Enteresan günlerden geçiyoruz sayın okuyucular. Türkiye’nin yeniden imar ve inşasına tribünden bakmayacağız diyerek seçmenine betonarme vaatlerde bulunan Devlet Bahçeli Twitter hesabından hükümet sözcüsü ağzıyla “hayvanları koruma kanununda gerekli iyileştirmeleri sağlayacaklarını” müjdeliyor. Eziyete, işkenceye uğrayan, diri diri yakılan, uzuvları kesilen, tecavüz dâhil her türlü kötü muameleye maruz kalan hayvanlar ve dahi insanların görüntüleri zihinlerimizde hâlâ tazeyken, bacakları ve kuyruğu kesilen yavru köpeğin görüntüsü sosyal medyada infial yaratınca başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ, seçim vaadi olarak eğer bir kez daha partisine oy verirsek, sahipli ve sahipsiz hayvanların öldürülmesi, işkence ve eziyete muhatap olması”nın suç kabul edileceğini, ağır cezalar getirileceğini, bunun hükümetin ana gündemlerinden bir tanesi olduğunu müjdeliyor. Bu arada, 15 yıldır hayvan hakları ile ilgili elle tutulur adım atmakta direnen ve nihayet 2018’in başında meclise getirilen hayvan hakları yasa tasarısında sahipsiz hayvanların insanların yaşamadığı bölgelere bırakılmasını, yani öylece doğaya, ormanlara, dağlara terk edilerek açlığa ve ölüme mahkum edilmesini öngören hükümetin adalet bakanı Abdülhamit Gül, yeniden seçildiklerinde ilk icraatlarının hayvanları öldürmeye ve eziyete hapis cezası getirmek olacağını bildiriyor. Ardından, yaşam hakkının sadece insanlar için değil, hayvanlar için de kutsal olduğunu ilan ediyor. Ne güzel. Bizzat Adalet Bakanı’nın ağzından duyuyoruz bu sözleri. Elbette, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın da, bayram günü bu hadiseyle yüreklerinin burkulduğunu, kasıt ya da ihmal ne varsa ortaya çıkarılacağını belirtmeden edemiyor.
Muhalefetin de herkes gibi görüntülerden dolayı uykuları kaçmış. Yaşamak uğruna çıktığı yolculukta alabora olmuş ölü bedeni sahile vuran Alyan bebeğin yüzükoyun yatışını andıran duruşuyla, kocaman gözlerinde tasviri zor bir hüzünle yüzümüze gerçeği vuran bir yavru köpekçik var karşımızda. Bu gözlerdeki hüzne bir kez yakalandıysanız derin uykulara dalmak ne mümkün? Meral Akşener twitter’da ufacık bir köpeğe kıyanların layıklarını ahirette bulmalarını yüce Allah’tan niyaz ediyor. Keşke doğru kanunlarla bu dünyada da bulabilecek olsalardı, diye ekliyor. CHP genel başkan yardımcısı Haluk Koç teröre karşı, şiddete karşı durduğumuz gibi hayatın her alanında vahşete, baskıya karşı durmamız gerektiğini belirtiyor. Zalimin yakalanmasını ve “toplumun vicdanını kanatmadan” cezalandırılmasını diliyor. Toplumun vicdanı? Katliamlara, ölümlere bu denli aşina hale gelmiş toplumun vicdanı… Yine de kanıyor.
Sosyal medya da vahşet karşısında teyakkuzda. Katili bulanlara, bulunmasına yardımcı olanlara, katili yakalayıp canlı getirenlere (evet, aynen böyle yazıyor) yüz TL, bin TL, on bin TL ödül koyanlar mı dersiniz; 7 gece İtalya turu vaat edenler mi?
Nihayetinde Cumhurbaşkanı duruma el koyuyor. Hayvanları korumanın “insanlığımızın, inancımızın gereği” olduğunu belirtiyor. Hadisenin aydınlatılması için talimat veriyor. Aynı gece katıldığı bir televizyon programında Kürt kardeşlerinden söz ederken “derdimiz ümmetin birliğini sağlamak … biz kavmiyetçi olmadık” diyor ve böylece hem insan hem de hayvan haklarını inanca indirgeyen “ümmetçi” seçmene de göz kırpmış oluyor.
Sonra, işte bir katliam değil de bir kaza olduğunu öğreniveriyoruz. Hatta sorumlu kepçe operatörü de gözaltına alınıyor. Neredeyse insanlığa duyduğumuz güven yerle bir olacaktı. Bu vahşeti yapan insan olamaz deyip çıkıverecektik işin içinden. Kadınlar, çocuklar ve türlü hayvanlar vahşice, rezilce katledildiğinde hep söylediğimiz gibi. İnsan olamaz. Neyse ki olay bir kazaymış. Vicdanlar bir nebze rahatladı. İnsanlığından utananlar derin bir nefes aldılar. Bu mevzu da böylece kapanır. Kimse, bu hayvanların neden sokaklarda, ormanlarda, dağlarda yaşamaya mahkûm edildiği üzerine fazlaca düşünmeye gerek duymadan, gündem değişiverir. Köpekçiğin görüntüsü ise, bir gün başka bir vahşet anında yeniden çıkıp gelmek üzere zihnimizin derinlerinde kendi yerini yapar. Tıpkı Aylan bebeğin sahile vuran görüntüsü gibi, kocaman bir soru işaretidir. Neden, diye sorar. Neden ölü bedenim ajanslardan masaüstlerinize servis edilene kadar beni görmediniz? Neden içinizi sızlatan bu görüntüm işlevini tamamladığında, o anda konuşulmaması istenen kimi derin mevzuların üzerine perde çekildiğinde, beni unuttunuz?
Dedim ya, seçim arifesinde çok enteresan günlerden geçiyoruz. Başbakan Yıldırım Youtube kanalından yayın yapan bir televizyonun programına konuk oluyor. Programın sunucusu, Ezhel’in şarkı sözlerinde uyuşturucu kullanımını özendirdiği iddiası ile tutuklandığını söylüyor; “buna karşılık herkesin izlediği bir televizyon programında ‘Vururam Seni’ diye bir şarkı okuyan Seda Sayan’ın bu şarkısında insanları cinayete teşvik etmiyor mu?” diye soruyor. Başbakan’ın yanıtı şöyle: “Tabi ki de Ezhel’e yapılan Seda Sayan’a da yapılmalı. Eğer orada bir işlem yapılmayıp burada yapılıyorsa bu çifte standarttır”. Ne diyelim. Çifte standart mevzuları vicdanda durduğu gibi durmuyor. Bir gün dönüp geliyor, her devirde “sahibinin sesi” olmaya aday iktidar sevicileri de vuruyor.