Erdoğan’ın kesintisiz ‘şok terapisi’

Erdoğan’ın ‘tek adam rejimi’ resmen 6 yıllık. 6 yıl boyunca Erdoğan ‘şok terapisi’ni kesintisiz sürdürdü. Başkanlık rejiminin bütün karakterini sürekli şoklar belirliyor. Her gün, her an topluma acı dozunu vermek, odaklanmasını önlemek, bilincini telkine açık tutmak mecburiyetinde. Geçerli yegane yasa bu.

Bahadır Özgür bozgur@gazeteduvar.com.tr

Mehmet Şimşek programı, halk nezdinde bir ‘Deli Dumrul’ paketi olarak anılıyor. Türkiye’de ilk kez, başta kamu ihaleleri ile akıllarda yer etmiş inşaatçılar olmak üzere, büyük şirketlerin hiç vergi ödemedikleri bu denli yoğun gündem oluyor. Çoğunluk resmi açıklanan enflasyon oranına, mülteci sayısına vs. inanmıyor. Yunan adalarında tatil yapanların kulaktan kulağa yayılan “şezlonga, şemsiyeye para almıyorlar” lafları bile, ekonomiye dair resmi herhangi bir açıklamadan daha itibarlı.

Bütün bunları tetikleyen mesele zıvanadan çıkmış hayat pahalılığı karşısında Temmuz’da asgari ücrete yapılamayan zam ve en düşük emekli maaşının açlık sınırının üçte birine çekilmesi. Ne olursa olsun, halkın üçte ikisinin gündemi de derdi de bu çünkü. Geri kalan her berbat sorun, bir kara delik gibi giderek büyüyen boş ceplerin yarattığı anaforda kısa sürede kaybolup gidiyor.

Böyle bir durumda Recep Tayyip Erdoğan ne yapsın?

***

Kanadalı gazeteci yazar Naomi Klein, bir dönem oldukça popüler olan ve Şili darbesinden başlayıp Irak savaşına kadar uzanan yarım asırlık ekonomi politik değişimi incelediği Şok Doktrini kitabında, esasında bir IMF reçetesi olan ‘şok terapisi’ kavramı üzerinden, ekonominin tamamen sömürüye açılması için bir toplumun güç kullanımıyla nasıl paramparça edildiğini inceler. Kitabın girişinde ‘şok terapisi’ ile Şili darbesindeki işkenceler arasında bir ilişki kurar. İşkencede amaç, acı çektirilen beden ile bilinç arasındaki bağı kesmektir. Beden acı çektikçe, bilinç etrafında olup bitenleri kavramakta zorlanır. Böylece telkine açık hale gelir. Klein, Şili örneğini incelerken, darbeye giden sürecin topluma kabul ettirilmesi amacıyla geliştirilen basit ama etkili bir formüle dikkat çeker: “Ekonomiye çığlık attırın.” Siyasal kavrayışı paramparça etmenin, topluma işkencenin yolu buradan geçiyordu.

Büyük oranda Klein’in kitabıyla literatürde yer edinen ‘şok terapisi’nin bir de tersten işleyen hali vardır. Yani mevcut ekonomik durumu kabul ettirmek için de bu sefer siyasete çığlık attırırsınız.

***

Erdoğan bunun en saf örneklerinden birisini, henüz başkanlık rejimine geçeli iki ay olmadan, 2018’in yaz aylarında yaşanan kur patlamasında sergilemişti. Hemen meydanlara koşup, “Onların doları varsa bizim de Allahımız var” demişti. Rize’deki mitingde uzun uzun Malazgirt savaşından bahsetmiş, yeni bir kurtuluş savaşı başlattıklarını söylemişti. Kitlelerin ruh halini hedef alan bu ‘aşırı telkin’ işe de yaramıştı doğrusu. Sokakta 1 dolarlık banknotlarla burnunu silen esnaf, “dolar bizi niye ilgilendirsin” diyen emekliler, dolar bozdurma kuyruğuna girenler vs. boy gösteriyordu. Erdoğan, hayatları değersizleşmeye başlayan kitlelere, siyasi bir değer atfetmişti. Karşısında sokaktaki başı boş kalabalıklar dışında organize olmuş bir başka siyasi güç olmamasının verdiği rahatlıkla hayali bir cephede, hayali bir düşmana karşı, “Dolara karşı Allah” şiarı altında hayali bir savaş kurgulayabilmişti.

Arşivden yapılan bu hatırlatmanın bir sebebi var. Elbette uzun süredir iktidarda olsa da Erdoğan’ın ‘tek adam rejimi’ resmen 6 yıllık. 6 yıl boyunca ekonomik sorunlar, türbülanslar hiç eksik olmadı. Halk için hızla da ağırlaştı zaten. Ve 6 yıl boyunca Erdoğan ‘şok terapisi’ni kesintisiz sürdürdü. Dolayısıyla başkanlık rejiminin bütün karakterini sürekli şoklar belirliyor. Her gün, her an topluma acı dozunu vermek, odaklanmasını önlemek, bilincini telkine açık tutmak mecburiyetinde. Geçerli yegane yasa bu.

Şimdi bu yasa durmaksızın bir kez daha işletiliyor. Hayvan katliamı gibi toplumun en hassas noktalarından birine yönelik saldırıdan Instagram sansürüne, AYM kararlarının uygulanmamasından, bozkurt işareti üzerinden estirilen rüzgarlara, Haniye suikastını içeride yas seremonisine çevirmeden onca ticarete rağmen Katar sermayesinin uhdesinde bulunan bir kafe zincirine yönelik sahte tepkilere kadar, elde o an ne varsa boca ediliyor. Yeter ki sokağa bu gündemler hakim olsun. Yeter ki toplum odaklanamasın, kafasını kaldırıp iki dakika ne olup bittiğini düşünmeye vakit bulamasın. 31 Mart seçimlerindeki yenilgi sonrasında Mehmet Şimşek’in adıyla anılan program vasıtasıyla yeni zamlar, vergiler ve ücretlerde yaratılacak tasarrufla ekonomideki enkazın emekçi kesimlere yıkılması sahici bir gündem olmasın. Çünkü siyasette sahici bir alternatif ancak sahici sorunlar üzerinden inşa edilebilir.

2018’de Erdoğan ekonomide bir ‘dolar’ düşmanı yaratabilmişti. Ama bugün ne desin? “Onların Mehmet Şimşek’i varsa bizim de Allahımız var” mı desin?

Erdoğan boş bir sayfa gibi. O sayfaya toplumun gerçek, can yakıcı meselelerinin çözümünü yazamadığı için de her gün başka bir şeyler yazmak zorunda.

Tüm yazılarını göster