Engin Hepileri: Gördüklerimiz ve duyduklarımızın doğru olduğuna nasıl inanabiliriz?

Engin Hepileri'yle “Kim Bu Ben” oyununu konuştuk. Hepileri, "En başından beri beni her heyecanlandıran cümlenin seyircide de aynı etkiyi uyandırması için çalıştım" dedi.

Abone ol

DUVAR - Sezonun yeni ve dikkat çekici oyunlarından biri de "Kim Bu Ben". Rose Leilani’nin yazdığı, Engin Hepileri’nin yönettiği, Beyza Şekerci, Onur Ünsal ve Neslihan Arslan’ın oynadığı “Kim Bu Ben” alkışlarla yoluna devam ediyor.

Biz de bu vesileyle Engin Hepileri’yle oyunu konuştuk. 

“Kim Bu Ben” oyunu nasıl ortaya çıktı? Böyle bir oyunu sahnelemeye nasıl karar verdiniz?

Metni ilk olarak İngiltere’de Royal Court sahnelemeye karar verdiğinde okuma şansım oldu. Uzun zamandır aklımızdaki soruları dile getiren, çağdaş, yenilikçi bir metin ile karşılaşınca hiç beklemeden çalışmaya başladık.

Engin Hepileri

Beyza Şekerci, Onur Ünsal ve Neslihan Arslan iyi eleştiriler ve bolca alkışla yollarına devam ediyorlar. Bu oyuncular nasıl bir araya geldiler?

Onur ile 20 seneye yakın bir dostluğumuz var. Geçen sezon sahnelediğimiz "Anne" oyununu da o yönetmişti. Hatta Kemal Aydoğan vesilesi ile metni de bizim tiyatromuza Onur kazandırmıştı. Bu sene "Kim Bu Ben" oyunu ile karşılaştığımda hemen Onur’a verdim. Onun da heyecanlanması beni çok etkiledi ve birlikte çalışmaya başladık. Beyza ile de uzun zamandır birlikte bir tiyatro oyunu yapma isteğimiz vardı. Doğru zaman ve doğru metin de bizim için önemliydi. Metin ve karakter Beyza’yı da çok heyecanlandırdı. Zaten güçlü metnimizin herkes üzerinde etkisi aynı oluyor. Ve son olarak da uzun bir cast ve değerlendirme sonrasında Neslihan ile buluştuk. Sağ olsun, böyle bir rol için kısa denebilecek bir sürede sıkı çalıştı ve ortaya bu muhteşem üçlü çıktı.

Oyun ses, ışık ve dekorlarıyla da dikkat çekiyor. Parçalı bir ekran, sert ışıklar, yüksek müzik… Böyle bir estetiği tercih etmenizin nedeni neydi?

Çarpıcı bir metin. Söylemleri ve bunu söyleyiş biçimi de çarpıcı olmalıydı. En başından beri beni her heyecanlandıran cümlenin seyircide de aynı etkiyi uyandırması için çalıştım. Doğru ve gerçek arası bir çizgide, "Gördüklerimiz ve duyduklarımızın doğru olduğuna nasıl inanabiliriz?" sorusundan bizi içine çeken dekor fikri geldi. Ve Cem Yılmazer’in oyunun kanını veren ışıkları da aynı etki ile oyuna katman sağladı. Üstüne bir de Kenan Doğulu gibi Türkiye’nin en önemli müzisyenlerinden biri de oyunun alt tonunu bize daha provaların başındayken verdi. Neredeyse oyun, hem oyunculara hem de bana nasıl bir atmosfer istediğini, bu değerli yaratıcıların da etkili tercihleri yolunu belirlerdi ve hak ettiği yere geldi diye düşünüyorum. Ve kendimi şanslı hissediyorum.

Bir de anlatıcı var tabii. Anlatıcının varlığı seyirciyi sürekli diri ve yabancılaşmış bir pozisyonda tutuyor. Buna dair neler söylemek istersiniz?

Yazarın bir tercihi o. Anlatıcı gibi düşünmedim hiçbir zaman. Oyuna gelenler Neslihan’ın rolünü görünce oyunun büyük sürprizini de anlayacaklar. Sahnelenmiş her tiyatro metni bir zaman dilimi içerisinde kurgulanmış bir eylemler bütünüdür. Eğer biz bir karakteri kurguluyorsak anlatarak değil, yaşayarak eylemleri ile bütünleriz. Bu durum seyirci için de geçerli. Gerçek ile doğru arasında gidip geliyorlar ki en istediğimiz sonuçlardan biri bu.

Oyunda bir çift üzerinden modern dünyanın pek çok sorununa değiniliyor; kapitalizm, ekoloji, gözetim toplumu vb. Sarhoşken araba kullanmak suçtur ama dünyayı yok oluşa sürükleyen ekolojik katliamlara ortak olmanın bir cezası yoktur, diyor başkarakter. Buna dair yorumunuzu öğrenebilir miyiz?

Müthiş bir sistem eleştirisinden bahsediyor oyun. Neoliberalizmin bize neler yaptığından ve ne kadar da masum göründüğünden. Hepimizin elindeki telefonların yakında ne büyük bir felakete yol açabileceğinden bahsediyor. Karakterlerimiz hayatları ve tercihleri ile ilgili kararlar alıyorlar ve bizleri de peşlerinden sürüklüyorlar. Bu sistemin artık insanlığı ve daha da özünde insanın duygularını hedef aldığı kesin. Sadece ne konuştuğunuzu ve yazdığınızı değil, artık arzularınızı, merak alanlarınızı ve nihayetinde salgıladığınız dopamini hedef almış bir sistemden bahsediyoruz. Tek amacı gezegeni, geleceğimizi ve çocuklarımızı düşünmeden bize bir şeyler satmak olan bir sistemin çarkları bizi ezmeden uyanma zamanı diyor bizlere de.

'OYUNUN DIŞINDA KALABİLİR MİYİZ YOKSA ARTIK OYUN BAŞTAN MI KURGULANMALI?'

Kapitalizm bütün dehşetine rağmen doğru, sağlıklı ve kusursuz bir şekilde işliyor, deniyor bir başka yerde de. Yani bu sistem için, gelir adaletsizliği ve mutlak kâr için her şeyin feda edilmesi son derece normal. Başkarakter de sistemin revize edilemeyeceğini ancak yıkılabileceğini söylüyor. Buradan hareketle güler yüzlü kapitalizmin bir yalan olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bilmem, söylesek iyi olur galiba. Dünyadaki tüm enerji kaynaklarını sonuna kadar sömüren ve geleceği hiç düşünmeden fazla fazla üretmeye ve tüketmeye ve hatta israf etmeye devam ettikçe biz de bunun bir parçası olacağız. Ancak esas soru artık şu; biz bu oyunun dışında kalabilir miyiz yoksa artık oyun baştan mı kurgulanmalı? Sürdürülebilir bir dünyada daha sağlıklı bir yaşam, yarınlara umutla baktığımız bir hayat mümkün diye söyleyebilir miyiz?

Piscator, "Tiyatro, herhangi bir kahramanın trajedisi değil, bir çağın politik belgeselidir," der. Politik bir oyun olan "Kim Bu Ben"e dair buradan hareketle neler söylemek istersiniz?

Bir fikri olan, gördüğü ve derhal değişmesi gerektiği şeyler için mücadele veren bir metin "Kim Bu Ben". Elbette politik bir duruşu olacak. Dünyanın artık neredeyse tamamının, bir şekilde ortak olduğu bu düzene dur demek üzere yazılmış, küresel iklim krizinin köşesinde yaşayan dünyanın yok oluşuna tepki gösteren kuvvetli ve cesaretli bir metni sahneye yansıttığım için şanslıyım. Bana büyük keyif veren bir metnimiz var.

Son zamanlarda neler yapıyorsunuz? Yeni çalışmalarınız neler?

Yeni bir oyun var aklımda, onun ön çalışmalarını sürdürüyorum. Yanı sıra bildiğiniz gibi bir de Studio.iN’imiz var. Provalarımızı yaptığımız ve workshop’ların gerçekleştirildiği bir ortak sanat alanı olarak değerlendiriyoruz burayı. Tiyatro.İN tüm çalışmalarını artık Studio.iN’de gerçekleştiriyor. Elimizdeki 3 oyun ve 15’in üzerinde workshop’la daha kapsamlı bir alan arayışlarımız da sürüyor.

Yanı sıra yakında “Prestij Meselesi” adı altında başrolünü oynadığım bir sinema filmim girecek vizyona. Daha önce girmiş ancak deprem nedeniyle ertelenmişti. Haziran ayı itibariyle sinemalarda izleyebileceğiz.

Ve tabii ki “Anne” oyunumuz da bu sezonun sonuna kadar ve hatta gelecek sezon da sahnelenmeye devam edecek.