Bayram öncesinde bizler çoğunlukla uzun bayram tatilini nerede geçireceğimizi planlarken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yoğun bir ziyaret trafiği vardı. Helalleşme çabaları doğrultusunda önce bir Mavi Marmara şehidinin ailesini, arkasından kumpas mağduru bir emekli amirali ve son olarak da 28 Şubat mağduru bir öğretmeni ziyaret etti.
Hatırlanacağı gibi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ilk olarak Kasım 2021’de yayınladığı bir video mesajında “helalleşme”den bahsetti ve bunu bir yolculuk olarak nitelendirdi. Ülkenin helalleşmeye niye ihtiyaç duyduğunu ise şu cümlelerle açıklıyordu: “Ülkemiz yaralı insanların ülkesi. O kadar ağır yaralarımız var ki, o kadar incinmişiz ki hiçbirimiz geleceğe bakamıyoruz… Geçmişte kırdığımız korkuttuğumuz topluluklarla, bireylerle artık helalleşme zamanıdır. Ne pahasına olursa olsun, yaralarımızı iyileştirmek için, geçmişte yapılan hataların sorumluluğunu almayı ve bunlar için birbirimizden helallik istemeyi bilmeliyiz.”
Video yayınlandıktan sonra en hararetli tepki CHP’yi destekleyen şahin kanattan geldi (ya da ulusalcı kanat). Bu gruptakiler helalleşmeyi AK Parti’nin günahlarının affedilmesi olarak yorumladılar ve “hesaplaşma olmadan helalleşme olmaz!” şeklinde bir itirazı güçlü bir biçimde dillendirmeye başladılar. Tartışma o kadar çok hararetlendi ki, bir süre sonra Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinden çok medyada bu öneriye itiraz edenlerin ifadeleri konuşulmaya başlandı.
Videonun yayınlanmasından üç gün sonra yapılan CHP grup toplantısında yaptığı konuşmada Kılıçdaroğlu helalleşme konusuna geniş yer ayırdı ve daha iyi anlaşılsın diye kimlerle helalleşileceğine dair somut örnekler ifade etmek durumunda kaldı: “28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp, helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımıza helalleşeceğiz. Roboski ile helalleşeceğiz. Sivas, Kahramanmaraş mağdurları ile helalleşeceğiz. Diyarbakır hapishanesi mahkumları ile helalleşeceğiz. Mahalleleri gasp edip sürülen ve mahallelerine lüks siteler dikilen Romanlarla helalleşeceğiz. Varlık vergileri altında inim inim inleyen azınlıkla, 6-7 Eylül olaylarının mağdurları ile helalleşeceğiz. Mahkemelerde süründürülen askerlerimiz ve aileleriyle helalleşeceğiz…” Sözleri bu sefer de yanlış yorumlanmasın diye “bakın hukuk başka, helalleşme başka!” şeklinde bir hatırlatmada da bulundu.
Şahin kanat tutumunu tabii ki değiştirmedi ama hem medyada hem de toplumda bilhassa iki kesim “helalleşme” çağrısına olumlu yanıt verdi: Kürtler ve muhafazakârlar.
Toplam nüfus içindeki oranlarına da bakıldığında Kürtler ve muhafazakârlar helalleşme politikasının iki ana hedef kitlesini oluşturuyor. Dolayısıyla esas muhataplar mesajı almıştı. Bunu hem medyada yaptıkları yorumlardan hem de süreç içinde gerçekleştirilen çeşitli araştırmalardan elde edilen verilerden biliyoruz. Partizan tepkileri filtrelediğimizde helalleşme çağrısını en gerekli görenler ve bu çabaları en fazla samimi bulanlar söz konusu iki grup olarak karşımıza çıkıyor.
Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çıkışının bilhassa WhatsApp gruplarında dolaşıma sokulan ve “kazanımlarımızı kaybetmeyelim” şeklinde bir uyarı içeren, aynı zamanda daha önceden geliştirilen “endişeli muhafazakârlar” konseptini besleyen çabalarla çakışması da önemli bir ayrıntı.
Benim daha önce “beyaz sağcılar” diye nitelendirdiğim ve metropollerde yaşayan, 40 yaş altında, iyi eğitimli ve ortalamanın üstünde geliri olan çok sayıda AK Parti seçmeninin 2019 yerel seçimlerinde CHP’li adaylara oy verdiğinin anlaşılmasından sonra, AK Parti aklı CHP ile muhafazakârlar arasındaki duvarın çatlamaya başladığını fark etti. O duvarı tahkim edebilmek için zaman zaman “camilerimizi yaktılar” seviyesine kadar iş yükseltildi. Ama ana propaganda daha çok dindarların AK Parti döneminde büyük kazanımlar elde ettiği, son zamanlarda bazı sorunlar yaşansa bile CHP’nin iktidara gelmesi durumunda bu kazanımların kaybedileceği argümanı üzerinden yürüdü.
İktidara verdiği açık destekle tanınan ilahiyatçı Hayrettin Karaman’ın kaleme aldığı ve WhatsApp aleminde çok ses getiren paylaşımda yer alan “bu iktidardan pek çok beklentiniz gerçekleşti, camiayı hayretle izliyorum, bak demedi demeyin, sonra Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz, iktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem” sözleri AK Parti’nin yürüttüğü propagandanın ana mesajını en iyi özetleyen cümleler olarak değerlendirilebilir.
İktidarın muhafazakârları CHP’den uzak tutma çabası bugün de tüm hızıyla devam ediyor. Ama tüm bu çabalardan arzu ettikleri neticeyi elde ettiklerini söylemek en azından şimdilik çok mümkün görünmüyor. Çünkü artan ekonomik sorunların da etkisiyle AK Parti oy kaybetmeye devam ediyor. Son bir ayda yayınlanan çok sayıda kamuoyu araştırmasında AK Parti ile CHP arasındaki fark birkaç puana inmiş durumda. Ancak burada Kılıçdaroğlu’nun meseleyi “siyaset üstü” bir konu olarak ifade ettiğini ve tüm bu çabaları oy ve iktidar kaygısı ile yapmadığını defalarca dile getirdiğini belirtmemiz lazım.
Helalleşme çağrısının etkili olmasında muhtemelen bu ifadelerin de rolü var. Kılıçdaroğlu ailesini evinde kahvaltıda ağırlayan 28 Şubat mağduru Sultan Kara’nın Habertürk’ten Nihal Bengisu Karaca ile yaptığı röportajda söylediği sözler adeta helalleşmenin manifestosu niteliğinde: “Birlikte yaşayabilmek adına, farklılıklarımızı, ideolojik ayrılıklarımızı bilerek ama bunların üzerine inşa edeceğimiz bir kardeşliğe, bir dostluğa ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu da ancak yaraları sararak, hatalarımızı görerek, bu hatalar üzerinden siyasi, ideolojik vb çıkar heveslerine kapılmayarak mümkün olacaktır. O yüzden siyaset üstü olarak değerlendirdiğim ‘helalleşme’ çağrısına olumlu yanıt verdim. İlanihaye sürmesini istemediğim bu öfkenin, bu haksızlığa uğramış olma duygusunun artık nihayete ermesi gerektiğini düşünüyordum.”
Gelinen noktada muhafazakârların bütün endişelerinin ortadan kalktığını veya CHP geleneği ile aralarındaki duvarın yıkıldığını söylemek henüz mümkün değil. Bunun uzun bir sürede gerçekleşebileceğini Kılıçdaroğlu da öngördüğü için, başlattığı bu çabayı daha en başta bir “yolculuk” olarak nitelendirmişti.
Evet, insanların önyargılarını ve kaygılarını terk etmeleri uzun zaman alıyor, ama öte yandan da kum saati çalışmaya devam ediyor. Artık seçime sadece 11 ay var ve muhafazakârların kaygıları AK Parti’nin oy kayıplarına karşı direncinin güçlü olmasını sağlayan en önemli faktör.
Burada esas sorulması gereken soru bence şu: Muhafazakârlar için güvenli tek liman AK Parti’dir ön yargısının yıkılması sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin mi görevidir, yoksa bu konuda muhalif kanaat önderleri ve Altılı Masa daha etkin bir şekilde devreye girmeli mi?
Muhalefetin siyasal kimlik üzerinden yapacağı tartışmaların gündemi ekonomik sorunların dışına çıkaracağı için iktidara avantaj getireceği yönünde yaygın ve büyük ölçüde haklı bir genel kabul var. Ama AK Parti’nin kimlik kökenli korkular üzerinden oylarını muhafaza etmeye çalıştığı da bir diğer gerçek.
Tüm muhalefetin bu iki gerçeklik arasında denge kuracak bir siyasal dil üzerinde ortak çaba göstermesi iktidarın stratejisini zayıflatmak açısından büyük önem taşıyor.