Enflasyonun imtihanı: Haziran'ı bekleyin

Hükümetin ortaya koyduğu vergi politikaları, ucuz kredi ve Kur korumalı mevduat gibi politikamsı uygulamalar sadece zengini daha zengin, fakiri daha fakir ve orta gelirliyi yoksul hale getiriyor.

Abone ol

Son dönemde gözlerimizin önünde insanların akıl sağlığını yitirdiğini görüyoruz. Baskı, geçim sıkıntısı, endişe tüm halkın psikolojisini bozuyor.

Tüm uyarılar, olacakların yazıya dökülmüş öngörüleri teker teker haklı çıkıyor.

Ve hepimizin dilinde aynı nakarat; bugün yarından daha güzel…

Bir toplumun en büyük çöküşü umudunu yitirmektir. Umudunu yitirmiş kişinin kaybedeceği bir şey de yoktur kendi gözünde. Halbuki dünyanın en yalnız, en yoksulunun dahi kaybedeceği bir şey vardır. Sağlığı, canı…

Ben de sağlığımı kaybetmemek adına yazıya döküyorum düşüncelerimi, beklentilerimi.

Maalesef, kısa vadede beklentilerim pek olumlu değil.

Dün gece yarısı haneye yüzde 30, sanayiye yüzde 10 ve elektrik üreticilerine yüzde 16 yapılan doğalgaz zammı ile uykumuz kaçırıldı.

Neden ülkemizde önemli kararlar, zamlar hep gece yarısı açıklanır bilgim yok tahminim var. Sanırım, ertesi sabaha kadar sinirler yatışmış olsun diye, gündüz vakti yerin yerinden oynaması kolay, gece vakti uykumuz var tabii. 

Sabah erken saatlerde de yüzde 15 konuta elektrik zammı ile gözümüzü açtık. Yüzde 30 doğalgaz zammından sonra yüzde 15 canımızı çok yakmadı (!), biz buna çıpalama etkisi diyoruz…

Yakında un fiyatlarına da yüzde 50 üzerinde bir zam bekleniyor. Her gün gelen benzin ve mazot zamlarını bünye emiyor…

Peki, tüm bu zamların haziran ayı enflasyonuna etkisi ne olacak?

“Dur İris Hanım, daha mayıs var” demeyin, en uzak gelecekte önümüzü görebilmek önemli.

Şimdi hazirana yansıyacak enflasyon hesabı için baktığımızda benzine yüzde 2.88, mazota yüzde 4, elektriğe yüzde 15, doğalgaz konuta yüzde 30 zam geldi. Bu zamlara sepet ağırlığı ile baktığımızda haziran ayı enflasyonuna katkısı takribi 100 bps yani aylık yüzde 1. Benzin, mazot, elektrik ve doğalgaz kalemleri satın aldığımız her ürünün maliyetinin artması anlamına geliyor, yani temel gıdadan tutun, zorunlu tüm tüketim maddelerine de zam dalgasının devamı…

Fakat mayıs ayı enflasyonunun yüzde 80 geldiği varsayımı ile sadece bu 4 kalemle dahi haziran ayı yıllık enflasyonu da yüzde 80 gelecektir.
Dolayısıyla beklentim; haziran ayında enflasyonun yüzde 90 ve üzeri seviyelerine yükselmesi, çünkü TL’nin değer kaybı ve petrol fiyatlarının artmaya devam edeceği beklentisi benzin ve mazot fiyatlarının artmaya devam edeceği yönünde.

Dün çeyreklik bazda Gayrisafi Yurtiçi Hasıla açıklandı. Kocaman bir yüzde 7.3 büyüdük. Yani ülkenin geliri yıllık yüzde 7.3 arttı. Cari fiyatlarla bakıldığında ise bir önceki çeyreğe göre yüzde 79.5 büyüdük. Fakat dolar bazında bakıldığında durum içler acısı, yüzde 5’e yakın küçülmüşüz. İthalata bağımlı bir ülke için dolar bazında küçülmek büyük darbe. Kısaca daha az dolarımız var fakat ithal etmemiz gereken ürün fiyatları artmaya devam ediyor. Çeyreklik bazda ise dolar bazı küçülme yüzde 10'u bulmuş durumda. 

Tüm bunları anladık fakat TL bazında gelirimiz arttı, nerde bizim gelirimiz derseniz, cevabım sermayede olacak. 1998 yılından itibaren baktığımızda sermaye ile iş gücü gelirlerinin arasının nasıl açıldığını grafikte kendi gözlerinizle görebilirsiniz. 2020 itibariyle bu açılma dramatik.  TL bazında her iki tarafın da özellikle enflasyon ile beraber gelirindeki artış da hızlanıyor fakat bir taraf payını çok daha fazla alıyor.
Gelirlerdeki artış oranı da sermaye ile halk uçurumunu gözler önüne seriyor.

Zaten gelirden halkın aldığı paya bakarak da durumu net bir şekilde görmek mümkün; 2020 1. çeyrekte işgücü geliri yüzde 39.1 iken yüzde 31.5’a düşüyor. Şunu da atlamamak gerekir, ocak ayında yapılan yüzde 50'lik zam ile işgücü geliri yükseliyor fakat 2. çeyrekte artmış görünen bu gelirlerin payının da dramatik biçimde düştüğünü göreceğiz. 

Sermayenin payı ise yüzde 41.7 den yüzde 47.6'ya yükseliyor. Ne tesadüf değil mi, neredeyse aynı oranda…

Hükümetin ortaya koyduğu vergi politikaları, ucuz kredi ve Kur korumalı mevduat gibi politikamsı uygulamalar sadece zengini daha zengin, fakiri daha fakir ve orta gelirliyi yoksul hale getiriyor.

Kim bilir, belki de amaç gerçekten de belli bir zümreyi, ülkenin kısıtlı geliri ile zengin etmektir…

Umutlarımız olmazsa yaşayamayız demiştik; umudumuz var!

1 sene ve seçim. Seçim sonrası gelecek yeni hükümet ile tüm liyakatsiz, bilime ters uygulamaların düzeltileceğine olan inancım tam. Fakat, yeni hükümet de elinde patlamaya hazır bir bomba ile başlayacak yönetime. Tüm bu yapılmış hataların geri dönüşü zor ve meşakkatli bir yol olacak, hepimiz de bu meşakkatli yolda ayaklarımızı hatta bacaklarımızı kanatacağız fakat umutlarımızı tekrar yeşerterek. En azından canımız kaldı demeyeceğiz, çocuklarımız daha mutlu, huzurlu ve refaha giden bir ülkede yaşayacak diyeceğiz…