Erdoğan: HDP'nin varlığıyla yokluğu belli olmaz
Meclis yeni yasama dönemi için özel oturumla toplandı. TBMM Başkanı Mustafa Şentop konuşmasında Doğu Akdeniz ve Azerbaycan'da yaşanan gelişmelere vurgu yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Azerbaycan'a desteğin ve Suriye'deki operasyonların süreceğini söyledi. Erdoğan protestoda bulunan HDP için "Varlığıyla yokluğu belli olmaz, onların yeri sokaklardır" dedi.
DUVAR - Meclis yeni yasama yılı için 2 aylık bir tatilin ardından bugün saat 14.00'de toplandı. HDP'nin gözaltılar nedeniyle katılmadığı oturuma korona virüsü önlemleri nedeniyle hiç kimse davet edilmedi. Erdoğan konuşmasının ardınan kendisine gazeteciler tarafında yöneltilen idam cezası ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesi konularında, "Meclis'te idamla ilgili olumlu karar verildiğinde onaylarım" dedi. Erdoğan Anayasa Mahkemesi konusundan da parlamentoda çalışma olursa seve seve onaylayacağını belirtti. Cumhurbaşkanı HDP'nin Genel Kurula katılmaması ile ilgili ise "Varlığıyla yokluğu belli olmaz, onların yeri sokaklardır" şeklinde konuştu.
Büyükelçilere ayrılan kor diplomatik locada ise tek davetli olan Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçisi Hazar İbrahim yer aldı.
Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Meclis açılışında yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Büyük bedeller ödeyerek kanımız, canımızla kazandığımız bağımsızlıktır. Biz tam bağımsızlık diyoruz. Bölgemizde ve yakın coğrafyada yaşananları gördükçe, tam bağımsızlığın önemini anlıyoruz. İkincisi, büyük bir devletin küllerinden cumhuriyeti kurmamızdır. Üçüncüsü de demokrasimizdir. Milletimizin bu kazanımları elde etmesinde Meclisimiz öncülük etmiştir. 15 Temmuz gecesi hain terör örgütü FETÖ'nün saldırısına uğrayan ilk kurum Meclisimiz olmuştur. İkinci defa gazi unvanını almıştır. Böyle büyük bir Meclisin mensubu olmak ne büyük bir şereftir. Bu şerefli görevin üzerimize sorumluluklar yüklediği aşikardır. Bizler ülkemizin ve dünyanın bütün sorunlarını bu yüce çatının altında usulüyle konuşacağız, tartışacağız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, TBMM Genel Kurulu'ndaki konuşmasında şunları söyledi:
MECLİSİMİZ DOSTLARIMIZIN UMUDU: Cumhuriyetimizin 100'üncü sene-i devriyesinde, sembolik yıldönümlerine önem veriyoruz. Tarihimizi ne kadar iyi bilir, ona ne kadar iyi sahip çıkarsak geleceğimize o derece güvenle bakabiliriz. Henüz birkaç asırlık geçmişe sahip devletlerin kendilerine köklü tarihler uydurmalarının gerisinde bu hakikat vardır. Türkiye çok geniş bir coğrafyaya yayılmış, 2 bin 200 yılı aşkın devlet geleneğine sahip bir ülkedir. TBMM'nin yasama alanında temsilcisi olduğu kadim ve asil duruş evlatlarımıza bırakacağımız en kıymetli hazinedir. Kıbrıs ve Azerbaycan Türklerinden Balkanlar ve Kuzey Afrika'ya kadar destek veren Meclisimiz tüm dostlarımızın umut kaynağı olduğunu göstermiştir.
KÜRESEL YÖNETİM MODELİ KURMALIYIZ: Bu yıl TBMM'nin dualarla, tekbirlerle, coşkuyla açılışının 100'üncü yıldönümüydü. Bu önemli yıldönümünü arzu ettiğimiz gibi kutlayamadık. Yeni reformlarla, hukuki ve icrai olarak tespit ettiğimiz aksaklıkları gideriyoruz. Türkiye bu konuda da dünyaya örnek olacak, başarılara imza atacaktır. Meclisimizin yeni yasama yılında bu çerçevede çok önemli çalışmalar gerçekleştireceğine inanıyorum. Meclis çalışmalarına katkı verecek her partiye şimdiden teşekkür ediyorum. Sizlerin de dikkatini çekmiştir. Millet olarak son dönemde, her yılımızı geçmişte yaşanan gelişmelere ve bir kesafete geçiriyoruz. Birincisi Türkiye'nin istikrarsızlıklar, kavgalar nedeniyle ihmal ettiği demokratik ve ekonomik atılımları hayata geçirmiş olmasıdır. Bunlar direnişlerle, saldırılarla karşılaştı. Karşımıza çıkan engelleri aşarak bugünlere geldik. Gelişmelerin bu derece hızlanmasının ikinci nedeni dünyanın geldiği yol ayrımıdır. 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzen çatırdıyor. Salgın döneminde yaşananlar bu yıkılışı göstermektedir. BM'den başlayarak sorumlu kurumlar tıkanmıştır. Dünyanın karşılaştığı yeni krizler, yeni ihtiyaçlar konusunda bu kurumlar kırılganlığı artırıyor. Bu çarpık düzenin aynı şekilde devam etme şansı kalmamıştır. Bir süredir her platformda dile getirdiğimiz 'Dünya 5'ten büyüktür' ifadesinin bunun gerçeğidir. Ya mevcut kurumlar yeniden yapılanacak, ya da bu ihtiyacı karşılayacak yeni kurumlar inşa edilecek. Dünyanın doğusu ve batısıyla, kuzeyi ve güneyiyle her köşesinin güvenliğe ihtiyacı vardır. Dünyanın herkese yetecek kaynaklarının adaletli şekilde dağılımına ihtiyaç vardır. Bunları sağlayacak küresel yönetim modeli kurmamız şarttır. Meclisimizin de üzerine düşenleri yerine getirdiğinden memnuniyet duyuyoruz.
AZERBAYCAN'IN YANINDAYIZ: Ülke olarak küresel krizlerin en çok yaşandığı coğrafyada yer alıyoruz. Karadeniz'de Kırım'ın işgaliyle başlayan kriz her an yeniden tırmanabilir. Kafkasya yeni çatışma potansiyeline sahip kriz vasfını sürdürüyor. Dağlık Karabağ'ı işgal eden Ermenilerle başlayan çatışmalar bunun en somut örneğidir. Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanlarında olduğunu belirtmek istiyorum. Minsk-3'lüsü denilen ülkelerin 30 yıla yakın zamandır bu sorunu ihmal ettikleri için bu olumsuz gelişmeler karşısında ateşkes arayışı içinde olmaları kabul edilebilir değil. Bir şey mi istedin, işgalcilerin bu topraklardan çıkmaları gerekir ki bir çözüm olsun. Azeri kardeşlerimiz topraklarına döneceği günü bekliyor. Önce bunu masaya yatırın. Bunları Sayın Putin, Sayın Macron ile görüştük. Oturdular, konuştular netice yok. Şimdi netice zamanı. Azeri kardeşlerimiz de kendi göbeklerini kesmenin adımını attılar. Rabbim, Azerbaycanlı kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun.
SINIRLARIMIZI KORUMAYI SÜRDÜRECEĞİZ: Kriz haritasında biraz daha güneye baktığımızda karşımıza Körfez bölgesi çıkıyor. Pek çok sorunla boğuşan Körfez bölgesi hala kaynamaya devam ediyor. Biz bu coğrafyada bayrağımızı dalgalandırmayı sürdüreceğiz. Irak'ta Körfez Savaşı'ndan beri süren istikrarsızlıklar en çok ülkemize zarar vermiştir. Bölücü terör örgütü kanlı eylemler yapmıştır. Son dönemde Irak sınırındaki örgüt yuvalarını ortadan kaldırıyoruz. Bu fitne çukurlarını bitirene kadar operasyonlarımız sürecektir. Bağdat yönetiminin Türkmen kardeşlerimizin haklarını da gözeterek toprak bütünlüğünü sağlaması en büyük temennimizdir. Suriye krizi en trajik, en kanlı meseledir. Bu meselenin her boyutu bizi çok yakından ilgilendiriyor. Sınırın her iki yanında yaşayan halklar binlerce yıllık geçmişi taşıyor. Türkiye'nin 40 yıllık terörle mücadelesinde de Suriye kritik konumda yer almıştır. Son 10 yılda DEAŞ ve PKK/YPG olmuş, bunu hala dirayetle sürdürmeye gayret ediyorlar. Suriye'deki zulümden kaçan 4 milyona yakın insanı biz misafir ediyoruz. Türkiye sınır güvenliğini korumak için her türlü operasyonu sürdürecektir. Son teröristi imha edene kadar operasyonları sürdüreceğiz. Mazlumlara sahip çıkmayı biz sürdüreceğiz. Suriye'deki krize çözüm bulunması için uluslararası platformların en etkin destekçisi Türkiye'dir. Hem sınırlarımızı korumayı, hem mazlumlara sahip çıkmayı sürdüreceğiz.
DOĞU AKDENİZ: Doğu Akdeniz'deki gelişmeler, Türkiye'nin denizlerde verdiği en önemli mücadeledir. 482'inci yıldönümünde Preveze Deniz zaferinde bölgeye barış hakim olmuştu. Çanakkale Harbi'nde de denizde büyük zaferler kazanmıştık. Barış mirasına sahip çıkmak bu ülkenin her evladının boynunun borcudur. Türkiye olarak Akdeniz'de çatışma, haksızlık, hukuksuzluk peşinde değiliz. Ülkemizin haklarına, hukukuna saygı gösterilmesidir. Yunanistan'ın ve Kıbrıs Rum Kesiminin 2003 yılından beri ortaya koydukları tavır bunun uzağındadır. AB ise, Yunanistan'ın esiri olarak, etkisiz ufuksuz ve sığ yapıya dönmüştür. Birliğin müdahil olduğu her kriz yeni boyutlar kazanarak büyümüştür. Türkiye'nin önünde kendi polikalarını hayata geçirme dışında bir seçenek kalmamıştır. Bizi sahillere hapsedecek haritalarla karşımıza çıkanlar önce tehdit ve şantaj dilini denediler. Türkiye'nin kahraman ordusunun desteklediği kararlı duruşuyla diyaloğu kabul etmek zorunda kaldılar. Çatışma çıkarmak da kendilerinin tercihidir. Çatışmaların yaşandığı dünyada Türkiye kadar fedakarlık yapan kaç ülke vardır... BM'den İİT'ye kadar her platformda gücümüzü ve inisiyafitimizi arabuluculuktan yana kullanmamız bunun ispatı değil midir?
FİLİSTİN VE KUDÜS: İsrail'in Filistinlilere yaptığı zulümdür. Burada şunun altını çizmekte fayda görüyorum. Kudüs meselesi jeopolitik bir sorun değildir. Ecdadımız bu şehri el üstünde tutarak hürmetini göstermiştir. Hala Osmanlı'nın direniş izlerine rastlamak mümkündür. Kudüs bizim şehrimizdir, bizden bir şehirdir. Kudüs'ün ve bölgenin binlerce yıllık sakinleri olan Filistinlilerin topraklarının işgal edilmesi, haklarının çiğnenmesi bu meseleyle yakından ilgilenmemizi gerektiriyor. Bu anlayışla hem küresel vicdanın kanayan karası Filistin ve Kudüs davasının sonuna kadar takipçisi olacağız. (HABER MERKEZİ)