EMEP Genel Başkanı Akdeniz: Türkiye önce kendini NATO'dan korumalıdır
"Sözümüz açık ve net: Ne NATO’nun savaş arabasına bineceksin ne de başka emperyalistin" diyen EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz: Türkiye kendini koruyacaksa önce NATO’dan korumalıdır.
DUVAR - Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla başlayan savaşta şimdiden yaklaşık 2 milyon kişi evini yurdunu terk etmek zorunda kalırken, hergün yüzlerce kişi ölüyor, yaralanıyor. Türkiye’de iktidarın tutumu, savaşın işçi ve emekçilere yansıması ve antiemperyalist barış mücadelesi hakkında değerlendirmelerde bulunan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, 'pandemiden sonra kapitalist barbarlığın bir benzerinin savaşta görüldüğünü' belirterek, "Sorun kapitalist düzen sorunudur. Bu çürümüş düzenin devamı ancak kanla savaşlarla mümkün. Pandemideki kâr savaşının yeni biçimidir savaş. Yıkarken silah tekelleri kazanıyor: İnşa ederken demir, çelik, inşaat tekelleri. Enerji, toprak ve pazar paylaşım savaşının borsasından kan damlıyor. Dönem yeni alt üst oluşların yaşanacağı, sosyalizmin emek dünyasını yeniden saracağı bir döneme de işaret. Kuruyan, yağmalanan yerküreye şöyle bir bakın; insanlığın işçi ve emekçi iktidarlarına ihtiyacı var" dedi.
Türkiye halkının barış beklentisi ile AK Parti hükümetinin savaş karşısındaki tutumunu birbirinden ayırmak gerektiğini söyleyen Akdeniz, Evrensel'e yaptığı açıklamada, NATO'ya ilişkin soruya ise şu yanıtı verdi:
"Türkiye NATO’ya girdiğinden beri başı beladan kurtulmadı. Afganistan’dan Libya’ya birçok yere NATO gücü olarak Türkiye de asker gönderdi. NATO 12 Eylül darbesi gibi kanlı darbelerin de arkasındaki güçtür.
Kirli ve kanlı geçmişe sahip olan NATO emperyalist bir savaş örgütüdür. NATO’ya bugün ABD emperyalizmi öncülük ediyor. NATO doğu Avrupa ve Ukrayna’daki gerilimin, provokasyonların, askeri yığınağın sorumlu taraflarından biridir. NATO Ukrayna ve çevresini silah yığınağı ve nükleer saldırının üssü yapmak istiyor, bu çok açık. Ukrayna üzerinde yaşanan emperyalist dalaşın bir tarafı Putin yönetimi ise diğer tarafı ABD ve NATO güçleridir. NATO alacağı her kararda Türkiye’yi de savaşa dahil edecek. NATO üyeliği ortada dururken, ikili askeri anlaşmalar yürürlükteyken, ABD askeri üsleri Türkiye’den hala sökülüp atılmamışken; hükümetin 'tarafsızlık' ve 'barış' lafları içi boş laflardır.
Sözümüz açık ve net: Ne NATO’nun savaş arabasına bineceksin ne de başka emperyalistin. Ülke NATO’dan derhal çıksın, askeri anlaşmalar hemen iptal edilsin. Ukrayna’da silah satışına son verilsin. Montrö Sözleşmesi’nden doğan haklar emperyalistler için değil, barış için kullanılsın. NATO’nun alacağı siyasi, ticari, askeri ambargo kararları tanınmasın. ABD ve Rusya ile girilen ilişkilerde S-400, F-35 gibi çılgın silahlanmalara sona erdirilsin. Ülke kaynakları militarizme, emperyalist silah tekellerine akmasın, devasa savaş harcamaları terk edilsin, bu paralar eğitime, sağlığa, halk yararına kullanılsın. Bakın, son bütçe görüşmelerinde de EMEP olarak savaş harcamalarına dikkat çekmiştik. Bütün bunları yok sayarak bölgede barış gücü olunmaz. Olsa olsa emperyalist bloklardan birinin 'barış gücü' adı altında savaş gücü olunur. İşte bugünkü iktidarla bizim aramızdaki fark budur.
Türkiye uzun süredir tartışılan ABD-Rusya arasındaki ‘denge’ politikasını savaş koşullarında sürdürebilir mi?
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Dış politikasını yeni Osmanlıcı hatta bağlamış olan AKP, ABD ile Rusya emperyalizmi arasında rüzgargülü taraf değiştiriyor. Ülkeyi maceradan maceraya, savaş bataklığına sürüklüyor. Çünkü AKP’nin arkasında savaştan çıkar uman işbirlikçi burjuva tekeller ve sermaye güçleri var. Savaş zenginleri bunu 'ulusal çıkar' diye yutturmaya çalışıyor. Ama savaşın faturası her defasında halkın sırtına biniyor. Bu güçler fırsat bulduklarında Ukrayna savaşına da baş aşağı dalmaktan geri durmazlar. Bir süredir zayıflayan tek adam yönetimi bunu değerlendirecektir. Özetle sermaye sınıfı savaş ve yağmanın, işçi sınıfı ve halk ise barış mücadelesinin sigortasıdır.
NATO’nun Türkiye’nin güvenliği için önemli olduğu öne sürülüyor. Türkiye NATO olmadan kendisini koruyamaz mı?
Savaşı zenginler başlatır yoksullar ölür. Savaş başladığında sınırı ilk geçenler sermaye sahipleridir. Paralarıyla birlikte kaçar onlar. Geride kalan milyonlarca yoksul Suriye’de, Ukrayna’da olduğu gibi çile çeker, her şeylerini kaybetmiş mülteciler durumuna düşerler. O nedenle bu sorunun yanıtı da sınıfsal olmak zorundadır. Eğer Türkiye’yi işçiler ve emekçiler yönetse onların tercihi emperyalist savaşın tarafı olmazdı. Bir ülkenin, bir halkın kendini korumasının yolu öncelikle barış politikasından geçer. Komşu ülkelerle barış, dünya halklarıyla barış diyoruz. Türkiye halkı 70 yıllık NATO tarihinde hiçbir zaman kazanmamış, hep kaybetmiştir, bedel ödemiş yoksullaşmıştır. Türkiye kendini koruyacaksa önce NATO’dan korumalıdır."
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ