2008’de HES’ler satılmaya başlandı. Ardından termik santral özelleştirmeleri başladı. 2013 yılında ise dağıtım şirketleri özelleştirildi. Böylece 2013 sonu itibariyle dağıtım şirketleri yüzde 100 özele geçti. Yani beş yıldan fazladır dağıtım şirketleri ucuz ve hazır kredi ile para kazanıyor. Ama borçlarını ödeyemiyor. Üretim şirketlerinde de benzer bir resim var
Bu aralar enerji şirketlerinin batık kredileri gündemde. Kamuya ait bu yatırımları banka kredisi ile aldılar ve borçlarını ödememişler. İşler kızıştıkça hükümet de boş durmuyor ve bu tesisleri devralıp tekrar satabileceği “Enerji Girişimi Garanti Fonu” üstüne çalışıyor.
Tabii iktidarın aklına kamulaştırma gelmiyor. Önce olayı basitçe anlatalım. Türkiye Bankalar Birliği yaptığı açıklamada şöyle diyor:
“Elektrik üretim ve dağıtım sektörünün mevcut borç stoku 47 milyar ABD Doları civarındadır. Yapılandırma ihtiyacı bulunan kredi portföyü 12-13 milyar ABD Doları düzeyindedir. Bu tutarın yaklaşık 10 milyar ABD Doları tutarındaki kısmının 2019 yılı içinde yapılandırmasının tamamlanması beklenmektedir.”
Yani halkın parası ile yapılan bu tesisler halkın mevduatı ile kredilendirilip şirketlere satılmış. Buna rağmen şirketler borçlarını ödememiş, hatta “borç takmış” diyebiliriz. Bu borcun içinde özelleştirilen üretim ve dağıtım şirketleri yanında yeni yatırımlar da var.
Şimdi bu kadar “bedava” para ile “bedava” yatırımı batırmanın karşılığı ceza değil. İktidar bir süredir “Enerji Girişimi Garanti Fonu” çalışması yapıyor. Detaylar belli değil. Bildiğimiz kadarıyla bu fon ile sorunlu varlıklar borç hisse takasıyla dışarı çıkarılıp, bankaların bilançolarının daha iyi bir hale getirilmesi hedefleniyor. Yani devlet elektrik şirketlerinin bir de üstüne borcunu bankalara ödeyecek, sonra da bunun tekrar dışarıda birilerine satacak. Yani batıran şirketlere ödül gibi bir şey.
ARKA PLAN
Bunun arka planı resmi daha iyi görmemizi sağlayacaktır.
AKP iktidara gelir gelmez Derviş’in politikaları uygularken vites büyütmek için masaya satılacak her şeyi koydu. Bunlardan biri de enerji sektörü idi.
2004 yılında Yüksek Planlama Kurulu’nda bütün elektrik üretim ve dağıtım sistemini satacakları bir plan yaptılar ve kararını da aldılar.
Sonra enerji şirketlerinin finansmanını rahatlatmak için modeller oluşturuldu. 2004 yılında rödovans yoluyla kömür üretimi ve elektrik üretimi modelini hayata geçirdiler. Kömürü, elektriği alım garantisini imtiyazlı şirketlere verince arkasına devletin alım garantisinin gücünü alan şirketler garantili krediler almaya başladılar.
Bu modelle bankaların rolünü kavrayan iktidar 2010’dan sonra üretim ve dağıtım şirketlerini özelleştirmede model oluşturmayı öğrendi. Alım garantisi verdiği için bankalar daha tereddütsüz, daha ucuz kredi verilmesinin yolunu tecrübe etmişti. Kredi sorunu kalmayan şirketler devletten garanti, bankalardan parayı alarak özelleştirmelere girmeye başladılar. 2008’de HES’ler satılmaya başlandı. Ardından termik santral özelleştirmeleri başladı. 2013 yılında ise dağıtım şirketleri özelleştirildi. Böylece 2013 yılı sonu itibariyle dağıtım şirketleri yüzde 100 özele geçti. Yani beş yıldan fazladır dağıtım şirketleri ucuz ve hazır kredi ile para kazanıyor. Ama borçlarını ödeyemiyor. Üretim şirketlerinde de benzer bir resim var.
UCUZ KREDİ YETMEMİŞ
2007-2017 arasında enerji yatırımlarına 70 milyar dolar kredi olarak verilmiş. Bu borcun şu ana kadar yalnızca 23 milyar doları ödenmiş. Geriye kalan 47 milyar ve ertelemek istedikleri 12-13 milyar dolar borcun üstüne oturdukları, gelen paraları ise başka yere aktardıkları fikrini veriyor.
İlginç olan şey ise bu süreçte iktidarın başka sermaye transferi mekanizmalarını icat etmiş olması.
Bir taraftan özelleşen kömür, gaz ve HES’ler için “kapasite mekanizması” kurulmuş. Böylece şirketlere hem alım garantisi hem de yüksek fiyat garantisi verilmiş. Kapasite mekanizması adı altında 2018’de 27 santrale 1,4 milyar TL kaynak sağlanmış.
Diğer taraftan yenilenebilir enerjileri desteklemek için kullanılması gereken Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması'nda (YEKDEM) HES’lere yer açılmış. Böylece özelleşen ve yeni yapılan hidroelektrik santralleri yüksek fiyatlarla kârlarına kâr katmışlar. Bu sayede YEKDEM’den 2018’de 26 milyar TL ödenmiş, 11 milyar TL’si HES’lere gitmiş.
Yani milyarca lira akmış ama krediler ödenmemiş. Siz şimdi bu resme bir de fosil yakıt ithalatını ekleyin. Sadece 2018’de fosil yakıt ithalatı için Rus oligarklara, Arap petrol krallarına, Kolombiyalı kömür patronlarına 43 milyar dolar para ödenmesini de hesaba katın.
12 KALEM SOYGUN
Bu kadar bedava tesis, bu kadar bedava kredi ve bu kadar yüksek kıyağın faturası tabii ki çok yüksek olacak. Enerji şirketleri borçlarını bile ödemezken halk sadece bir elektrik faturasında 12 kalem şeyi ödüyor. Tespit edebildiğim kalemleri tablo olarak aşağıda bulabilirsiniz.
BATIĞA GARANTİ DEĞİL KAMULAŞTIRMA!
İktidar için çözüm basit, Enerji Girişimi Garanti Fonu. Halkın parası ile yapılan tesisi halkın mevduatı ile ucuza kredilendirip onun parasını ödeyemeyen şirketin borcunu halkın bütçesinden ödeyip dönüp bir de yabancı şirketlere satacaklar. Tezgah aynı.
Bizim için de çözüm basit. Kamulaştırma ve bu zarar hakkında işlem başlatılması. Bunları kimse konuşmuyor ama bir yerden başlatmak zorundayız. Bunun için çözümü üretme yetisi ve inancı olanların kafa yorması lazım. Bunu çözmezsek hem ekonomik kriz hem iklim krizi derinleşecek.
Çok açık ki enerji şirketlerinin hâlâ 47 milyar dolarlık borçlarının olması ve bunun hâlâ 12-13 milyar dolarını ödeyemeyip ertelenme çabası ekonomi ile açıklanamaz. Üstüne verilen kapasite mekanizması ve HES’ler için suistimal edilen YEKDEM’lerle elde edilen yüksel gelir de eklendiğinde ortada derin bir sorun olduğu ortada. Bunun çözümü tekrar satmak değil, sahibine geri vermek, kamulaştırmak. O yüzden gelin bu yatırımları bir kez daha finanse etmeyin, bir kez daha satmayın ve halka geri verin. Biz de onların pahalı ve iklim değiştirenlerini kapatalım, halka ucuz ve sömürüsüz enerji sağlayalım.