum soruya yabancılaşıyorum. Hikayelerini bugüne kadar hiç merak etmemiş.
Bir mağazada, kıyafetlerin arasında çevirdiğim orta yaşlı iki kadın meydana bakarak tane tane anlatıyorlar, refleks gibi ben de o tarafa bakıyorum: “Çocuklarını kaybetmiş, faili meçhul cinayetler için toplanıyorlar. Her cumartesi şaşmıyor, geliyorlar. Senelerdir bulunamıyor. Ellerinde fotoğraflar var. Yüzlerini ezberledik. Biz de üzülüyoruz. Devlet de bir şey yapmıyor” diyor. Aslında sarılasım var ama belli etmemeye meyilliyim.
Bilinen bir pasajın hemen girişindeki dükkana soruyorum. “Eski kayıplar için, öldürülenler için. Devletten hesap sormak için. Yarın 700. hafta olacak” diyor. İş olsun diye sorduğumu anladığını anlıyorum. Sonra rahat konuşuyoruz. “Yarın görüşürüz” diyor. Görüşürüz diyorum.
'DOĞU'DA ONLARA GÖRE ŞEHİT OLANLARI ANMAK İÇİN'
Yandaki pasaja geçiyorum. “Doğu'dakiler… Onlara göre şehit olanları anmak için” diyor. “Pek katılmıyorsunuz gibi” deyince “Ben yaşamaya uğraştığım için fikirler benden çok uzak” diyor ve “özür diliyorum” diye ekliyor.
Galatasaray Meydanı'ndan az aşağıdaki simitçiye yaklaşıyorum. “Cumartesi Anneleri nerede toplanıyor?” Süzüyor... Akabinde peşime biri takılınca 20 dakika kadar serin bir mağazada oyalanıyorum.
Taksim Meydanı’na çıktığımda devriye gezen aracın içindeki iki polisten birine yaklaşıyorum. İlkin "Cezaevinde ölen çocuklar için" diyor. Birkaç cümlesini anlayamıyorum. Uyanarak telefonuma bakmak istiyor, gösteriyorum. “Bazen çekim yapıyorlar” diyor. “Yok, olur mu öyle şey” diyorum. Özür diliyor.
CUMARTESİ ANNELERİNİN KAYIP KADINLARI
Gözaltında kaybedilen kadınlar için İnsan Hakları Derneği’ndeyim. Cumartesi Annelerinin ellerinde tuttukları fotoğraflarda daha çok erkekler olsa da kaybedilenler arasında kadınlar da var. Komisyon verilerine göre üç yaşında bir kız çocuğu (annesiyle birlikte götürüldü ve bir daha haber alınamadı) ve 19 kadın kayıp.
Kaybedilen kadınlardan sadece Ayşenur Şimşek ve Ayten Öztürk’ün aileleri Cumartesi Anneleriyle irtibata geçmiş.
Kadınların öne çıkmamasının bir nedeni kadın bedenine dönük işkencelerin, yakınları tarafından konuşulmak istenmemesi gibi görünüyor. Bu haberi yaparken yardım istediğim İHD Gözaltında Kayıplar Komisyon Üyesi ve Cumartesi Anneleri Sözcüsü Sebla Arcan’a, kaybedilen kadınların yakınlarıyla konuşmak istediğimi söylediğimde, verilen emekten bu anlaşılıyor. Ailelerle iletişim kurulmaya çalışılsa da konuşmak istemiyorlar. Diğer yandan, her yıl dönümde tekrar tekrar anlatmalarını istemek bıktırıcı da olsa gerek ve tabii yarayı da deşmek demek.
'AYŞENUR'UN FOTOĞRAFI VAR MI?'
Dernekte Maside Ocak var. 23 yıl önce gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kız kardeşi. 700. hafta olduğu için başları kalabalık. Gözaltında kaybedilen kadınların yakınlarıyla ilgili konuşuyoruz. Hasan Ocak’ı soramıyorum. 700. haftaya özel gazeteci kuşatmasından yorulmuş olduğu besbelli.
Maside Ocak, gözaltında kaybedilen Ayşenur Şimşek’ten bahsediyor. 27 yaşındaki Şimşek, 1990'da Hacettepe Eczacılık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, eczacı olarak çalışmaya başlamış. 1991'den itibaren de sağlık emekçilerinin örgütlenme çalışmalarında yer almış ve Sağlık-Sen Ankara Şubesi Kurucu Başkanı olmuş. Bu çalışmaları sırasında iki kez gözaltına alınmış ve peşi sıra birçok kez tehdit edilmiş. 1993 yılının Ekim ayında hakkında yakalama kararı çıkartılmış. 24 Ocak 1995 tarihinden sonra Şimşek'ten haber alınamamış. Emniyete, savcılığa ve İçişleri Bakanlığı'na başvuran aileye “Gözaltına alınmamıştır” denilmiş. 79 gün sonra Ayşenur Şimşek'e, “kimliği meçhul kişi” olarak Kırıkkale kimsesizler mezarlığında ulaşılmış. Otopsi raporuna göre Şimşek'in bedeninde ağır işkence izleri bulunmuş; genç kadın kafasından ve göğsünden ateşli silahla yakın mesafeden vurulmuş.
“Ayşenur bulunduğunda biz Hasan’ı arıyorduk diyor” Maside Ocak ve devam ediyor: “Tam Hasan’la ilgili kampanyalar yürüttüğümüz zamanlarda Ayşenur’un bulunduğu haberi geldi. Hepimiz ne yapacağımızı şaşırdık. Sonrasında aileyle hiç yan yana gelemedik. Hepimiz için can yakıcı bir süreçti.” Sonra aileyle karşılaşılmış Galatasaray Meydanı’nda.
5-6 yıl kadar önce Galatasaray’da fotoğraf dağıtırken biri gelmiş Maside Ocak’ın yanına. “Ayşenur’un fotoğrafı var mı?” diye sormuş. Devamını getiremiyor Maside Ocak. Birkaç kez kaldığı yerden anlatmayı deniyor. Karşılıklı, bir süre kesiliyor konuşma. Sonra “Ablasıydı, Fatma'ydı” diyor. “Bizim Şerife Anne (Ayşenur’un annesi) ve Fatma’yla karşılaşmamız Galatasaray’da oldu. Kayıp yakınları için, aynı şeyi yaşadığınız hikayelerle yüzleşmek korkunç bir şey.”
Ayşenur’un annesi Şerife Şimşek, “Burayı hep izliyordum. Ayşenur’un fotoğrafını taşıdığınızı görüyordum. Buraya gelmeyi istiyordum ama bugüne kısmetmiş” demiş. “O gün oradan ayrılmak zor oldu bizim için” diyor Maside Ocak.
'KARDEŞİMİN AMACI GÜZEL BİR DÜNYA KURMAKTI'
Ayşenur Şimşek’in ablası Fatma Demirok Hollanda'da yaşıyor; bu sebeple yüz yüze görüşemiyoruz, e-mailleşiyoruz. “Biz kızgınız, hem de çok. Hislerimizi kelimelerle ifade edecek olursak; endişe, kızgınlık ve en çok da umut var” diyor ve Ayşenur’u kaybettikleri 79 günü anlatıyor:
“Ondan haber alamamaya başladığımızda, ülkenin her tarafında yoğun şekilde kayıplar yaşanıyordu. İnsanlar çocuklarından haber alamıyordu. Başvurduğumuz devlet kurumlarından tek bir cevap alamadık. Oysa katledilmeden bir ay önce babamı karakola çağırıp, gelip teslim olsun yoksa onun için hiç iyi olmayacak diye açıkça tehdit etmişlerdi.”
“Kardeşimin aslında tek amacı yoksulluğun bitmesi, adil ve eşit bir düzen ve çocuklara güzel bir dünya kurmaktı” diye yazmış Fatma Demirok ve eklemiş: “Ve katilleri suç işlememiş, gencecik bir insanı yok etmemiş gibi yaşamlarına devam ediyorlar.”
Endişe, kızgınlık duyduğunuzdan ama en çok da umut beslediğinizden bahsetmiştiniz "Peki umut bunun neresinde?" diyorum. Demirok'un yanıtı tek cümle: "Ayşenur gibi insanlar yaşıyor."
Kaybedilen kadınlar
(Bilgiler İHD Gözaltında Kayıplar Komisyon'undan alınmıştır)
Fahriye ve Mahmut Mordeniz, 28 Kasım 1996'da Diyarbakır’da kaybedildi. Sivil polisler önce baba Mahmut Mordeniz’i hayvan pazarında satış yaparken, ardından anne Fahriye Mordeniz’i evden gözaltına aldı. Anne ve babasının gözaltına alındığını öğrenen M.E.M., olayı takiben on kez Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne (DGM) başvurdu. 3 Aralık 1996'da çiftin Cizre- Silopi karayolunda elleri bir kumaş parçasıyla bağlı ve ağzı bantlanmış halde karın üstü yatan bedenleri bulundu.
Makbule Ökdem, 1991 yılında Cizre’de gözaltına alındı. 18 yıl sonra, yol bakım çalışması sırasında kemikleri bulundu.
Ayten Öztürk, Dersim’de 27 Temmuz 1992 akşamı mesai çıkışı sonrasında içinde 4 kişi bulunan beyaz bir arabayla kaçırıldı. 8 Ağustos 1992'de Elazığ Karşıyaka Kartaltepe mevkiinde, bir eli dışarıda kalmış şekilde gömülü olarak bulundu. İşkenceden tanınamayacak hale gelmiş Öztürk'ün kimlik teşhisi giysilerinden yapılabildi. Buna rağmen işkence bulguları otopsi raporunda yer almadı. Açılan soruşturma hızla kapatıldı.
13 Aralık 2011'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu baba Hıdır Öztürk’ü dinledi. Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Elazığ ve Tunceli Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu üzerine Elazığ Cumhuriyet Savcılığı dosyayı yeniden açtı. Etkili bir soruşturma yürütülmediği için tüm yasal yolları tüketen ama sonuç alamayan aile, 2013'te Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. 21 Nisan 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında, etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verdi.
Rıdda Yavuz, 24 yaşındaydı. 15 Ağustos 1992'de Mardin Derik’te katıldığı bir mitingde, askerlerin kalabalığa ateş etmesi sonucu yaralı olarak iki kişiyle birlikte gözaltına alındı. Olayın ardından ailenin yaptığı hukuki girişimler sonuçsuz kaldı. Rıdda Yavuz ve birlikte gözaltına alınan iki kişiden bir daha haber alınamadı.
22 yaşındaki Sedika Dal, Eylül 1993 yılında, köyden 5 km. uzaklıktaki Nusaybin ilçesinin Selahaddin Eyyubi Mahallesi’nde bir grup tarafından yolu kesilerek durduruldu. Sedika kaçırılmadan önce köyde Hizbullah tarafından öldürülen Nayif Şahin’in cenaze törenine katılmış, törende Hizbullah yanlıları tarafından tehdit edilmişti. Ailesi, Nusaybin Cumhuriyet Başsavcısı’na başvurarak Hizbullahçılar hakkında suç duyurusunda bulundu ve savcıya ifade verdi. Ancak herhangi bir sonuç elde edemedi. Sedika Dal’dan bir daha haber alınamadı.
24 Aralık 1993’te Bitlis’e bağlı Tatvan’ın Wanik köyündeki evlerinden kardeşi Ramazan ile birlikte askerler tarafından gözaltına alınan Hamide Şarlı’dan haber alınamadı.
24 Aralık 1994’te Dersim/Mirik’te köye yapılan askeri operasyon sonrası kaybolan Hatun Işık, Yeter Işık, Elif Işık, Gülizar Serin ve onun 3 yaşındaki kızı Dilek Serin’den haber alınamadı.
Lütfiye Kaçar, 5 Ekim 1994’te İstanbul’da gözaltına alındı ve kendisinden bir daha haber alınamadı.
Gülnaz Tatu ve Kadriye Tatu, 17 Ekim 1994’te Muş’un Hasköy ilçesine bağlı Ortaç (Zırkét) köyünde hayvanları sağmak için gittikleri yaylada askeri bir operasyonun ortasında kaldılar ve kendilerinden bir daha haber alınamadı.
27 yaşındaki Ayşenur Şimşek, 24 Ocak 1995’te Ankara’da gözaltına alındı. İşkence görmüş bedeni 79 gün sonra “kimliği meçhul kişi” olarak Kırıkkale kimsesizler mezarlığına defnedildi.
1 Mayıs 1995’te Diyarbakır/ Bismil’de gözaltında alınan Hatice Şimşek’ten bir daha haber alınamadı.
7 Eylül 1996 gecesi Diyarbakır/Bağlar’da bulunduğu eve operasyon yapan üç polis tarafından gözaltına alınan Şükran Daş’tan bir daha haber alınamadı.
Zozan Eren ve eşinin içinde bulunduğu otomobil, 26 Eylül 1997’de Kulp-Diyarbakır yolunda durduruldu. Hemşire olan 2 çocuk annesi Zozan Eren, eşi Orhan Eren ile birlikte gözaltına alındı ve beyaz Toros’a bindirilerek götürüldü. Bir daha kendilerinden haber alınamadı.
31 Mart 1998’de İzmir/Çeşme/Alaçatı’da üç arkadaşı ile birlikte gözaltına alınan Neslihan Uslu’dan bir daha haber alınamadı.
Konca Kuriş, 16 Temmuz 1998 gecesi Hizbullah tarafından Mersin’de kaçırıldı. 21 Ocak 2000 tarihinde Konya Meram’da Hizbullah’ın ölüm evlerinden olan bir villanın bodrumunda işkence edilmiş bedenine ulaşıldı.