Enerjide adaletsizlik ve fosil yakıt tüketimi artarak devam ediyor

Enerji Enstitüsü raporu, ülkelerin kısa ve orta vadeli ekonomik ve siyasi çıkarlarını insanlığın ortak derdine tercih ettiği ve bu eğilimde ciddi bir gerileme olmadığı şeklinde yorumlanabilir.

Mühdan Sağlam msaglam@gazeteduvar.com.tr

Küresel enerji tüketimi ve buna dönük eğilimler, dünyanın nereye gittiği konusunda fikir verir. Bunun yanında, her yıl rekor tazeleyen sıcaklık, kuraklık ve aşırı su baskınları olarak kendini gösteren iklim değişimiyle mücadelede kat edilen yola da ışık tutar. Bu çerçevede Enerji Enstitüsü ve Uluslararası Enerji Ajansı’nın yıllık raporları yol gösterici. Uluslararası Enerji Ajansı için aralık ayını beklememiz gerekiyor, ancak Enerji Enstitüsü için neyse ki beklemeyeceğiz.

Enstitü'nün uzmanların merakla beklediği (bazılarının, bu yazının yazarı gibi yayınlama saati için alarm kurduğu doğrudur) “Dünya Enerjisinin İstatiksel İncelemesi (Statistical Review of World Enerji-2024)” geçtiğimiz hafta yayınlandı. Rapor dünyanın enerji alışkanlıkları, eğilimleri ve yeniliklerini net biçimde ortaya koyuyor. Bu yazıda dünyadaki temel enerji kalemlerinin ne olduğunu, küresel adaletsizlikte enerjinin durduğu yeri, bulguların iklim değişimiyle mücadele açısından ne söylediğini ele alacağız.

DÜNYADA HER ON KİŞİDEN BİRİNİN ELEKTRİĞE ERİŞİMİ YOK

Rapor küresel bir eşitsizlik/adaletsizlik tespitiyle başlıyor: Elektriğe erişim ve temiz pişirme imkanı. Dünya genelinde yaklaşık 750 milyon kişinin - her 10 kişiden birinin evini aydınlatmak, yiyeceklerini soğutmak veya artan sıcaklıklarda serinlemek için elektriğe erişimi yok. Gündelik hayatta sosyal medyanın yeni bir demokrasi biçimine kapı açıp açması tartışıldığında hatırlatılması gereken bir gerçek; elektriğin olmadığı hayatlar varken kim neyi temsil edecek, buna kimler karar verecek? Ancak sorun yalnızca elektrikle bitmiyor.

Benzer biçimde yaklaşık 2,6 milyar insan ısınma ve yemek pişirme için odun kömürü, kömür ve hayvan atıkları gibi ağır kirletici biyokütle yakıtlarına güveniyor. Bu kirletici enerji materyalleri, gelişmiş ülkelerde “hâlâ bu kaldı mı” denilen bazı hastalıkların yoksul bedenlerde devam etme nedenlerinin başında gelirken yaygın astım gibi soluma yoluna bağlı hastalık tiplerinin bu yerlerde daha yoğun görüldüğü not edilmeli. Bu pratiklerin yaygın olduğu yerlerse Afrika, Güney Asya, Güney ve Orta Amerika.

KULLANILAN 5 BİRİM ENERJİNİN 4’Ü FOSİL YAKITLARDAN GELİYOR

Genel olarak dünyanın enerji tüketimi bir önceki yıla göre yüzde 2’lik bir artış gösterdi, bu 2019 (Covid-19 öncesi seviye) ile karşılaştırıldığında artışın yüzde 5’e çıktığı görülüyor. Peki bu enerjiye ne kaynaklık ediyor? Rapora göre fosil yakıtların payı yüzde 0,4 gerilese de hâlâ çok yüksek, yüzde 81,5. Üstelik fosil yakıtlar, enerji karışımlarının yüzde 84'ünü oluşturarak gelişimlerini desteklemeyi sürdürüyor. Yenilenebilir kaynakların payıysa 14,6. Buna nükleer de dahil edildiğinde yüzde 18’e çıkıyor.

Enerji tüketiminin itici güçleri incelendiğinde kömürün aslan payına sahip olması dikkat çekici. Kömür üretimi, geçtiğimiz yıl rekor kırarak 179 Exajoule (EJ)’ye çıkarken Asya Pasifik bu çıktının yüzde 80’inin üretildiği adresti. Sıralıyla Avustralya, Çin, Hindistan ve Endonezya kara elmasın en büyük üreticileri unvanını aldı. Üretim cephesinde bunlar yaşanırken tüketimde de rekor kırıldı ve ilk defa 164 EJ seviyesi görüldü, bu son 10 yılın ortalama artışının çok üzerinde bir sıçrama. Çin kömür tüketiminin ana adresi oldu ve küresel tüketimin tek başına yüzde 56’sını gerçekleştirdi. Hindistan da tüketimde Avrupa ve Kuzey Amerika’nın toplam tüketimini geride bıraktı. Batılı merkezlerde son 10 yıldır süren düşüş eğilimi devam etti ve 10 EJ seviyesi korundu. Kömüre olan bu rağbet, COP’lardaki “Kömürden çıkış mı aşamalı geçiş mi?” tartışmalarını akla getiriyor. Tüketim ve üretim verileriyse bu zirvelerde verilen bazı sözlerin masada kaldığına işaret ediyor. Üstelik bazı ülkelerin sadece kendi üretim ve tüketimlerini gündelik ve orta vadeli hesaplarla dünyanın geleceğine tercih ettiğini de.

Enerji pastasında en fazla paya sahip olan fosil yakıt 196/620 EJ ile petrol. Geçtiğimiz yıl günlük petrol tüketimi 96 milyon varil olarak gerçekleşti. ABD lider üretici olarak çıktısını yüzde 8, OPEC dışı üreticiler yüzde 20 arttırdı. Tüketimde Asya Pasifik lider olurken, Çin’in Covid önlemlerini kaldırmasıyla bölgenin talebi yüzde 5 civarında arttı. Avrupa’da düşüş yüzde 1’e yaklaşırken Çin rafinaj kapasitesinde az bir farkla ABD’yi geride bıraktı.

DOĞAL GAZDA ABD’NİN YÜKSELİŞİ SÜRÜYOR

Fosil yakıt tüketiminde yüzde 30’a yakın payı olan doğal gazın LNG olarak arzı yüzde 2’lik bir artışla 549 milyar metreküp (bcm) oldu. ABD 84.5 milyon tonluk üretimiyle Avustralya (79) ve Katar'ı (78) geride bırakarak liderlik koltuğuna oturdu. Rusya’nın üretimiyse 31 milyon tonla sınırlı kaldı. Tüketim cephesinde Asya Pasifik, gemilerin yönünü en fazla döndüğü adresti. Çin en fazla LNG ithal eden ülke olurken onu bölge ülkeleri Japonya, Güney Kore ve Hindistan izledi. Listede yer alan ilk üç ülke aynı zamanda küresel LNG tüketiminin yüzde 45’inden sorumlu.

Boru hatlarıyla ticarette, LNG’nin gittikçe alanını genişletmesiyle beraber, yüzde 8’lik bir gerileme yaşandı. Gerilemenin en fazla yaşandığı adres özellikle Rusya’dan alımını hızla düşürmeye çalışan Avrupa. Avrupa’nın boru hatlarıyla gaz ithalatı yüzde 23’lük (40 bcm) bir düşüş gösterdi. Nitekim AB Komisyon raporları da ABD’nin aslan payına sahip olduğu LNG pazarındaki büyümeye işaret ediyor.

ELEKTRİK ÜRETİMİNDE FOSİL YAKITLARIN PAYI YÜZDE 60

Gündelik hayatın işleyişinden sosyalleşmeye uzanacak şekilde elektrik hayatımızın olmazsa olmazı. Küresel olarak bu hayati enerji kaynağının üretimine bakıldığında yüzde 2.5’lik bir artışın olduğu görülüyor. Geçtiğimiz yıl üretilen elektrik ortalama 29 TWh. Asya Pasifik ve Ortadoğu’nun talebinde yüzde 5’lik bir artış görülürken ABD ve Avrupa’nın talebindeki gerileme dikkat çekici.

Elektrik ikinci bir enerji kaynağı, yani başka bir enerji kaynağından üretilmesi gerekiyor. İşte bu çerçevede kullanılan birincil kaynak dünyanın iklim kriziyle mücadelesinde kat ettiği yola dönük ipuçları sunar nitelikte. Raporun bulguları incelendiğinde üretilen elektriğin yüzde 35’nin hâlâ kömürden, yüzde 23’ünün doğal gazdan ve yüzde 2’sinin petrolden geldiği görülüyor. Bir başka anlatımla her COP toplantısında işaret edilen ve dünyayı bitiriyor denilen kömür başta olmak üzere fosil yakıtlar üretimin yüzde 60’ına kaynaklık ediyor. Öte yandan küçük olumlu gelişmeler yok değil. Örneğin yenilenebilir kaynakların (solar ve rüzgar) payı geçtiğimiz yıla göre yüzde 29’dan yüzde 30’a çıktı. Nükleer de dahil edildiğinde bunun yüzde 40’a yakın olduğu söylenebilir. Bu çerçevede özellikle solar enerjideki kapasite artışı dikkat çekici.

Sonuç olarak Enerji Enstitüsü’nün 2024 raporu, dünyada enerji alanında hâlâ ciddi bir adaletsizliğin sürdüğünü hatırlatıyor ki rapor, dünyada 10 kişiden birinin elektriğe erişiminin olmadığını, temiz yemek pişirme de denkleme dahil edildiğinde neredeyse 2 milyardan fazla insanın pişirme yöntemleri nedeniyle hastalıklara yakalandığını kayıt altına alıyor. Bahse konu olan bu acı verilerin geldiği adresler şaşırtıcı olmayacak şekilde dünyanın yoksul bölgeleri. Yani temel bir insan hakkı olan temiz ve erişilebilir enerjiye dönük adalette hâlâ çok yol alınmamış. Öte yandan COP toplantılarında “kömürle ne yapmalı?” sorusuna verilen yanıtların sahada çok az karşılığı olduğu görülüyor ki kömür üretimi ve tüketimi 2023’te rekor kırdı. Doğal gaz ve petrol cephesinde üretim artışı sürerken ABD’nin her iki alandaki liderliği yalnızca enerji politikası açısından değil, küresel politika ve dünyanın geleceği açısından ciddi ipuçları sunuyor ki hele tüketim cephesinde Çin’in lider olduğunu hesaba katarsak. İki aktör arasındaki ilişkilerde alıcı satıcı ilişkisinin yarattığı bağımlılık gelecekte daha belirginleşecektir. Elektrik üretiminde kömür ve genel olarak fosil yakıtların liderlik bayrağını kimseye kaptırmıyor olması önemli. Yenilenebilir kaynaklardaki gelişmeler umut verici olsa da dünyanın acısını bir nebze dindirecek 1.5 derece sınırını koruma konusunda umutları berhava ediyor. Bu anlamda rapor, ülkelerin kısa ve orta vadeli ekonomik ve siyasi çıkarlarını insanlığın ortak derdine tercih ettiği ve bu eğilimde ciddi bir gerileme olmadığı şeklinde yorumlanabilir.

Tüm yazılarını göster