Küresel enerji tüketimi ve buna dönük eğilimler, dünyanın nereye
gittiği konusunda fikir verir. Bunun yanında, her yıl rekor
tazeleyen sıcaklık, kuraklık ve aşırı su baskınları olarak kendini
gösteren iklim değişimiyle mücadelede kat edilen yola da ışık
tutar. Bu çerçevede Enerji Enstitüsü ve Uluslararası Enerji
Ajansı’nın yıllık raporları yol gösterici. Uluslararası Enerji
Ajansı için aralık ayını beklememiz gerekiyor, ancak Enerji
Enstitüsü için neyse ki beklemeyeceğiz.
Enstitü'nün uzmanların merakla beklediği (bazılarının, bu
yazının yazarı gibi yayınlama saati için alarm kurduğu doğrudur)
“Dünya Enerjisinin İstatiksel İncelemesi (Statistical Review of
World Enerji-2024)” geçtiğimiz hafta yayınlandı. Rapor
dünyanın enerji alışkanlıkları, eğilimleri ve yeniliklerini net
biçimde ortaya koyuyor. Bu yazıda dünyadaki temel enerji
kalemlerinin ne olduğunu, küresel adaletsizlikte enerjinin durduğu
yeri, bulguların iklim değişimiyle mücadele açısından ne
söylediğini ele alacağız.
DÜNYADA HER ON KİŞİDEN BİRİNİN ELEKTRİĞE ERİŞİMİ YOK
Rapor küresel bir eşitsizlik/adaletsizlik tespitiyle başlıyor:
Elektriğe erişim ve temiz pişirme imkanı. Dünya genelinde yaklaşık
750 milyon kişinin - her 10 kişiden birinin evini aydınlatmak,
yiyeceklerini soğutmak veya artan sıcaklıklarda serinlemek için
elektriğe erişimi yok. Gündelik hayatta sosyal medyanın yeni bir
demokrasi biçimine kapı açıp açması tartışıldığında hatırlatılması
gereken bir gerçek; elektriğin olmadığı hayatlar varken kim neyi
temsil edecek, buna kimler karar verecek? Ancak sorun yalnızca
elektrikle bitmiyor.
Benzer biçimde yaklaşık 2,6 milyar insan ısınma ve yemek pişirme
için odun kömürü, kömür ve hayvan atıkları gibi ağır kirletici
biyokütle yakıtlarına güveniyor. Bu kirletici enerji materyalleri,
gelişmiş ülkelerde “hâlâ bu kaldı mı” denilen bazı hastalıkların
yoksul bedenlerde devam etme nedenlerinin başında gelirken yaygın
astım gibi soluma yoluna bağlı hastalık tiplerinin bu yerlerde daha
yoğun görüldüğü not edilmeli. Bu pratiklerin yaygın olduğu yerlerse
Afrika, Güney Asya, Güney ve Orta Amerika.
KULLANILAN 5 BİRİM ENERJİNİN 4’Ü FOSİL YAKITLARDAN GELİYOR
Genel olarak dünyanın enerji tüketimi bir önceki yıla göre yüzde
2’lik bir artış gösterdi, bu 2019 (Covid-19 öncesi seviye) ile
karşılaştırıldığında artışın yüzde 5’e çıktığı görülüyor. Peki bu
enerjiye ne kaynaklık ediyor? Rapora göre fosil yakıtların payı
yüzde 0,4 gerilese de hâlâ çok yüksek, yüzde 81,5. Üstelik fosil
yakıtlar, enerji karışımlarının yüzde 84'ünü oluşturarak
gelişimlerini desteklemeyi sürdürüyor. Yenilenebilir kaynakların
payıysa 14,6. Buna nükleer de dahil edildiğinde yüzde 18’e
çıkıyor.
Enerji tüketiminin itici güçleri incelendiğinde kömürün aslan
payına sahip olması dikkat çekici. Kömür üretimi, geçtiğimiz yıl
rekor kırarak 179 Exajoule (EJ)’ye çıkarken Asya Pasifik bu
çıktının yüzde 80’inin üretildiği adresti. Sıralıyla Avustralya,
Çin, Hindistan ve Endonezya kara elmasın en büyük üreticileri
unvanını aldı. Üretim cephesinde bunlar yaşanırken tüketimde de
rekor kırıldı ve ilk defa 164 EJ seviyesi görüldü, bu son 10 yılın
ortalama artışının çok üzerinde bir sıçrama. Çin kömür tüketiminin
ana adresi oldu ve küresel tüketimin tek başına yüzde 56’sını
gerçekleştirdi. Hindistan da tüketimde Avrupa ve Kuzey Amerika’nın
toplam tüketimini geride bıraktı. Batılı merkezlerde son 10 yıldır
süren düşüş eğilimi devam etti ve 10 EJ seviyesi korundu. Kömüre
olan bu rağbet, COP’lardaki “Kömürden çıkış mı aşamalı geçiş mi?”
tartışmalarını akla getiriyor. Tüketim ve üretim verileriyse bu
zirvelerde verilen bazı sözlerin masada kaldığına işaret ediyor.
Üstelik bazı ülkelerin sadece kendi üretim ve tüketimlerini
gündelik ve orta vadeli hesaplarla dünyanın geleceğine tercih
ettiğini de.
Enerji pastasında en fazla paya sahip olan fosil yakıt 196/620
EJ ile petrol. Geçtiğimiz yıl günlük petrol tüketimi 96 milyon
varil olarak gerçekleşti. ABD lider üretici olarak çıktısını yüzde
8, OPEC dışı üreticiler yüzde 20 arttırdı. Tüketimde Asya Pasifik
lider olurken, Çin’in Covid önlemlerini kaldırmasıyla bölgenin
talebi yüzde 5 civarında arttı. Avrupa’da düşüş yüzde 1’e
yaklaşırken Çin rafinaj kapasitesinde az bir farkla ABD’yi geride
bıraktı.
DOĞAL GAZDA ABD’NİN YÜKSELİŞİ SÜRÜYOR
Fosil yakıt tüketiminde yüzde 30’a yakın payı olan doğal gazın
LNG olarak arzı yüzde 2’lik bir artışla 549 milyar metreküp (bcm)
oldu. ABD 84.5 milyon tonluk üretimiyle Avustralya (79) ve Katar'ı
(78) geride bırakarak liderlik koltuğuna oturdu. Rusya’nın
üretimiyse 31 milyon tonla sınırlı kaldı. Tüketim cephesinde Asya
Pasifik, gemilerin yönünü en fazla döndüğü adresti. Çin en fazla
LNG ithal eden ülke olurken onu bölge ülkeleri Japonya, Güney Kore
ve Hindistan izledi. Listede yer alan ilk üç ülke aynı zamanda
küresel LNG tüketiminin yüzde 45’inden sorumlu.
Boru hatlarıyla ticarette, LNG’nin gittikçe alanını
genişletmesiyle beraber, yüzde 8’lik bir gerileme yaşandı.
Gerilemenin en fazla yaşandığı adres özellikle Rusya’dan alımını
hızla düşürmeye çalışan Avrupa. Avrupa’nın boru hatlarıyla gaz
ithalatı yüzde 23’lük (40 bcm) bir düşüş gösterdi. Nitekim AB
Komisyon raporları da ABD’nin aslan payına sahip olduğu LNG
pazarındaki büyümeye işaret ediyor.
ELEKTRİK ÜRETİMİNDE FOSİL YAKITLARIN PAYI YÜZDE 60
Gündelik hayatın işleyişinden sosyalleşmeye uzanacak şekilde
elektrik hayatımızın olmazsa olmazı. Küresel olarak bu hayati
enerji kaynağının üretimine bakıldığında yüzde 2.5’lik bir artışın
olduğu görülüyor. Geçtiğimiz yıl üretilen elektrik ortalama 29 TWh.
Asya Pasifik ve Ortadoğu’nun talebinde yüzde 5’lik bir artış
görülürken ABD ve Avrupa’nın talebindeki gerileme dikkat
çekici.
Elektrik ikinci bir enerji kaynağı, yani başka bir enerji
kaynağından üretilmesi gerekiyor. İşte bu çerçevede kullanılan
birincil kaynak dünyanın iklim kriziyle mücadelesinde kat ettiği
yola dönük ipuçları sunar nitelikte. Raporun bulguları
incelendiğinde üretilen elektriğin yüzde 35’nin hâlâ kömürden,
yüzde 23’ünün doğal gazdan ve yüzde 2’sinin petrolden geldiği
görülüyor. Bir başka anlatımla her COP toplantısında işaret edilen
ve dünyayı bitiriyor denilen kömür başta olmak üzere fosil yakıtlar
üretimin yüzde 60’ına kaynaklık ediyor. Öte yandan küçük olumlu
gelişmeler yok değil. Örneğin yenilenebilir kaynakların (solar ve
rüzgar) payı geçtiğimiz yıla göre yüzde 29’dan yüzde 30’a çıktı.
Nükleer de dahil edildiğinde bunun yüzde 40’a yakın olduğu
söylenebilir. Bu çerçevede özellikle solar enerjideki kapasite
artışı dikkat çekici.
Sonuç olarak Enerji Enstitüsü’nün 2024 raporu, dünyada enerji
alanında hâlâ ciddi bir adaletsizliğin sürdüğünü hatırlatıyor ki
rapor, dünyada 10 kişiden birinin elektriğe erişiminin olmadığını,
temiz yemek pişirme de denkleme dahil edildiğinde neredeyse 2
milyardan fazla insanın pişirme yöntemleri nedeniyle hastalıklara
yakalandığını kayıt altına alıyor. Bahse konu olan bu acı verilerin
geldiği adresler şaşırtıcı olmayacak şekilde dünyanın yoksul
bölgeleri. Yani temel bir insan hakkı olan temiz ve erişilebilir
enerjiye dönük adalette hâlâ çok yol alınmamış. Öte yandan COP
toplantılarında “kömürle ne yapmalı?” sorusuna verilen yanıtların
sahada çok az karşılığı olduğu görülüyor ki kömür üretimi ve
tüketimi 2023’te rekor kırdı. Doğal gaz ve petrol cephesinde üretim
artışı sürerken ABD’nin her iki alandaki liderliği yalnızca enerji
politikası açısından değil, küresel politika ve dünyanın geleceği
açısından ciddi ipuçları sunuyor ki hele tüketim cephesinde Çin’in
lider olduğunu hesaba katarsak. İki aktör arasındaki ilişkilerde
alıcı satıcı ilişkisinin yarattığı bağımlılık gelecekte daha
belirginleşecektir. Elektrik üretiminde kömür ve genel olarak fosil
yakıtların liderlik bayrağını kimseye kaptırmıyor olması önemli.
Yenilenebilir kaynaklardaki gelişmeler umut verici olsa da dünyanın
acısını bir nebze dindirecek 1.5 derece sınırını koruma konusunda
umutları berhava ediyor. Bu anlamda rapor, ülkelerin kısa ve orta
vadeli ekonomik ve siyasi çıkarlarını insanlığın ortak derdine
tercih ettiği ve bu eğilimde ciddi bir gerileme olmadığı şeklinde
yorumlanabilir.