Bu aralar Zoom üzerinden toplantılara katılıp duruyoruz. Gelmiş
geçmiş en enteresan yüksek profilli Zoom toplantısı ise, 22-23
Nisan’da düzenleniyor: ABD Başkanı Joe Biden’ın davetiyle
gerçekleşen İklim Krizi Liderler Zirvesi. Çin Devlet Başkanı Xi
Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Avrupa
Birliği’nin kendisinin en üst düzey isimleri ve üye ülkelerin
liderlerinin, Biden ile karşı karşıya geldiği iki günlük bu
toplantının davetlileri arasında. Katılan 41 liderden biri de Recep
Tayyip Erdoğan; Türkiye’de gündem tam da Biden’ın “Ermeni
Soykırımı’nı 24 Nisan’da tanıyacağı” ve F-35 programından
çıkarılmak iken böyle de bir karşılaşma söz konusu oldu.
Eğer ki, korona virüsü pandemisi olmasa bu toplantı yüz yüze
gerçekleşebilecek ve Biden ile Erdoğan, zirvede yan yana toplantı
düzenleyebilecek veya en azından sohbet edebilecekti. Belki o
vakit, iklim krizi gibi dünyanın geleceği açısından en önemli
sorunun tartışıldığı bu zirve, Türkiye’de de “manşet”
olabilirdi.
Her konuda olduğu gibi, iklim krizi meselesinde de dünyanın
gerisinde kalmasak ve zamanın ruhunu yakalasak olmazdı zaten.
Her ne kadar Türkiye’den bakınca pek gözükmese de, Joe Biden’ın ABD
Başkanı olarak odağına aldığı konuların başını iklim krizi çekiyor.
ABD’nin Donald Trump döneminde fena halde yıpranan imajını
düzeltmek için, iklim krizi meselesini kendisine bir araç olarak
kullanmak istiyor. Gerçekten de, iklim krizi ertelenebilecek veya
hiçbir şey yapmadan atlatılabilecek bir konu olmadığı için,
vaktinde tedbir alıp kaçınılmaz değişimi ayak uydurmak
yapılabilecek en mantıklı seçenek.
Biden da, zirvenin açılışında yaptığı konuşmada, “Tüm dünya,
tehlikeli bir dönemden geçiyor, ama bu aynı zamanda da bir fırsat”
diyordu. ABD’nin süper güç olarak tartışmasız “1 numara” olarak
ağırlığını koyabilmesi için, iklim krizine karşı savaşan “süper
kahraman” rolüne soyunmaktan da başka çok bir seçeneği yok. Diğer
bir deyişle, ABD gerçekten de krizi fırsata çevirmeyi
hedefliyor.
DÜNYA LİDERLERİNİN TEK ORTAK PAYDASI
“İklim Krizi Liderler Zirvesi”nin getirebileceği en büyük kazanç
da, krizin dünya genelinde bu hayati meseleye yönelik olarak
siyasetçilerin duyarlılığını arttırmak olabilir. Uluslararası
ilişkilerde, popülist sağ liderler ve özellikle de Donald Trump o
kadar negatif, o kadar yıkıcı etkileri tetikledi ki; birbirinin
kuyusunu kazmak dışında “dayanışmaya” hemen hiçbir alanda
rastlanmıyor. Ve idealizmin, dayanışmanın, ortaklaşmanın yok olduğu
bu dönemde, diğer tüm konularda birbirleriyle çekişen liderlerin
ortak bir payda için bir araya gelmesi hakikaten de günümüz için
tarihi bir olay.
İklim krizine sırtını dönebilen lider yok: Biden ile en yüksek
tansiyonu yaşayan lider olmasına rağmen, zirveye katılmayı
reddedemedi. Üstelik de, bu zirvenin arifesinde, Ukrayna Krizi ile
Rus muhalif Aleksey Navalny’nin hapiste sağlık durumunun
kötüleşmesi, açlık grevine başlaması ve Rusya genelinde Navalny’ye
destek için gerçekleşen gösterilerin sert polis müdahelesi ile
karşılaşması, 2 bine yakın kişinin de gözaltına alınması gibi, iki
ülke arasındaki gerilimi iyice arttıran gelişmelere rağmen.
İklim Krizi Zirvesi, Rusya ve ABD arasındaki ilişkilerde “nefes
alma” imkânı sağlayan bir “es” oldu. Rusya Savunma Bakanı Sergey
Şoygu’nun, gerilimin yükselmesine neden olan Kırım'a ve Ukrayna'nın
doğusundaki Donbas bölgesine yapılan askeri yığınağın geri
çekileceğini açıklaması da, tam zirvenin toplanması öncesine denk
getirildi.
İklim Zirvesi’nde, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un teknik
bir aksaklık sonucu sözünün kesilivermesi ve sırasının Putin’e
verilmesi de ayrı bir ironik durum oldu. Beyaz Saray, Macron’un
lafını ağzına tıkıp, yerine Putin’i konuşturarak, Ankara’da AB
Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e yaşatılan “kanape krizi”
tarzı bir diplomatik skandal yaşatmış oldu.
ÇİN VE ABD’NİN ARASINI İKLİM BULUYOR
Çin ve ABD arasında da, iklim krizi konusunda dayanışma, iki
ülke arasında “pozitif gündem” maddesi olarak kullanılıyor. Beyaz
Saray’ın Özel İklim Elçisi John Kerry, geçtiğimiz hafta
Şangay’daydı. Kerry, 2004’te ABD Başkanı olmayı kıl payı kaçıran ve
Barack Obama döneminde dışişleri bakanlığı yapan, Demoktratların en
üst düzey isimlerinden biri. Bu anlamda, Kerry’nin Çin’deki
temasları iklim konusunu, iki ülke arasında diplomatik paslaşmaya
taşıyan mahiyetteydi. Kerry’nin 2013-17’deki dışişleri bakanlığı
döneminden zaten Çin’in bugünkü lider kadrosuyla yakın teması
olmuştu. Kerry ve Çin’in Özel İklim Elçisi Xie Zhenhua, 18 Nisan’da
ortak bir açıklama yaparak, iki ülkenin acil biçimde iklim kriziyle
mücadele için ortaklaşmaya kararlı olduğunu söylemişti. Çin ve ABD,
dünyanın karbon salınımın yaklaşık yarısından sorumlu: Beraber
hareket etmezlerse, zaten dünyanın iklim krizini durdurmak için bir
şansı yok. Rusya ise, bu sıralamada dördüncü sırada, ancak
ekonomisinin önemli bir kısmı fosil yakıtların ticaretine
dayandığından dünyanın alışkanlıklarını değiştirmesinden en zarar
görecek ülkelerden biri: Tıpkı Ortadoğu’nun petrol zenginleri gibi.
Putin, bu nedenle de olsa gerek, dış kaynakların ülkelere çevreye
zarar vermeyen yatırımlar için destek olmaya tahsis edilmesin de
bahsetti.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, daha önce kendi ülkesi içinde de
iddialı bulunan 2030’dan başlayarak 2060’a kadar karbon yakıt ve
dolayısıyla kömür kullanımını tamamen sonlandıracağı vaadini
yineledi. Çin, enerji açısından kömüre bağımlı ülkeler arasında en
büyük olanı. Buna karşılık, 2018’de son kömür madenini kapatma
kararı alan Almanya’da bile, kömür kullanımı ancak 2038’de tamamen
bırakılabilecek. ABD ise, 2030’a kadar fosil yakıt kullanımını
yüzde 50 azaltacağı vaadinde bulundu. Avrupa Birliği ise, 2030’da
“karbonsuz” olma hedefini önüne, yasalarla üyelerini bağlayarak
koydu bile.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında ise, Türkiye’nin iklim krizi
ile ilgili yaptıkları anlatıldı; yani “icraatın içinden” tarzı bir
yaklaşım sergilendi. Türkiye’nin toplantıda telaffuz ettiği
hedefse, 2030’a kadar “sera gazı emisyonlarında yüzde 21 azalma
sağlamak”.
İklim krizi ile mücadele yolu uzun, yol zor. Vakit ise yok. Bu
zirvenin hakiki bir dayanışma başlangıcı olması ümidiyle, siyaseti
bu konuda zorlamaktan başka çare var mı?