Türkiye için ‘kader’ niteliğindeki bir dönemeç olan Anayasa değişikliği referandumuna 4 gün kaldı. Bu referandum için gelecekte söylenecek çok şey olacak. “Tarihi galiplerin yazdığı” yönündeki klişenin haklılık payı varsa da, “hakikatlerin er geç ortaya çıkma huyu” ile ilgili klişe de sık sık hayat tarafından doğrulanır. Bu nedenle, sonuç ne olursa olsun, gelecekte bu anayasa referandumu için mutlaka söylenecek şeylerden biri, “olağanüstü eşitsiz koşullarda gidilmiş bir oylamaydı” olacak.
‘Hayır’ propagandası yapanlara yönelik, açık fiziki şiddetten kolluk gücü müdahalelerine, işsiz bırakmalardan tutuklamalara uzanan uygulamalar…
Kamu/devlet olanaklarının ‘Evet’ lehine sınırsız kullanımı…
Cumhurbaşkanı’nın teorik olarak ‘tarafsız’ olmasından kaynaklı avantaj ve muafiyetlerinin, bizzat tarafı olduğu kampanya lehine kullanılması… (Örneğin YSK’nın bakan ve milletvekillerinin devlet araçlarını kullanmasını engellemek gibi bir dizi önlemi içeren seçim yasaklarının “tarafsız konumda olması nedeniyle” Cumhurbaşkanı için geçerli olmadığını açıklaması…)
Ve elbette, Türkiye gibi basın özgürlüğü ve sahipliği konusunda tarihinin her döneminde ‘sorunlu’ olmuş bir ülkede bile görülmemiş bir tek seslilikteki medya…
(Bazen birbiriyle iç içe de geçmiş olan) satın almalar ve el koymalarla zaten çok önemli bir bölümü eşin dostun malı haline gelen; kalanı da yarı gönüllü biatlar ya da tehdit-şantajla alınmış ‘feragatname’lerle yandaşlaştırılmış bulunan medya kuruluşları öyle bir noktaya geldi ki muhalefet temsilcilerini, neredeyse sadece bir iktidar unsuru tarafından anıldıkça kullanıyor. İktidar unsurlarının muhalefeti anma şekli de ezici çoğunlukla hakaret içeren sözler ve gerçekliği çok tartışmalı ‘vahim iddia’lar ile olduğundan, medyanın önemli bir bölümü neredeyse aralıksız olarak ‘Evet makinesi’ için çalışıyor.
Yüksek Seçim Kurulu’nun, özel kanalların seçim dönemlerinde eşitlik ilkesine uygun yayın yaptığını denetleme yetkisinin, Şubat ayında, referandum için propaganda faaliyetleri başlamaktayken çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname ile kaldırıldığını da hatırlamakta yarar var. Sonuç ortada…
Peki, her TV kanalından, her radyodan, her gazeteden, neredeyse her köşe başından, aynı iktidar figürlerinin (giderek tek bir tanesinin) fışkırması toplumda bir ‘karşılık’ yaratıyor mu? Bunların, genellikle aynı sözleri tekrarlayarak, anayasa referandumu ya da herhangi başka bir konuda kendileri gibi düşünmeyen diğer siyasi figürleri –hatta giderek seçmenleri– ağır ithamlar, galiz hakaretlerle tahkir etmesi insanların ilgisini çekiyor mu?
Bu sorulara iki türlü yanıt verilebilir. İlki, pek çoğumuzun yaptığı gözlemlere dayanan ama son noktada daha sezgisel ve topluma ilişkin bazı önkabulleri içeren bir yanıt olacaktır: Toplum bu kadar eşitsiz bir durum olduğunu fark etmekte, kendisinden rejim değişikliğine onay vermek anlamına gelecek şekilde oy isteyenlerin, herhangi bir karşıt fikirle temas etmemeye yeminli olarak bir tür ‘tek kale maç’ yaptıklarını görmektedir/sezmektedir. Söz konusu TV kanalları, gazeteler, sosyal medya hesapları vs., zaten ne mesleki olarak ne de kitleler nezdinde herhangi bir itibara sahip değildir artık. Yazdıklarının gürültücü ve ‘profesyonel’ bir ekibin siyasi manipülasyon faaliyetleri dışında bir karşılığı kalmamıştır. Gazeteleri satmamakta, TV’lerindeki politik içerikli programlar seyredilmemektedir. Üstüne bir de bu distopik “tek ses” görüntüsü, söz konusu mecralardaki yayınlardan medet umanların beklentilerini suya düşürüyor olmalı. Medyadaki ultra yandaşlık, iktidarın sözünün güçlenmesinden çok muhalefetin sesinin kısılmasına, duyulmaz hale getirilmesine yarayan bir ‘önleyici hizmet’e dönüşmüş durumda. Yazıp söylediklerinden çok yazmayıp söylemedikleriyle ‘iş görüyor’lar…
İkinci yanıt biraz daha aritmetik, ‘ölçümle’ ilgili bir yanıt olabilir. Böyle bir yanıt verebilmek için, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son 1 ay içinde katıldığı televizyon programlarının reytingine bakalım gelin…
Peşinen şunu söylemeliyim: Reytingler çok kötü! Cumhurbaşkanı’nın, (zaten onlar da canlı yayınlanmakta olan) mitinglerde “Akşam şu kanaldayım, izleyin” diyerek duyurusunu yaptığı, ilgili kanalların günler öncesinden başlayan kampanyalarla tanıttığı bu ‘özel yayın’lar seyredilmiyor ve reyting sıralamasında giderek daha aşağı sıralara düşüyor.
Bakalım…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu son bir ay içinde kendi “reyting rekoru”nu kırdığı program, tam bir ay önce, 13 Mart 2017’de katıldığı atv-ahaber ortak yayını. Erdoğan’ın referandumla ilgili olarak katıldığı ilk TV programı bu… Düzenlediği mitinglerde, “yeni sistemin içeriğini anlatacağını” vaat ederek günlerdir herkesi ekran başına çağırmış. Ama o gün, “Cumhurbaşkanı ile Gündem Özel” adıyla yayınlanan konuşması 4,77 reyting ile ancak 6. (altıncı) olabiliyor. AB grubunda 9.’luğa düşüyor. Ve bir daha da bu kadar bile reyting alamıyor.
23 Mart günü Doğan Grubu’na ait kanallara çıkıyor Erdoğan. Grupla arasındaki bilinen ‘gerilim’ belki bazı insanların merakını uyandırıyor ama Kanal D’deki “Cumhurbaşkanı ile Özel” programı 3,92 reytingle 9. olabiliyor. O gün, “Evleneceksen Gel” ve “Müge Anlı ile Tatlı Sert” programları daha çok seyrediliyor.
27 Mart’ta bu kez Show TV’ye çıkıyor. Ama reyting düşüşü sürüyor. Show TV’nin “Cumhurbaşkanı ile Gündem Özel” isimli programı 3,73 reyting ile ancak 15. olabiliyor.
4 Nisan’da bu kez Doğuş Grubu’nun kanallarına çıkıyor. Star TV’nin, “Cumhurbaşkanı Özel” programı 3,18 reyting ile 14. sırada yer alıyor. O gün Atv’nin ‘Hava Durumu’, ‘Anne’ dizisinin özeti ve neredeyse tüm evlilik programlarına geçiliyor.
6 Nisan’da bu kez Kanal 7’de “Cumhurbaşkanı ile Referandum Özel” programı yapılıyor. Program sadece 1,95 reyting alıyor ve günün 30.’su oluyor.
Tüm yayın akışları kesilerek acil canlı yayına geçilen gündüz mitingleri de ilgi görmüyor. BU mitingler sırasında 20 kadar kanal ‘esas duruş’a geçiyor ama sadece TRT’nin canlı yayınları –o da bazen– “en çok izlenen 100 program” listesine girebiliyor. Mesela, 25 Mart’ta Antalya'daki ‘toplu açılış’ı 0,75 reytingle 79’uncu, 26 Mart’ta Sancaktepe'deki mitingi 0,67 reytingle 95’inci olabiliyor.
Sayılar ortada. Bu tek yanlı, tek sesli, insaf ve izandan yoksun, hakaret ve ithamlarla dolu propaganda halkın ilgisini çekmiyor.
Ve son olarak, bu veriler referandum sonucu için tek başına çok şey ifade etmiyor belki; ama medyanın, “hayatta kalmak gerekçesi” ya da “ölmek korkusu” ile yaptıklarının bazen “intihara” dönüştüğünü gösteriyor belki…
NOT: Tüm reyting verileri şuradan alınmıştır: http://www.ranini.tv/reyting