Hatırlayalım, 2014 yazında Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildiğinde, kurucusu olduğu partiye geri döneceğini açıklayan Abdullah Gül’ün AKP’ye genel başkan olup olmayacağı konuşuluyordu. Gül’ün görev süresi 28 Ağustos’ta dolacaktı. AKP Kongresi’nin ise 27 Ağustos’ta yapılması kararlaştırılmıştı. Böylece Gül’ün 2015’e kadar genel başkanlığa aday olmasının önüne geçilmiş oluyordu. O dönemde Başbakan Yardımcısı olan Bülent Arınç, Gül için “Hemen gelip genel başkan, başbakan olmasına şu aşamada gerek yok” demişti. Arada sözü kendisiyle birlikte partisinin üç dönem kuralına takılan milletvekillerine getirmeyi de ihmal etmeden, Erdoğan’ın karizmasının yerini kimsenin tutamayacağından söz ediyor ve şöyle diyordu: “Yani 2015 seçimine giderken, kitleleri yürütebilecek, harekete geçirebilecek, karizmasıyla, gücüyle yeni bir genel başkan ihtiyacı doğduğu takdirde biz dinamik partiyiz, yeniden olağanüstü kongreye gideriz. Bunun tek şartı var; bugün genel başkan ve başbakan olacak kişinin 2015’te üç dönem kuralına takılacak insanlardan da olması mümkündür.” Arınç, bu sözleriyle kendisi için genel başkanlık beklediğini mi ima ediyordu bilinmez; ama o kongrede Ahmet Davutoğlu başbakan seçildi. Yine de 2015 seçimine Davutoğlu ile birlikte gidildiğine göre, arada geçen süre içinde gücüyle, karizmasıyla yeni bir genel başkan ihtiyacı da doğmamıştı.
Ancak Arınç’ın Erdoğan’ın karizmasına duyduğu hayranlığın 2014’te ilk kez yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında başladığını da söyleyemeyiz. Daha 2012’de, başkanlık sistemi tartışmaları bir kez daha gündemdeyken, muhalefetin başkanlık sistemini eleştirmesini, Erdoğan’ın karizmasından duydukları korku ile açıklıyordu: “En azından 9,5 yılını Başbakan olarak tamamlamış veya devam eden bir Başbakan profilinde hep başarı görüyorlar, hep karizma görüyorlar, hep hakimiyet görüyorlar. 'Eyvah bir de başımıza yarın başkan olarak çıkarsa halimiz ne olacak' diye endişe edenler var.”
2016’da Davutoğlu’nun başbakanlıktan gönderilmesinin ardından Dolmabahçe mutabakatından Erdoğan’ın da haberi olduğuna dair açıklamaları üzerine Erdoğan’la arasına mesafe girdiğinde, “bu parti Tayyip’in partisi değildir” diyerek karizmaya bayrak açmışlığı vardı gerçi. Hatta “Allah’ın özel olarak gönderdiği, tek başına her şeyi ifade eden, herkesten daha güçlü, herkesten daha akıllı, herkesten daha bilgili, herkesten daha sorgulanmayan bir insan olarak kendisini görmedik” sözleriyle, önceki “karizma” güzellemelerine ters düşer gibi olduğu da söylenebilir. Bunun öncesinde, Twitter’dan üç sayfalık bir mektup yayınlayarak Erdoğan’dan “geçmiş günlerin hatırına nefsine uyarak samimiyetsiz kişilerin tahrikiyle” hareket etmemesini istemiş, mektubunu “Sizin sağlığınıza, ailece mutluluğunuza duacıyız. Ve ülkemiz için bugüne kadar güçlü bir lider olarak yaptığınız mükemmel hizmetler için de teşekkür ederiz” sözleriyle bitirmişti. Mektup dilediği etkiyi yaratmamış olmalı ki, işte birkaç ay sonra, yukarıda aktardığım çıkışında partisinin “bir kişinin şahsi mameleki haline getirilemeyeceğinden” söz ediyordu.
Sonrası malum. Aradan zaman geçti. 20 Mart 2019’da 24 Haziran seçimlerinin ardından Erdoğan’a gidip kendisine ya da Gül’e, Davutoğlu’na ve Babacan’a görev vermesini istediğini açıkladı. 30 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’na atandı. Göreve başlar başlamaz maaşına yapılan yüzde 40’lık zamla gündeme gelince maaşının yarısını KHK mağdurlarına bağışlayacağını söyledi. Kürkçü dükkanına geri dönüşünün diyetini haksız yere işinden ekmeğinden olan insanların ağzına bir parmak bal çalmakla ödeyebileceğini düşünüyordu herhalde. Aynı açıklamada, başbakan yardımcılığı görevi sona erdiğinde tek maaşa kaldığı için maaşının yetmediğinden, arabuluculuk yaparak ofisinin masraflarını karşılamaya çalıştığından yakınıyordu. Bu yeni görevi sırasında cılız çıkışlar yapıp Cumhur İttifakı'nın, başkanlık sistemini AKP’ye yerel seçimlerde oy kaybettirdiğini söylermiş gibi yaptığı da oldu. Ancak yeni görevinin gereklerinden birinin yeniden Erdoğan’ın karizmasına güzellemelerde bulunmak olduğunu düşünüyor olmalı ki AKP’nin 18. yıl kutlamaları sırasında Habertürk’e yaptığı açıklamada “Sayın Erdoğan’ın karizması, liderliği, otoritesi tartışılmaz durumdadır” diyordu. Aynı açıklamada, kutlamalar için hazırlanan AKP’nin 18 yıllık tarihi görselinden çıkarılan Davutoğlu, Gül ve Babacan’ı “cumhurbaşkanımızın otoritesini, karizmasını sarsacak bir hareketin içinde” bulunmamaya çağırıyordu: “Erdoğan şu anda bir halk kahramanı. Bu Türkiye içinde böyle. Türkiye dışında da milyonlarca insan var.” Davutoğlu, Gül ve Babacan’a “Eğer mutlaka bir görev isteniyorsa, bunu da ifade edersiniz, Sayın Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız size uyan hizmetleri mutlaka verir” diye sesleniyor, hatta kendini tutamayarak daha da ileriye gidiyor, gözyaşlarıyla birbirlerini kucaklamaya davet ediyordu. Böylece Cumhurbaşkanlığı İstişare Kurulu’nun görevinin ne olduğunu da öğrenmiş olduk. Gerçi Bülent Arınç, karizma bekçiliği görevini, bu makama getirilmeden çok önce de severek yerine getiriyordu. En azından geçim sıkıntısından kurtulmuş oldu.