Enkaz kaldırıldıktan sonra depremzedeleri neler bekliyor?
Arama kurtarma faaliyetleri tamamlanıp enkaz kaldırma süreci bittikten sonra ortaya çıkacak bürokratik ve yasal sorunlarla ilgili ivedilikle bir hukuksal dayanışma ağının oluşturulması gerekiyor.
Mehmet Özyiğit*
Doğanın, insanın biyolojik ve kültürel evrimine etkisini göz ardı ettiğimiz, yine bir doğa olayını insanlık olarak afete dönüştürdüğümüz günlerden geçiyoruz. 21. yüzyılın en büyük doğa olaylarından biri tarifsiz bir felakete dönüştü ülkemizde. Binlerce insanımızı yitirdik. Tarihi ve kültürel mirasımız yok oldu. Depremin neden olduğu kayıplar, acılar elbette tarifi imkânsız ve telafi edilemez sonuçlar yarattı. Tüm ülkemize baş sağlığı, geride kalanlara sabır dilerim.
Yazının okuyucularına küçük bir öneri: eğer “Şimdi derdimiz bu mu?” derseniz sizi anlarım ancak geleceğe ilişkin de adımlar atmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu yazıyı, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş-Gaziantep merkezli ve ülke genelinde 10 ilde kitlesel bir yıkıma neden olan depremden çok daha sınırlı bir etkiye neden olan 30 Ekim 2020 günü Sisam açıklarında gerçekleşen İzmir depremzedesi olarak yazıyorum.
Deprem sonrasında kurtarma ve enkaz kaldırma faaliyetlerinin tamamlanmasının ardından yıkılan binaların yeniden inşasıyla ilgili süreç başladı İzmir’de. Proje alanları, rezerv alanlar derken uygulamadaki belirsizliklerle birlikte biz de (önce orta hasarlı olarak tespit edilip sonrasında DASK’ın pert raporuna istinaden belediyenin yıkım kararı verdiği) yıkılan evin akıbetiyle ilgili apartman olarak ilgili yasal ve idari süreçleri öğrenmeye giriştik. Depremden birkaç gün sonra Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkililerinin incelemeleri sonucunda binamız orta hasarlı olarak tespit edildi. Orta hasarlı binalarda yaşamak yasaktı. Ancak belirli sürelerle evdeki eşyaların alınması ve taşınmasına izin verildi. İnsanlar çok yüksek fiyatlarla taşıma şirketleriyle anlaşıp eşyalarını evlerinden tahliye etme mücadelesine girişti. Bu süreçte Doğal Afet Sigortaları Kurumu’na (DASK) hasar ihbarları yapılmaya ve sigorta karşılığı olan poliçe bedelleri talep edilmeye başlandı. İlk ödeme 2513 TL. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yetkililerince orta hasarlı olarak tespit edilen ve içinde yaşamamızın yasak olduğu daireye ilişkin ilk ödeme olarak DASK yalnızca boya-badana parası yatırdı hesabımıza.
İLK İTİRAZA CEVAP;
"Sayın İlgili,
Zorunlu Deprem Sigortası ile depremin doğrudan neden olduğu maddi hasarlar ile deprem sonucu meydana gelen yangın, infilak, dev dalga (tsunami) veya yer kaymasının sigortalı binalarda neden olacağı hasarlar, sigorta bedeline kadar teminat altına alınmıştır.
Sigorta tazminatının hesabında, tam veya kısmi hasar olmasına bakılmaksızın, rizikonun gerçekleştiği yer ve tarihte, benzer yapı özellikleri göz önünde bulundurularak, binanın piyasa rayiçlerine göre hesaplanan yeniden yapım maliyeti esas alınır, hasarlı binanın hasardan bir gün önceki haline getirilmesi esastır. Sigortalı binanın depremden bir gün önceki durumuna getirilmesi prensibi uluslararası sigorta sistemlerinde uzun yıllardır kabul görmüş bir model olup, ZDS tarafından da uygulanmaktadır. ZDS sigorta poliçesi ile sigorta edilmiş binalarda meydana gelen hasarın nedeni, niteliği ve miktarı Bakanlığın yetkili kıldığı bağımsız sigorta eksperlerinin belirlemelerine göre tespit edilir.
Bu çerçevede hasar tespiti konusunda uzman olan eksperler tarafından deprem sonrası bina da meydana gelen hasarlar tespit edilebilmekte ve sigorta bedeli doğrultusunda tazminat ödemeleri gerçekleştirilmektedir.
Bu kapsamda hasar talebiniz olumlu olarak değerlendirilememiştir.
Konuyu bilgilerinize sunarız.
Saygılarımızla
Doğal Afet Sigortaları Kurumu"
Ardından devam eden artçı depremlerin de yarattığı korkuyla tekrar itiraz edip inceleme talep ettik. Sonuç, yaklaşık 8500 TL ödeme daha. Dirhem dirhem alıyorduk sigortanın karşılığını. Sigorta acenteleriyle uzun süren görüşmeler, tanıdık avukatlara akıl danışmalar, bir dilekçe yazmak için kırk kapı çalmalar ve daha bir sürü kendini ricacı, borçlu hissederek çalınan onlarca kapının ardında iş mahkemeye döndü. Ve depremden yaklaşık 1 yıl sonrasında toplam 107.000 TL’lik poliçe bedelini dava yoluyla ancak alabildik. Bu dönemde depremden birkaç ay sonrasında bazı inşaat firmalarıyla yaptığımız görüşmelerde, zaten satın aldığımız ve hatta hâlâ borcunu ödemeye devam ettiğimiz evleri yeniden yaptırmak için yaklaşık 250-275 bin TL’lik inşaat maliyetleri de 350-400 bin TL’lere yükseldi. Dolayısıyla Dask’ın binanın yeniden yapım maliyetlerini göz önüne alarak binanın depremden bir gün önceki haline getirilmesi için yeterli gördüğü meblağ poliçe kapsamında yaklaşık 100 bin TL iken inşaat piyasasında brüt 110 m2 3+1 bir dairenin yeniden yapım maliyetleri arasında uçurumlar oluşmaya başladı.
Diğer taraftan Dask’a ek olarak özel bir sigortadan yaptırdığımız konut sigortasına istinaden de sigorta şirketiyle yazışmalar başladı. Sigorta şirketinin binanın incelenmesi için bir bilirkişi göndermesini sağlamak dahi haftalar sürdü. Birinci eksper, ikinci inceleme, gerekli evrakların gönderilmesi, sayısız e-mail ve telefon görüşmesinin ardından sigorta şirketinden gelen cevap aşağıdaki gibi oldu;
"Şirketimizce … sigorta poliçesi ile teminat altına alınan rizikoda 30/10/2020 tarihinde meydana geldiği bildirilen …-deprem hasarı ile ilgili olarak açılan konu hasar dosyasında bulunan ekspertiz raporu ve eki belgeler incelenmiştir.
Yapılan incelemeler neticesinde, sigortalı konutunuzda meydana gelen hasarların direkt deprem kaynaklı olmadığı, deprem sonucu olan hasarların binanın yıkılmasına sebep olacak düzeyde olmadığı 1994 yılında inşa edilen binanın yönetmeliklere uygun bir dayanıma sahip olmaması sebebiyle riskli bina olarak değerlendirildiği ve bu sebeple yıkım masraflarının talep edildiği tespit edilmiştir. Talep edilen ve teminat dışı kalan bu masraflar dışında, deprem nedeniyle oluşan zararların DASK limiti içerisinde kaldığı anlaşılmıştır.
Netice itibariyle söz konusu hadise ile ilgili Şirketimize yöneltilen tazminat talebinin ilgili poliçeden karşılanmasına imkân bulunmadığı hususunu bilgilerinize rica ederiz.
Saygılarımızla,"
Gelen cevapla öğrendik ki, “1994 yılında yapılan ve yönetmeliklere uygun dayanıma sahip olmayan” binamız sigorta şirketi tarafından sigortalanmış; ancak deprem nedeniyle bakanlığın orta hasarlı bina olarak tespit ettiği ve DASK’ı poliçe bedelinin tamamını ödemeye dava yoluyla da olsa ikna edebildiğimiz binamızda meydana gelen hasar, sigorta tarafından tazmin edilemeyecekmiş.
Bu arada her deprem sonrası görmeye alışık olduğumuz yıkılmış bina görüntülerine ek olarak aşağıda binada meydana gelen kolon kesiğinin görüntüsünü de koymak istedim. Dışarıdan bakıldığında görece sağlam görünen binanın içi incelenmeye başladığında bizim için de tüm manzara değişmişti.
Neyse, sigorta şirketinin gönderdiği eksper raporu binanın yıkıcı hasarı deprem nedeniyle aldığına ikna olmaması nedeniyle, sigortacılık ilkeleri gereği Reasürans sistemi devreye girmediğinden sigorta şirketi de poliçenin gerekliliklerini yerine getirmede ipe un sermeye başladı. Bu arada başka bir sigorta şirketi konut sigortası poliçesini komşumuza ödedi. Yani bir sigorta binanın deprem nedeniyle yıkıldığını düşünürken diğeri aynı binanın depremden dolayı hasar aldığına ikna olmuyordu. Bu konudaki dava ise hala (11.02.2023) devam etmekte. Elbette bu dönemde ülkenin ekonomik koşulları, enflasyon, döviz kurları derken inşaat maliyetleri de artmaya devam etti. Kimi firmalar böyle bir felakette kendilerinin de ellerini taşın altına sokacaklarını, yanımızda olduklarını ifade ederek 1,250,000 TL (yazıyla da yazmak istedim yanlışlık olmaması için bir milyon iki yüz elli bin Türk Lirası) ki bunu da ABD Doları cinsinden yaklaşık 77,000$ olarak fiyat teklifinde bulunurken kimi firmalar da “bu hafta anlaşırsak 750.000 TL ama haftaya olursa fiyat değişir” teklifleriyle karşımıza çıkıp bize yardımcı olmak istediklerini ifade ettiler. Depremin 28 ay sonrasında henüz bir çivi de çakabilmiş değiliz.
Bir diğer problem ise İzmir Büyükşehir Belediyesinin aldığı emsal artışı kararıyla ortaya çıktı. TMMOB’a bağlı odalar bölgede yeniden yapılacak binaların inşaat mühendisliği, şehir, bölge, planlama mühendisliği bilimlerinin temel prensiplerine göre yapılması için çağrılar gerçekleştirirken, yerel yönetimler bölge halkının bu konutları kendi imkânlarıyla finanse ederek yeniden inşa edebilmeleri için emsal artışı kararı aldılar. Emsal artışına bağlı olarak binanın eski haline göre ek olarak çıkacak dairelerin toplam maliyeti düşürmesiyle bugün dahi 850 bin ile 1 milyon TL arasında maliyetlerle bölge halkı karşı karşıya kalmakta. Binanın kat sayısının düşürülmesi veya konutların küçültülmesiyle binaların yıkıldıkları yerlere daha güvenli bir şekilde yapılmaları ise bölgede yaşayan nüfusun büyük çoğunluğunun karşılayabileceği maliyetleri fazlasıyla aşmakta. İzmir’in depremden en çok etkilenen Mansuroğlu ve Manavkuyu mahallelerinde hala metruk binalar, yıkılmamış binalar, hafriyatlarla depremden 28 ay sonra dahi tam olarak çözülmemiş sorunlarıyla depremin etkilerinin görülebildiği bir resme sahip.
Değinmek istediğim son durum çevremizdeki insanlar. Deprem sonrasında en çok duyduğumuz cümle, “Mehmet bir daha oraya taşınılmaz, zaten deprem uzmanları da bölgenin çok riskli olduğunu ifade ediyor. Hatta o bölgenin yapılaşmaya açılmasının yasaklanması gerektiğini ifade edenler var. Bir daha oraya taşınmayın. Ev bitince satın başka yere taşının.” İyi de biz 2015’te taşındık orası 40 yıllık mahalle ve bu fay da yeni oluşmadı ki? Ya da ben binayı satayım başka biri alsın, bir deprem olursa tanımadığımız insanların başına türlü felaketler geldiğinde daha az mı üzüleceğiz? Burada daha uzun erimli bir zihniyet sorunumuz var. Kendimiz için istemediğimiz kötülükleri başkalarına reva görmek gibi bir motivasyon genele yayılmış gibi geliyor. Tüm bunlar İzmir’de başımıza geldi, peki Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Adıyaman, Şanlıurfa, Hatay, Osmaniye, Adana’da ne olacak?
Yıkımın ardından ilk açıklamalar yine evleri yıkılan vatandaşlara konutlarının en kısa sürede yeniden deprem yönetmeliklerine uygun bir şekilde inşa edileceği yönünde geldi.
Öncelikle arama kurtarma faaliyetleri tamamlanıp enkaz kaldırma süreci bittikten sonra ortaya çıkacak bürokratik ve yasal sorunlarla ilgili ivedilikle bir hukuksal dayanışma ağının oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. İzmir’de bunu İzmir Barosu üstlenmişti. Ancak bölgedeki yıkım göz önüne alındığında İzmir-İstanbul-Ankara gibi illerden oluşturulacak gönüllü hukuksal dayanışma ağlarının önümüzdeki süreçte her konuda ciddi öneme sahip olacağını düşünüyorum.
Peki sonrasında biz yine tanıdıklarımıza orada yaşanmaz artık fay altından geçiyor siz orayı satın başka yere taşının mı diyeceğiz? Yoksa bölgenin bütünüyle yeniden planlanması, tüm önceliklerin yeniden belirlenmesi, alternatif modellerle, bütünsel bir şekilde yapılanması için mücadele etmeyi mi tercih edeceğiz? Artık doğayla uyumlu, ekolojik, yeşil kentler inşa etmek için neyi bekliyoruz. Kent merkezlerinden organize sanayi bölgelerine, ilçelerden köylere kadar bütünsel bir planlamayla yeni bir yaşam modeli bu bölgede ortaya konulamaz mı?
Köylerin yeniden inşasında ekolojik ve yüksek teknolojinin olduğu yeni tarımsal modeller kurgulanabilir. Böylece büyük kentlerden ve metropollerden tersine göç dahi sağlanabilir. Yok olan tarihi ve kültürel miras özenli, işin uzmanı, mahir ellerde yeniden ayağa kaldırılabilir. Hatay ve Antakya ülkemiz için önemli olduğu kadar dünya kültürel mirası açısından da son derece önemli bir coğrafya. Dolayısıyla ülkemize, insanlarımıza olduğu kadar dünya tarihine ve kültürel mirasına karşı da Türkiye, dünyaya örnek olabilir. Tüm bunların finansmanında dünyadan ve halktan toplanan yardımlar, kamu kaynaklarıyla beraber Avrupa Birliğinin yapısal fonları ve uyum fonları devreye sokulabilir. Yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarıyla, merkezi yönetimle ve bölge halkıyla birlikte çalışarak ortak akılla, bilimin yol göstericiliğinde müşterek kentlerin inşasına öncülük ettiği bir alternatifi gerçekleştirebiliriz. Yoksa doğanın gücünü, doğayla uyumu yok sayarak yapılacak her şey, bu coğrafyanın insanları olarak benzer felaketlere zemin hazırlamamıza neden olabilir.
*Dr. Araş. Gör. / DEÜ, İİBF/ İktisat Bölümü