Emirali Yağan şiiri için gecikmiş bir yazı
Paris’te vefat eden Emirali Yağan, toplu şiirlerinin 'Gitmek Bir Uzun Öykü' adıyla yayımlandığını gördü. Vefat etmeden birkaç gün önce ise 'Her Yerden Hiçbir Yere' adlı kitabı çıktı.
Beyoğlu’nda, yayınevine yakın bir sokakta oturuyorduk. Kimler vardı kalabalık masada, şimdi tam hatırlamıyorum. Kazım (Koyuncu) kesinlikle vardı çünkü hep yüksek sesle konuşurdu ve sesi hala kulaklarımda. Mehmet (Çetin) vardı mutlaka çünkü Amsterdam’dan her döndüğünde böyle bir araya getirirdi herkesi. Önder (Kızılkaya), Nesimi (Aday), Nevzat (Çelik) da var mıydı? Mümkündür.
Fadıl (Öztürk) vardı, çok iyi hatırlıyorum. Çünkü onun kulağına eğilmiş, az ötede duran adamı kastederek, “Bu Parisli olmuş, hiçbir Dersimli şarap kadehini böyle şık tutamaz” demiştim. Fadıl ne dedi, şimdi hatırlamam mümkün değil ama eminim kendisine has esprilerden birini yapmış ve çok güldürmüştür beni.
O gece çok gülmüştük. O gece Emirali Yağan’la tanışmıştım. Emirali’nin şiirini biliyordum elbette. 'Urmiye Mavisi' (Umut Yayıncılık, 1989) ilk kitabıydı. İkinci kitabı 'Şarkılar Ülkesi' (1990) ve üçüncü kitabı 'Gitmek Bir Uzun Öykü' (1995) Piya Kitaplığı’ndan çıkmıştı. 'Gitmek Bir Uzun Öykü'deki şiirleri çok sevmiştim. Bunda kitabın adının da katkısı var mıdır, bilmiyorum.
Neden toplanmıştık o gece? Toplanmak için bahanemizin çok olduğu yıllardı mutlaka. Ama sanırım, o yıllarda Paris’te yaşayan Emirali’nin yeni çıkan 'Evvel Zaman Şiirleri' (2003) kitabıydı bizi bir araya getiren.
Koltuğa oturuşu, şarap kadehini tutuşu ve omzuna attığı hırkayla şık bir adamdı. O gece dostluğunun da içtenlikli ve şık olduğunu öğrenecektim.
ÇORAPLARINIZI YIKAYIN
Mehmet, Hollanda’da bir dizi etkinlik organize etmişti. Dostlarını bir araya getirmenin, bir arada tutmanın piriydi. Şükrü Erbaş ve Fadıl da vardı. Fadıl’la birlikte Mehmet’in evinde kalıyorduk. Hollanda Kazan biz kepçe. Hüseyin (Şahin) Maviye’nin arabasıyla geliyor, bizi evden alıyor, şimdi adını hatırlamadığım bazı şehirlerde şiirler okuyorduk.
Amsterdam’a, Mehmet’in evine Emirali de geldi Paris’ten. Akşam yatmadan önce çoraplarını yıkadı Emirali. Bunun bir hapishane alışkanlığı olduğunu düşünmüştüm nedense. “Vecdicim, çoraplar her zaman temiz olmalı. Sen de yıka” demişti. Mikroplarla, temizlikle ilgili öyle ayrıntılar anlattı ki kendimi mikroplar deryasında yaşıyor gibi hissetmiştim.
DERSİM’DE KOLU KIRILDI…
Seçim öncesi, çalıştığım gazete için izlenim yazmak üzere Dersim’e gitmiştim. Emirali Dersim’deydi. Doğduğu köyde ev yaptırıyordu. Ev, kültüre ve sanata hizmet edecekti. Onunla Dersim’deki seçim havasını konuşmak istemiştim. Kalkıp gelmişti.
Ama kolu kırılmıştı Emirali’nin ve seçimden önce kırık kolunu konuşmak zorunda kalmıştık. Şükrü Erbaş’ın “Köylüleri niçin öldürmeliyiz” şiirini hatırlatmış, “İnsan Paris’i bırakıp köye dönerse olacağı budur” demiştim. Gülmüştük.
Küçük bir çay ocağında çaylarımızı içmiş, seçimin yanı sıra köyde yaptırdığı evi, yayına hazırladığı yeni kitapları hakkında konuşmuştuk. Dersim’de kolu kırılmış, umudu kırılmamıştı Emirali’nin. Yapacak daha çok işi vardı.
PARİS, ZAMAN İÇİN UMUT VERİYORDU
Emirali ile çoğunlukla İstanbul’da, birçok kere oturup sohbet etme olanağım oldu. Onunla en son yine Dersim’de, Mehmet Çetin’in cenazesinde karşılaştık. Hastaydı Emirali. Bir süre önce ALS hastalığına yakalanmıştı ve yürümekte güçlük çekiyordu. Buna rağmen kadim dostunu, yoldaşını yolcu etmek için Dersim’e kadar gelmişti. Emirali’yi ilk kez bu kadar kederli hatta acılar içinde görmüştüm.
Yine de aklında yazmakla ilgili yeni projeler vardı ve bu sefer ertelemek istemiyor, hızla yazıp bitirmek istiyordu. Tedavisine Paris’te devam ederse, bütün bu işler için zaman bulabileceğini umut ediyordu.
Emirali Paris’e gitti. Eşi Eylem, Almanya’da yaşayan arkadaşı Ali Rıza Güler ve diğer dostları onu hiç yalnız bırakmadı. Sağlığıyla yakından ilgilendiler. Yazdıklarının yayına hazırlanması için ellerinden geleni yaptılar. Emirali, toplu şiirlerinin 'Gitmek Bir Uzun Öykü' adıyla yayımlandığını gördü. Vefat etmeden birkaç gün önce ise 'Her Yerden Hiçbir Yere' adlı kitabı çıktı. Arkadaşlarının dediğine göre Emirali, kapağına kadar kitabın her aşamasıyla ilgilenmişti. Hastalığı titizliğini elinden alamamıştı.
EMİRALİ’NİN ŞİİRLERİ
Toplu şiirleri 'Gitmek Bir Uzun Öykü', Ekim 2021’de çıktı. Kitabı edinmem biraz zaman aldı. Şiirleri okumam da… Toplu şiirler, Emirali’nin şiiri hakkında edindiğim dağınık izlemi bütünlüklü sundu. Örneğin ilk kitapları 'Urmiye Mavisi' ile 'Şarkılar Ülkesi'nin Ahmed Arif ve Enver Gökçe esintisi taşıdığını ancak kendi sesini de güçlü bir şeklide hissettirdiğini söyleyebilirim. Bir devrimcinin şiirlerdir bunlar. İçine doğduğu toprakların gerçekliğinden, efsanesinden, masalından, acısından kopmadan dünyayı kucaklamaya hazır bir militanın şiirleri.
LİRİZM İLE İRONİ ARASINDA
Üçüncü kitabı 'Gitmek Bir Uzun Öykü', 'Şarkılar Ülkesi'nden beş yıl sonra yayımlandı. Bu kitapta Batı edebiyatının/şiirinin esintisi yoğundur. Biçim ve biçem arayışları başka bir durağa ulaşmıştır
Yine toprağına aşık bir insanın şiirleri yer alıyordur 'Gitmek Bir Uzun Öykü'de ancak kendisine sorun ettiklerini başka türlü anlatmanın yolunu, olanaklarını arayıp bulmuştur. Kendi şiir dilinde karar kıldığı ya da hep var olan şiir dilini pekiştirdiği kitabı da 'Gitmek Bir Uzun Öykü' olmuştur.
Düzyazı-şiirin en güzel örnekleri vardır kitapta. Önceki kitaplarda varlık gösteremeyen ironi, bu kitapta iyice göstermiştir kendisini. Kitabın ilk şiiri “Randevu”nun ilk dizesi “bak çocuğum Emir”dir. Bu dize Emirali’nin şiirinde artık sıklıkla karşımıza çıkacak ironiye hazırlar adeta. Hüzünlüdür, insanın içini acıtan cinstendir Emirali’nin şiirindeki ironi.
'Evvel Zaman Şiirleri'nde “yok, bu kadar lirizm bize fazla/menzile vardığı yerde çatlasın atımız” diyecektir. Ancak bu kitapta kendi topraklarıyla, çocukluğuyla, efsaneleriyle, kahramanlarıyla hasbıhal ettiği için ironi geride kalacak, lirizm önce olacaktır. Çünkü “gitmelerin ömür tüketen bir anlamı olduğunu/çok sonraları anladım//gittim ve gördüm/batının batısında bir doğu yokmuş” diyecektir “Öndeyiş”te. Aradığını hiçbir yerde bulamamak ya da çocukluğundan, topraklarından kopamamak şeklinde okunabilecek bu dizeler, Emirali’nin lirizmden kopamayışının gerekçesi olarak da sunulabilir.
‘AYLAK DİZELER’ YA DA AVRUPA GÜNLÜĞÜ
Denilebilir ki “Aylak Dizeler”, Emirali’nin Fransa, Avrupa günlerini anlatan şiirlerdir. Hayatının hiçbir döneminde aylak olmadı benim tanıdığım Emirali. Her zaman titiz, tertipli, programlı bir insandı. Bu nedenle kitaba “Aylak Dizeler” adını vermesi, tek başına büyük bir ironi gibi geliyor bana.
Emirali, “Aylak Dizeler”de Avrupa’da geçirdiği zamanın günlüğünü tutmuş, karşılaştığı insanların hikayelerine odaklanmış. Can havliyle lirizmden kaçıp ironiye sığınmıştır. “Komşum Francesca”, “Körler Diyalaoğu”, “Randevu” bu şiirlerdendir. Hollanda’da karşılaştığı hemşerisi ile edebiyat üzerine yaptıkları muhabbeti anlatan “Karabaş ile Sonradan Sarışın” şiiri ise harikadır.
Ve son şiir kitabı 'Ne El Dorado Ne İthaka'. 20 yılda yazılmış bu şiirler, toplu şiirleri içinde ilk kez kitap olarak çıkıyor okurun karşısına. “Ziyankâr Yurduma Ağıt” da yer alıyor kitapta ancak Asya ve Afrika ve başka diyarlar için yazdığı ağıtlar da vardır.
VEDA YAZISI
Emirali’nin 'Gitmek Bir Uzun Öykü' kitabı için bir yazı yazmayı tasarladığımı biliyordu. Üstelik yakın zamanda kendisiyle görüşebilen arkadaşlara yazıyı da sormuş. Emirali, ne yazık ki kitabı hakkında yazmayı tasarladığım yazıyı görmeden gitti. Onu, küçücük bir moralden yoksun bıraktım. Bunun için kendimi affetmeyeceğim. Bir veda yazısı beni ne kadar teselli edebilir, bunu bilemiyorum.
Bu veda yazısı eğer bir şiirle bitecekse “Ömrün Final Sahnesi” şiiriyle bitmeli sanki. Geride kalanlara ölüm karşısında metin olmayı tembih ettiği için.
İki zaman arasında salınan
Bir sarkaç gibi duruverse kalbim
Söylenecek ne kalır ki geriye
Zangoç yoruldu, çan sustu, seda bitti
Yüzünün Kabesizliği ve cenaze namazın
Final sahnesi ömrünün en garip çelişkisi
Geçtiğin yollara bir daha dönmeyeceksin
Adının son kez anıldığı yerde unutulmak korkusu
Üzülme, ölünce her şey geçer
Şimdi bir yıldız kaysa, o gidişindir senin
Bir yerde birilerinin seni beklediğini
Ve hep bekleyeceğini sen bilmeyeceksin
Yaşamdan sonra ölümden önce
Sonsuzda bir yere varacaksın, orada kal
Ölümün miladı, miadı yok, ölüm sensin
Gidenler birlikte götürürler gölgelerini
Gidenler gitsinler, ölümü bekletmemeli
Celladını içinde taşıyan hayat