Haziran 2023 seçimlerini öne çeker mi çekmez mi bilinmez, ama yavaş yavaş seçim hazırlığı yapan AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a ekonomik cepheden pek hayır yok. Tersine, esen sert rüzgarlarla şemsiyesi ters dönüyor. Hem içeriden hem dışarıdan Erdoğan'ın yelkenini şişirecek bir olumlu esinti yok. Tersine, üst üste her şey Erdoğan yönetimi için kötüye gidiyor ve bu da seçmen şikayetini artırıyor, her tür ankette Erdoğan toparlayamıyor, kan kaybı büyüyor. Ekonomide dikiş tutturamayan AKP Başkanı, seçim mevzuatında değişiklik, HDP’yi seçime sokmama gibi cüretkâr niyetlerle sandığa gitmeyi planlıyor. Ama bunlar, ekonomiden uğramakta olduğu kan kaybını, seçmende yaratılan ağır memnuniyetsizliği telafi etmeye yetecek gibi görünmüyor.
ÜŞÜTEN BAHAR
2022 ilkbaharına girerken Erdoğan’ın ekonomide yüz yüze kaldığı açmazlar, büyük ve soğuk bir ilkbahar-yaz yaşatacak gibi. Erdoğan’ın, baş edemediği ve sonunda yüzleşmek zorunda kaldığı sorunların başında enflasyon geliyor.
Yıllığı yüzde 54,4’ü bulan Şubat tüketici enflasyonunun, Mart ayı için yüzde 60 basamağına çıkması kesin gibi. Bu bilgi, 4 Nisan’da kamuoyu ile paylaşılacak. Nisan ayında da fiyat artışlarının sürmesi ve yıllığın yüzde 70 basamağına sıçraması çok muhtemel.
Enflasyonun bozguna uğrattığı Erdoğan, 24 Mart’ta Tokat’ta yaptığı konuşmada enflasyonla yüzleşmeye nihayet karar vermiş gibi. Şöyle konuştu AKP Başkanı Erdoğan “Hayat pahalılığının canımızı yaktığını gayet iyi biliyoruz. Kimi üretim maliyetlerindeki artışlardan, kimi aç gözlülükten kaynaklanan fiyat artışlarının yol açtığı yükün omuzlarımıza bindiğini biliyoruz. Hukuki ve idari önlemlerle bu sürecin yükünü olabildiği kadar azaltmaya çalışıyoruz.”.
Erdoğan, enflasyon alttan alta tırmanışa geçerken Eylül 2021’de faiz indirimine gitme basiretsizliğinden söz etmez tabii. Dört ayda gerçekleştirilen 5 puan faiz indirim kararının neye yol açtığını da unutmuştur her halde. Eylül’de 9 TL olan dolar fiyatının Aralık 2021’de 18 TL’ye kadar sıçramasındaki vebal kimin acaba? Dış güçlerin mi? O’na göre, enflasyonu üretim maliyet artışları, bir de fırsatçılar tırmandırmış ve hukuki, idari önlemlerle de enflasyonu önlemeye çalışıyorlarmış. Bunlar hep acizlik ifadeleri.
ASGARİ ÜCRETE ZAM
Fahiş fiyatlar sadece alt sınıfları değil, orta, orta-üst sınıfları da fena vurdu ve tüm kesimlerin tüketim kalıpları sarsıldı. Yılbaşında yüzde 50 artırılan asgari ücretin ise kısa sürede alım gücü hızla eridi. Bir ailenin aylık mutfak masrafları 6 bin TL’yi geçerken, asgari ücret bunun ancak yüzde 70’ini karşılayabilecek düzeyde. Bu durumda yeni bir asgari ücret tespiti kaçınılmaz. Erdoğan, asgari ücretin artırılması gerektiğini de kabul eder halde ve şöyle diyor; “Yapılacak görüşmeler neticesinde de yıl ortasında böyle bir değerlendirme gerektiğinde biz kesinlikle vatandaşımızdan, hele hele işçimizden böyle bir şeyi esirgemeyiz. Veren el alan elden hayırlıdır."
Asgari ücrette yeni bir düzenleme hangi derde derman olur bilinmez ama seçim kaygısı Erdoğan’ı bu zamma mecbur edecek. Ne var ki, dar tanımlı işsizlik oranının yüzde 11,4’ü, geniş tanımlının yüzde 23’ü bulduğu bu ülkede, iş arayan ve aramayan işsiz sayısı bile 8,5 milyon! Bu insanların hiç geliri yok!
İş-aş sızlanmasına Erdoğan’ın bu seçim düzleminde çare bulamayacağı çok açık.
DÜNYADAN DOLAR POYRAZI
Erdoğan’ın enflasyonda yeni salvolarla yüz yüze gelmesi ise kaçınılmaz. Bunların bir kısmı içeriden, bir kısmı dışarıdan. Dış alemde yaşanan alt üst oluşlar içeriye sert bir poyraz savuruyor. Dünyada dolar daha da güçlenirken, dünya emtia fiyatlarındaki artışlar içeriye dalga dalga enflasyon taşıyor.
Pandemi sonrasında ABD ve Avrupa’da hızla artan enflasyonu, merkez bankaları para politikalarını sıkılaştırarak kontrol altına almakta ağır davrandılar. Bunun üstüne Ukrayna işgali geldi. İşgal ile birlikte patlayan petrol fiyatları 2021 sonunda 75 dolar iken Mart başı 120 dolara çıktı ve bugünlerde 150 dolara ulaşabileceğinden söz ediliyor. Enerjideki fiyat artışları, küresel enflasyonu tırmandıracak.
Nitekim ABD’de tüketici enflasyonu yüzde 8’e dayandı ve Merkez Bankası Fed’e geçen hafta 2018’den bu yana ilk kez 25 baz puan faiz artışı yaptırdı. Yine de Fed’in daha çok ve daha hızlı sıkılaştırma yapması gerekiyor. Mayıs ve haziran toplantılarında 50’şer baz puanlık artışlar bekleniyor. Sırada, 9 trilyon dolara ulaşan bilançoyu küçültme adımları var. Fed, piyasadan dolar çekerek faiz artışları kadar sıkılaştırıcı bir etki yaratacak. 2022 sonunda 1 trilyon dolarlık bir daraltma, sıkılaştırma hedefleniyor. Bu, Dolar Endeksi’ni mevcut 98,8 seviyelerinden 105 dolayına taşıyacak gibi görünüyor.
Bütün bunların sonucunda TL dahil olmak üzere birçok yerel para değer kaybedecek. Tabii ki, bu fırtınada faiz artırarak yerel parasını korumaya çalışarak enflasyonu dizginleme peşindeki ülkelerin para birimleri daha az değer yitirirken TL ayrışacak. Faiz artırmak yerine indiren ve dolarlaşma sorununa dolanan Erdoğan yönetimi, dışarıda doların güçlenmesi ile biraz daha bunalacak.
DOLAR/TL'YE BASINÇ
Dünyada doların güçlenmesi, savaş ikliminin emtia, özellikle enerji fiyatlarını tırmandırması Türkiye’de dümen tutmakta zorlanan Erdoğan’ı biraz daha sarsacak. 20 Aralık’ta devreye alınan Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile döviz fiyatlarını kontrole aldığını sanan iktidar, bu uygulamanın astarının yüzünden pahalı olduğunu bu hafta görmeye başladı. TL’de kalan gerçek kişilere döviz getirisi garantisi vererek uygulamaya sokulan KKM’de 3 ayın sonunda 591 milyar TL toplandığı ve bunun yüzde 58’inin döviz bozdurularak sağlandığı açıklandı.
Önce gerçek kişiler için kurgulanan KKM, bazı vergi teşvikleri de verilerek şirketleri, yurt dışındaki yurttaşları, sonunda tüm yabancı yatırımcıları kapsama alanına aldı. Yine de ulaşılan tutar, tüm mevduatların yüzde 9,5’undan ibaret ve toplam mevduatların yüzde 64’ü hala dövizde. Dolarlaşma, iddia edildiği gibi, pek de geriletilebilmiş değil.
KKM’nin öteki yüzü ise ağır bir vergi harcaması, bütçe açığı ve Merkez Bankası üstünden yeni bir enflasyon kaynağı olması. Son 3 ayda KKM’de toplanan mevduata sağlanan döviz getirisinin yükünü, 15 TL’nin eşiğine gelen doların fiyatı belirleyecek. Üç aylık vadesi dolan ilk posta mevduatlara ödenen getiriler ortalama yüzde 20’yi buluyor. Bu yükün sadece yüzde 4,25’ini (yıllık faizin dörtte biri) bankalar öderken, eksik kalan yüzde 16’ya yakın yük, Hazine ve Merkez Bankası’nın sırtında. Bunun bir yandan ağır bir vergi hovardalığı olduğu ve bütçe açığı yaratacağı, bir yandan da Merkez Bankası’nı emisyona zorlayarak enflasyonu kamçılayacağı sır değil.
KKM yükünün ne boyuta ulaşacağı her gün konuşulacak ve konuşulurken gözler sürekli dolar kurunda olacak. Doların üstündeki basınç birikiyor. Bir yandan dünyada doların güçlenmesi gerçeği var. Öte yandan 12 ayda ödenmesi gereken 177 milyar dolarlık dış borç yükü duruyor. Cari açığın, Ocak ayında yıllığı 20,2 milyar doları buldu ve izleyen aylarda yıllığını 30-35 milyar dolarlarda görmek çok mümkün. Artan dünya fiyatlarının da etkisiyle ithalat faturası kabarırken ihracat tekliyor ve turizm, Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle derin hayal kırıklığı yaşıyor. Bütün bunlar, dövizi yukarı tırmandıracak etkenler ve beraberinde üretim maliyetlerini artıracak, enflasyonu daha da yukarı çekecek olumsuzluklar.
Yüksek enflasyonun yol açacağı durgunluk ve dipten gelen yeni bir işsizlik dalgası, Erdoğan’ı iyice köşeye sıkıştıracak diyebiliriz.