Enver Gökçe: İlle kavga
Memleketin sesinden ve çiçeğinden beslenir Enver Gökçe şiiri. İşçisinden ve toprağından, kampanalarından ve yemek molalarından, gençliğinden ve adı konulmamış yiğitliklerden bahseder Gökçe şiirinde...
Reha Nergis
Uzun bir zaman duvara baktı, gökyüzünü görmek istediğinde başını yukarı kaldırdı Enver Gökçe. Uzun bir zaman işsizliğe baktı, nice bir zaman dağlara, ovalar ve kentlerin caddelerine, sokakların sesine baktı, mektupların ve sözcüklerin sakladığıyla içlendi. Dağları özledi Enver Gökçe, bir gönüllü sürgün gibi susmaya ve köyüne yaslandı, bir heves Bulgaristan’da şifa bulmanın kapısını araladı, sonra bilindik bir boşluk ve huzurevi.
Bazen neresinden baksanız uzun bir destan gibidir şairin hayatı, neresinden baksanız kaybolmuş bir destanın parçaları gibi kendini aramaktadır Enver Gökçe. Haksızlığa ve susku suikastine uğramış olmanın hücresinden çıkmak istemeyen bir yanı vardır hep. Kim yanına yaklaşsa devletin sözcüklerini sezmek ister öncelikle, zamanla ve sızıyla bırakır kendini karşıdakine. Gözü hep yolda ve beklemektedir gelecek olanın muştusunu.
1943 ile 1948 yılları arasında dönemin önde gelen dergilerinde yayımladı ilk şiirlerini Enver Gökçe. Bunların arasında Mehmed Kemal tarafından ancak ve ancak tek sayı çıkarılabilen Meydan da var. Elbette Ülkü dergisine emek verenler arasındadır Enver Gökçe, çıraktır. Sabahattin Ali ve Emin Türk Eliçin’den kalan boşluğu Kemal Bekir, 'Unutmamak' kitabında gayet iyi anlatır. Ahmet Kutsi Tecer beğenmemiştir Enver Gökçe şiirini, onun düzyazıya yönelmesini istemiş, şiiri bırakmasını tavsiye etmiştir şaire, Ülkü dergisi boşlukla doludur Enver Gökçe için. “Köylülerime” şiiri hiçbir yerde yazmadığı üzere Yurt ve Dünya’da Mayıs 1943’te sayı 29, sayfa 171’de yayımlanmıştır.
Anamız birdir, aynı memeden emmişiz dostlar.
Kan kardeşiz, sizlere kanım kaynıyor.
Sizlerle beraber herk ettik toğrağı,
Beraber yattık hapiste, beraber teskere aldık
Manos Kitap yakın zaman önce Bütün Şiirleri’ni bir araya getirdi Enver Gökçe’nin ve 'Panzerler Üstümüze Kalkar' adıyla yayımladı. Biz de şairin ilk şiirini nerede, ne zaman yayımladığı bilgisine bu kitaptan ulaşmış olduk. Daha önce birçok şiiri için verilen dipnotlar da bu kitapta daha açıklayıcı. Birçok şiirin ne zaman, hangi dergide, kaçıncı sayfada yayımlandığı bilgileri üzerine çalışılmış. İsa Çelik’in kapak fotoğrafında Ritsos okuyan bir Enver Gökçe gülümsüyor bize kara gözlüğünün camları arkasından.
Zaman akar, zaman geçer
Zaman zindan içinde
Bir kayıp zaman destanını ördü şiirlerinde Enver Gökçe. 1951 onun için olduğu kadar hepimiz için kayıp ve sorularla ve boşlukla doludur. Yanıt bekleyen onca soruya rağmen, kaynaklar yetersiz, tanıklar sessiz olduğu için mahcup ve kararsız kaldık bir yanıyla. Yusuf ile Balaban Destanı’nın yazılma sürecini düşündüğümüzde bu süreç daha bir çetrefilli hale gelmektedir. İlk dizeleri yukarıdaki gibi olan destanın bütünü ne yazık ki hiçbir zaman bir araya getirilemedi. Enver Gökçe hapishanede ve çok kısa sürede bitirdiği destanı koğuş arkadaşlarına da okuttu. Bir tutukluluk geleneği olarak yazdıklarını dışarı çıkarmanın yolunu da buldu, evet. Ama oradan oraya korkudan suskuya yitti destan. Kayboldu. Okuyanlar okuduğuyla kaldı. O koca destandan bize parçalar kaldı, Kirtim Kirt şiiri o destanın son bölümünü oluşturmaktadır.
Memleketin sesinden ve çiçeğinden beslenir Enver Gökçe şiiri. İşçisinden ve toprağından, sabahın erken saatlerinde, buğday kokusundan ve fabrikalarından, kampanalarından ve yemek molalarından, gençliğinden ve adı konulmamış yiğitliklerden bahseder Enver Gökçe şiirinde. Ertelenmiştir bu yüzden. İkinci savaş olanca gücüyle ve memlekette şaşkın yandaşlarıyla üstümüze gelirken, itiraz etmenin koğuşlarında volta atmıştır şair. Herkes dümeni yürütürken susku suikastından nasibini alanlar arasındadır o. İlk şiirlerini yayımladıktan yaklaşık otuz yıl sonra basılmıştır ilk kitabı. 'Dost Dost İlle Kavga' yayımlanır yayımlanmaz okuruna ulaştı, hatta denilebilir ki okuru bu kitabı bekliyordu. Toplumcu gerçekçi şiir için bir olanaktır Enver Gökçe şiiri. Tek parti döneminden 12 Mart’a uzanan dönemde ilk kitabını yayımlayan şair, geleceğe kalacak bir şiiri Türkiye gerçeği ile beslemiş ve çoğaltmıştır. Memleketin ırmakları akar onun şiirinde, kilim tezgahlarında eğri parmaklarıyla geleceği ilmekleyen kadınların saçları uzar ve geniş avlularda soluklanır voltaları.
Ama işte ne olursa olsun, onca şiir, onca hapislik, onca yurtsuzluk ve eğitim nihayetinde köyüne dönmek zorunda kalan, nihayetinde huzurevinde kendine bir oda bulabilen şairin yaşadıklarıdır. Sansaryan Han’da geçen iki yılın ardından hapis ve sürgün hayatı çekilmez ve uzundur.
“Enver Gökçe halktır” diyor Arif Damar.
Yalındır onun şiirleri, fiyakalı sözcük oyunlarından uzaktır. Onun şiirinde imge anlamı güçlü kılmak için vardır sadece. Doğrunun çoğalması ve karanlığın perçemini yırtmak içindir bütün çabası. Ne düşkündür ne de talep eder, büsbütün kendi ayakları üstünde durmanın ayrıntılarını yazar Enver Gökçe. Nice zaman okurundan uzak bırakılan bir ozan, kendi memleketinde sürgün olmanın ve okurundan uzak kılınmanın sonuçlarını da yaşamıştır, amenna.
Özellikle 'Panzerle Üstümüze Kalkar'da tek sözcüklük şiirleriyle okura daha çok alan açar şair. Her şeyi üstlenmek yerine, okurun sunulanla yetinmemesi için kendinde olanı paylaşır bir anlamda. Gelecek kurgusuna ortak eder, onunla birlikte yürümenin sokaklarına davet eder sizi. Düzyazıya yatkınlığını iddia edenler olmuştur onun şiirini, tek bir sözcüğünü yerinden oynatmaya kalkışmadıklarından olsa gerek, nasıl bir işçilik olduğunu da hesaplamamış olmalılar. Çünkü nerden baksanız kolay yazılmış, el atar atmaz dile gelmiş gibi görünebilir yazdıkları ama bu sadece bir yanılgıdan ibarettir.
'Panzerler Üstümüze Kalkar', tam da zamanın bu yakasında ve yeniden okunması gereken bir Enver Gökçe külliyatıdır ve onun şiiri Türkiye’dir.