Daha Borussia Dortmund maçının şokunu atlatamamıştı futbol dünyası. Lyon'da taraftarların maçın başlamasına neredeyse 20 dakika kala sahaya girmeleri bir başka şok daha yaşattı. Terörist saldırı mı var, taraftarlar birbirine mi girdi, maç tatil mi edilecek derken anladık ki taraftarlar arasında bir kavga çıkmış ve taraftarlar sahaya girmiş.
Buraya kadar her şey güzel de, o esnada TRT Spikerinin "Lyon'da çok Ermeni kökenli insan var. Bu konuda Beşiktaşlı taraftarlar provokasyona gelmemeleri konusunda uyarılmıştı.." gibi bir cümle sarfetmesi şahsen gecenin kara lekesiydi. Durduk yere Ermeni nefreti yaratan bir devlet kanalı... Ali Gültiken'in ise spikerin bu yorumuna kıvrak müdahalesi harikaydı. Maç öncesi iki takım hocasının ve oyunlarının tribünleri sakinleştirme girişimi ise maçın en şık hareketiydi.
Gel gör ki Beşiktaş çok güzel yorumladığı futbol oyununu bu gece aynı güzellikte sonlandıramadı. Aboubakar ve Quaresma'nın yokluğunda sahaya çıkan Beşiktaş ilk 11'i, Lyon takımından yeteneksiz değildi. Fakat bu iki yıldızın eksikliği aslında Şenol Güneş'in oyuncu değişikliği konusunda elini biraz zorlaştırdı. Bir de bir önceki lig maçının Trabzonspor'la olması da performans açısından yüksek tempoda oynanan Avrupa maçında takımı zorladı.
Babel ve Talisca'nın ikinci yarının son 20 dakikasında sahada olması bu maç için lükstü. Ama yedek kulübesinde de bu iki oyuncunun yapabileceklerini yapabilecek oyuncular yoktu. Esas sıkıntı da savunmada kötü oynamak değil ileride alternatifsiz kalmasıydı Beşiktaş'ın. Öndekilerin savunma anlayışının düşük olması Beşiktaş savunmasını daha fazla yordu. Belki de Marcelo'nun taça değil de geriye verdiği pas yorgunluk nedeniyle anlık bir düşünce hızının yavaşlamasıydı. Fabri'nin her maçta yaptığı ve her an başına bela açabileceği topla oynama sevdası da bula bula bu maçta vuku buldu.
Beşiktaş'ın ilk yarıdaki oyunu nefisti. İkinci yarıdaki düşüşün nedeni savunma hatta değil, hücum hattıydı. Beşiktaş iyi başladı ve kötü bitirdi manşetleri süslüyor şimdiden tüm her yeri. Fakat henüz bir şey bitmedi. Deplasmanda alınan 2-1'lik sonuç kadar tatlı bir sonuç yoktur ikinci maç öncesi. Bir de bu hafta referandum nedeniyle liglerin tehir edilmiş olması (neden tüm maçlar cuma cumartesi ve pazartesi belli saatlerde oynanmıyorsa) Beşiktaş'ın işine bir hayli yarayacak, dinlenmiş olarak Lyon karşısına çıkacaklar.
Ve bence Beşiktaş Lyon'u eleyerek son dörde kalacak haftaya perşembe günü. Ve hatta finale de yürüyecek bu takım. Bunu da bu sene yapmak zorunda. Şansını seneye bırakmaması lazım. Zira bu takım son 4 senede adım adım sindire sindire kurulmuş bir takım. Her sene de üstüne katarak ilerledi ve ilerliyor. Seneye aynı takım bir arada olamayacak ve takım bir yaş daha yaşlanacak. Aynı randıman seneye alınamayabilir bu kadroda.
Sözün özü elindeki şu kadroyla şu raddeye kadar geldikten sonra hem Beşiktaşlı futbolcular hem de Şenol Güneş elinden geleni ardına koymadan finali hedeflemeli. Galatasaray'ın UEFA Kupası'nın kazandığı sezonu ve süreci hatırlarsanız, Beşiktaş'la çok fazla benzerliklerinin olduklarını görebilirsiniz. Sırf bu benzerlik bile kupa zaferine olan inancın artmasına yetecektir. O kadar benziyor ki final bile İskandinav ülkesinde oynanacak. Beşiktaşlılar enseyi karartmasın o sene bu sene!
Beşiktaş iki dakikada yıkıldı