EN’lerin ülkesi burası. Elinden geleni yapanın işi yok. ‘EN’ uzun köprü bizim olmalı, ‘EN’ şaşalı kutlama da… ‘EN’ çok biz sevmeliyiz, ‘EN’ çok biz üzülmeliyiz, her şeyin ‘EN’i bizim olmalı. Ama maalesef ‘EN’ değer bilmeyen de biz olmalıyız. Spor, siyaset, hayat… Hepsi için geçerli bu. Gözümüzün önünde duranı göremeyiz. Belki bu toprakların gerçekten bazı değerli ‘EN’leri var lakin onların da kıymetini bilen yok.
Nereden mi biliyorum? 22 Ekim’de başlayacak olan Türkiye Kadınlar Voleybol 1. Ligi’nden. Türkiye’nin hatta dünyanın gerçek anlamda ‘EN’ ama ‘EN’ değerli kadınlar voleybol liginden. Zamanda çok kısa bir yolculuk meramı anlatmaya yeter. İddiamıza göre yaşadığımız spor ülkesinin (!) gerçek anlamda ‘EN’ başarılı spor branşıdır kadın voleybolu. Her ne kadar federasyonu kendilerine bayan dese de kadın voleybol takımlarımız ve milli takımımız hamasete yer bırakmayacak kadar başarıya sahip.
2010 yılından beri sürekli yükselen Türkiye kadın voleybolu, 11 kez Avrupa ve dünya şampiyonu çıkardı. Bu şampiyonluk arasında 4 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu var. 2011-2015 tarihleri arasında VakıfBank, Eczacıbaşı VitrA ve Fenerbahçe, toplamda 4 kez Avrupa’nın kulüpler bazındaki ‘EN’ önemli kupasında mutlu sona ulaştı. Yani açık ara bu toprakların ‘EN’ başarılı sporunun kadınlar voleybolu olduğunu kanıtladılar.
2012 Olimpiyat Oyunları’nda Kadın Voleybol Milli Takımımız, Erkek Basketbol Milli Takımımızla birlikte olağanüstü bir başarıya imza atarak 54 yıl aradan sonra Türkiye’yi ‘EN’ üst seviyede temsil ettiler.
Bununla da kalmadı kadın voleybolunun ilerleyişi. Giovanni Guidetti ve Massimo Barbolini gibi dünyanın ‘EN’ başarılı ve ‘EN’ ünlü hocaları Türkiye’de çalışıyor. Son Olimpiyat Oyunları’nın kadın voleybolunda ‘EN’ değerli oyuncusu Zhu Ting, artık Türk voleybolseverlerin önünde oynayacak. Yine Olimpiyat Oyunları’na damga vuran Milena Rasic, Maja Ognjenovic ve bronz madalya kazanan Amerikalı Jordan Larson, Rachael Adams ve Kimberly Hill, bu sene ligimizde ter dökecek.
Yani sözün özü, voleybolun Barcelona’ları, Real Madrid’leri Juventus’ları sadece bir maç bileti kadar uzağımızda. Messi’ler, Ronaldo’lar, İniesta’lar, İbrahimoviç’ler bu ligde ter dökecek. Sadece yabancılar değil, sistemli ilerlemenin meyveleri genç Türk voleybolcular, kadın voleybolunun geldiği noktanın ne kadar yukarılarda olduğunu gözümüze gözümüze sokacak.
Peki böyle bir ortamda Türkiye’nin ‘EN’ başarılı spor dalı kadın voleybolu ve dünyanın ‘EN’ iyi koçları, dünyanın ‘EN’ iyi oyuncuları ve Avrupa’nın ‘EN’ başarılı kadın voleybol kulüpleri hak ettiği ilgiyi görüyor mu? Yalnızca maddi kaygılardan bahsetmiyorum, ya da klişe tabiriyle ‘Futbolda bu başarılar gelseydi o zaman bak neler oldu’ gibi bir hamasete de düşmek istemiyorum. Tartım sadece hakkaniyet.
‘EN’ büyük saraylardan yönetilen, ‘EN’ uzun köprülerden geçen, ‘EN’ büyük camileri, ‘EN’ büyük alışveriş merkezlerini yapan, ‘EN’ büyük adalet saraylarını inşa edenlerin ülkesinde ‘EN’ önemli spora verilen değer yeter mi? Tanınıyor mu kafi kadar, destekleniyor mu layığınca? Üzülerek biliyoruz ki bu soruların yanıtları ‘Hayır.’
Değer vermemiz geren asıl şeyler ‘öte yandan’ olurken, biz sunileriyle tatmin ediyoruz kendimizi. Aman ben de nelere takılıyorum. Biz Avrupa’nın ‘EN’ spor ülkesiyiz. Öyle değil mi?