TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) gerçek olmayan Haziran 2024
enflasyon oranını dün açıklamasıyla birlikte işçi, memur ve Bağ-Kur
emeklilerinin 6 aylık zamları belli oldu. Buna göre, SSK ve Bağ-Kur
emeklileri yüzde 24,73, memur ve memur emeklileri ise yüzde 19,31
oranında zam alacaklar.
İşçi ve Bağ-Kur emeklileri açısından kök aylığı 8 bin liranın
altında olanların maaşları yine 10 bin lira olarak devam edecek,
yani bu kesim temmuz ayında sıfır zam almış olacak. Enflasyon
oranının açıklanmasının hemen akabinde akaryakıt başta olmak üzere
zamlar peşi sıra gelmeye başladı. Son iki yılda düşüklüğü nedeniyle
asgari ücrete temmuz ayında da ikinci bir zam yapılıyordu, AKP
Hükümeti bu kez asgari ücrete zam yapılmayacağını açıkladı.
Dolayısıyla asgari ücret yıl sonuna kadar, hatta işçiler ay sonu
itibariyle aylık aldıklarından Şubat 2025 başına kadar 17 bin lira
ile geçinmeye çalışacaklar.
DİSK ve Tüm Emeklilerin Sendikası, dün asgari ücret ve düşük
emekli zamları karşısında basın açıklamaları yaptılar.
ORTAK MÜCADELE
Tüm Emeklilerin Sendikası, ülkenin çeşitli kentlerinde
düzenlediği basın toplantılarıyla “sefalet zammı”nı protesto etti.
Sendika, emekliye refah payı verilmesini, asgari ücretin
artırılmasını ve tüm emekli aylıklarında öncelikle 15 bin liralık
seyyanen artışın gerçekleştirilmesini istedi. Emeklilerin basın
açıklamasında özetle şöyle denildi:
“En düşük emekli maaşı, en düşük memur maaşına eşitlenerek
yapılandırılmalıdır. Temmuz ayında mutlaka asgari ücret artışı
gerçekleştirilmelidir. Asgari ücret artışı sorunu yalnız emeklileri
değil, çalışan, çalışmayan herkesi etkileyen ortak bir sorundur.
Mücadelemiz de bu yüzden ortak olmalıdır. Tüm Emekliler olarak,
asgari ücret artışı için herkesi emeklilerle birlikte mücadeleyi
yükseltmeye çağırıyoruz.”
‘KOMİSYON DERHAL TOPLANMALI’
Öte yandan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu da, dün Ankara’da
TÜİK önünde bir basın toplantısı düzenledi. Arzu Çerkezoğlu, resmi
verilere göre bile gıda enflasyonunun Haziran 2024 itibarıyla yüzde
94-121 bandında olduğunu söyledi. Çerkezoğlu şöyle konuştu:
“Asgari ücret başta olmak üzere tüm ücretler resmi verilerle
bile önemli ölçüde erimiştir. 2024'ün ilk 6 ayında milyonların
ekmeği küçülmüş, alım gücü hızla gerilemiştir.
TÜİK'in bile gizleyemediği bu gerçekler ortadayken, yüksek
enflasyon gelirlerimizi eritirken asgari ücrette bir düzenleme
yapmamak milyonları açlıkla, yoksullukla karşı karşıya
bırakmaktır.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu derhal, hemen yarın toplanmalıdır.
Asgari ücretin enflasyon karşısındaki kaybı giderilmeli; bunun yanı
sıra işçilere emekçilere emeklilere büyümeden de hak ettikleri pay
verilmelidir. Ve enflasyon tek haneli rakamlara inene kadar da
asgari ücret yılda dört kez güncellenmelidir.”
CHP de, 30 Haziran 2024 tarihinde Gebze’de “Geçinemiyoruz”
sloganıyla bir miting düzenlemişti. Burada asgari ücret ve emekli
aylıklarının düşüklüğü protesto edilmişti.
GEÇMİŞTEN ÖRNEKLER
Görüldüğü gibi emek kesimi açısından yakıcı olan asgari ücret ve
emekli aylıklarının düşüklüğü konularında çeşitli etkinlikler
yapılıyor. Keza sendikalaşma nedeniyle işten çıkarmalar, düşük
ücret, toplu sözleşme uyuşmazlıkları gibi konularda da yerel
düzeyde çeşitli direnişler, grevler gerçekleştiriliyor.
Ancak tüm bu eylemler ve etkinlikler halen içinde bulunduğumuz
aşamada yeterince etkili ve sonuç alıcı olamıyor. İşçi sınıfı güçlü
bir şekilde “ayağa kalkıp” etkisini gösteremiyor. Oysa toplumun
üçte ikisi ücretli kesimden oluşuyor, emeklileri de kattığımızda
nerdeyse toplumun büyük bir çoğunluğu emek kesiminden meydana
geliyor. Bunların nedenlerini ortaya koymadan önce işçi sınıfının
tarihimizde yaptığı mücadele örneklerine kısaca değinmekte yarar
var.
15-16 HAZİRAN’DAN 89 EYLEMLERİNE
Türkiye işçi sınıfı tarihinde 15-16 Haziran 1970 direnişi, çok
önemli bir eylemdir. İşçiler, sendikal örgütlenme haklarının
kısıtlanmasını protesto etmek amacıyla iki gün boyunca İstanbul ve
Kocaeli’nde hayatı durdurmuş, işyerlerini işgal etmiş ve yürüyüşler
gerçekleştirmişlerdir.
Sonuçta Anayasa Mahkemesi, sendikal örgütlenmeyi kısıtlayan yasa
maddelerini iptal etmiştir. 12 Eylül dönemi sonrası 1980-1988
yılları arasında işçilerin net ücretleri 100’den 34’e kadar
düşmüştür. 1989 Bahar eylemleriyle birlikte işçiler kamu kesiminde
yüzde 142 zam alarak ücretlerindeki bu yıpranmayı giderdiler. Ayni
zamanda bu eylemler 12 Eylül rejiminin ekonomik tahribatına karşı
bir tepkiydi.
1995 GREVLERİ VE HÜKÜMETİN DÜŞÜŞÜ
5 Nisan 1994 tarihinde yeni bir istikrar programı açıklanmıştı.
Zamanın Başbakanı Tansu Çiller’di. 5 Nisan kararları ile birlikte
çok sayıda işçi, memur yapılacaktı, işçilerin ikramiye hakları,
lojman ve servis olanakları ellerinden alınıyordu.
Kasım 1994’te 100 bini aşkın işçi, Ankara Tandoğan Meydanı’nda
toplandı. Meclise yürüyüşe geçti. TBMM Bütçe ve Plan Komisyonu
Başkanı, yürüyüşü durdurmak için yazılı bir açıklama ile bu
önlemlerden vazgeçildiğini bildirdi. İşçi sınıfının bu eylemi,
başarıya ulaşmıştı.
1995’te özellikle kamu kesiminde önemli grevler yaşandı. Bu
yılda 200 bin kişi greve çıktı. İşçi sınıfı tarihi açısından 1995
yılı, işçi sayısı açısından greve katılımın en fazla olduğu
yıldır.
Ancak işçi sınıfı ve sendikal hareket, toplu sözleşmede birçok
talebini hükümetlere kabul ettiremedi. Burada, sınıf mücadelesinin
sadece ekonomik taleplerle sınırlı kalması, sayıları giderek azalan
sendikalı işçilerin tüm emek kesimini kapsayacak birleşik bir sınıf
hareketi yaratamamış olmaması da önemli bir faktör olarak dikkati
çekiyor.
Yine 16 Ekim 1995’te Ankara’da yapılan büyük miting, Tansu
Çiller Hükümeti’nin güvenoyu alamayıp düşmesinde etkili olmuş bir
eylemdir.
TEKEL DİRENİŞİ (2010)
Tekel işçisi, güvencesiz bir istihdam biçimi olan 4/C statüsüne
karşı 78 gün direndi. Mücadeleci bir sendikal anlayışın
gerekliliğini ortaya koydu. Ancak başta Türk-İş olmak üzere işçi
konfederasyonları, 26 Mayıs 2010 Genel Eylemi’nde geri adım attı.
Sendikal bürokrasi, işçi mücadelesi önünde engel oluşturdu.
Tekel eyleminin 4/C’lik ekseninde ya da onu da aşarak sınıfsal
bir temelde bir dayanışma, özdeşlik ve eylem birliği haline
gelememesinde 12 Eylül rejiminden miras kalan yasal çerçevelerin,
sendikaları temel işlevlerini yerine getiremez hale getirmesinin
payı olduğunu da belirtmek gerekir. Bununla birlikte sendika ve
konfederasyon yönetimlerinin tabandan gelen talep ve
hareketlenmelere yanıt verebilecek konumda olmadıkları da bu
süreçte belirginleşmiştir.
Tekel direnişi, tüm bu faktörlere karşın sosyal ve ekonomik hak
mücadelelerinin sınıf ekseninde bir araya gelmesinde önemli bir
tarihsel deneyimdir. Yine Tekel işçilerinin bu 78 günlük eyleminin
arkasında net gerçek gelirlerinin yaklaşık üçte birine inmesinin de
önemli bir rolü vardır.
OCAK-ŞUBAT 2022 EYLEMLERİ
Daha sonra Türkiye’nin dört bir yanında Ocak ve Şubat 2022
aylarında yoğun işçi direnişleri gerçekleşti. Bu eylemler, 13 ilde
108 grev, iş bırakma, direniş şeklinde oldu. Eylemlere 17 bin işçi
katıldı. Moto-kuryelerin ağırlıklı olduğu eylemlerdi.
Bu eylemlerde işçiler, patronların verdiği zamları kabul
etmeyerek hak ettikleri ücretleri almak için mücadeleye giriştiler.
Bu direnişlerin sonucunda kimi işyerlerinde işçiler hak ettikleri
ücretleri aldılar, direniş kazanımla sonuçlandı, patronlar geri
adım attı.Taleplerinin tamamını alamayanlar da, bu mücadele sonunda
güçlü olanın işçiler olduğunu kavradılar.
EYT’LİLERİN MÜCADELESİ
Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT), bir federasyon bünyesi içinde
örgütlenip toplumda seslerini duyurdular ve güçlü bir hareket
haline geldiler. 2015 yılından itibaren örgütlenerek yaklaşık 70
ilde etkinlik düzenlediler, 5 büyük miting yaptılar.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 16 Kasım 2019 yılında yaptığı bir
konuşmada, EYT’lilerin yaş şartının kaldırılması yönündeki
taleplerine karşı çıkıyordu. Erdoğan, “Seçimleri kaybetsem de ben
bu işte yokum” diyordu.
Ancak EYT’liler, hem toplumsal düzeyde görünür olarak eylem
yaptılar, haklılıklarını ve uğradıkları mağduriyeti topluma
anlattılar, hem de muhalefetin de desteğini aldılar. Sonuçta AKP
iktidarı da Mayıs 2023 seçimlerini de dikkate alarak 28 Şubat 2023
tarihinde çıkardığı bir yasayla EYT’lilerin haklarını büyük ölçüde
teslim etti.
Kısaca örneklerini sunduğumuz bu eylemlerde, işçi hareketini
belirleyen faktörleri, şu üç başlık altında toplamak mümkündür:
1 - Dönemin sosyal ve siyasal durumu
2 - İşçi sınıfının yaşam koşulları
3 - İdeolojik etkilenme
SONUÇ
Türkiye’deki işçi sınıfının tarihsel ve sosyolojik özellikleri
dikkate alındığında; görece demokratik bir ortamın oluştuğu
dönemlerde ekonomik olarak ciddi yoksullaşma sürecine girildiğinde
ve hak kayıplarının dayanılmaz boyutlara geldiği süreçlerde ayağa
kalktığı ve etkin eylemlere başvurduğu gözlemlenmektedir. Günümüze
geldiğimizde çeşitli eylem ve direnişlerde mevzii olarak
gerçekleşse de henüz birleşik bir emek mücadelesinin örüldüğü ve
örgütlendiği söylenmez. Mevcut sendikal yapılardaki bürokratik
mekanizmalar, böylesine ortak ve birleşik mücadelenin
yürütülmesinde ciddi bir handikap oluşturuyor.
Önümüzdeki süreçte emeğin somut sorunlarının yanı sıra en önemli
sorunun toplumsal olarak derin bir yoksullaşma olduğu dikkati
çekmektedir. 31 Mart 2024 yerel seçimleri bir anlamda AKP’nin
uyguladığı neoliberal politikalara, yoksullaşma ve sömürüye karşı
bir tepkiydi. Şimdi de çekilmez hale gelen hayat pahalılığı ve
derin yoksullaşma karşısında sonbaharda da emek kesiminde yeni ve
güçlü bir hareketlenmenin görülebileceği öngörülebilir. Birleşik
bir mücadele ve siyasal hedefi olan bir anlayış, erken seçimi de
gündemine alarak bu sefalet düzenine karşı etkili olabilir. Bakalım
göreceğiz…