Adalet ve Kalkınma Partisi, 31 Mart Yerel Seçimi'nde aldığı yenilginin ardından hata üstüne hata yapıyor. Partinin, kuruluşundan bu yana beraber yürüdüğü ağır isimler yerine bu kritik süreci kimlere emanet ettiğine bakarak nasıl bir yol haritası çizildiğini kestirmeye çalışmak işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Görünen şu: ortada bir yol haritası yok; Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her sözünü emir telakki eden küçük bir grubun adeta birbirleriyle yarışına tanıklık ediyoruz.
Bir süre öncesine kadar siyasetçisinden gazetecisine, bürokratından iş insanlarına kadar epey geniş bir çevre, AK Parti’nin etrafında adeta bir zırh oluşturmuş, muhalefet partilerinden ve toplumun farklı kesimlerinden gelen eleştirilere yekpare cevaplar veriyordu. Şu an ise durum çok farklı. Erdoğan’ın çevresinde kümelenmiş dar bir kadro var ve bu ekibin dili giderek daha da çirkinleşiyor. Devletin tüm olanakları bu ekibin kişisel savaşı için seferber edilmiş durumda.
KILIÇDAROĞLU ÜZERİNDEN İŞ İNSANLARINA GÖZDAĞI
Siyasi iktidarın sözcülüğünü yapan Sabah gazetesinin bir yazarı geçtiğimiz hafta üst üste üç yazı kaleme aldı. Bu yazılardaki üslup, iddiaların parça parça paylaşılması ve bir kamera kaydıyla desteklenmesi, yapılanın gazetecilik faaliyeti dışında bir iş olduğunun ispatıydı. Bu yazılardaki iddiaya göre CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul’a yaptığı birkaç saatlik ziyareti sırasında Kalamış Marina’dan bir yata binmiş ve bir saat sonra Kartal İskelesi'nde yattan inmişti. Yatın iş dünyasından Tivnikli Ailesine ait olduğunu söyleyen yazar, Kılıçdaroğlu’nun bu yatta 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullüh Gül ile görüştüğünü öne sürüyordu.
Bu iddiaya karşı Gül’ün basın ofisinden kısa ve sert bir açıklama yapıldı, “Yazı tamamen yalan, kötü niyetli ve saygısızcadır” denildi. Tivnikli Ailesi adına Ebubekir Tivnikli de bir açıklama yaparak Kılıçdaroğlu’nun kendisine, Kasım 2018’de vefat eden babası Abdullah Tivnikli için taziye ziyaretinde bulunduğunu, Abdullah Gül’ün bu görüşmeyle hiçbir ilgisi olmadığını söyledi.
Ülkenin Meclis’te temsil edilen ikinci büyük partisinin genel başkanının gizli çekilmiş bir görüntüsünün medya üzerinden servis edilerek iş insanlarına gözdağı vermeye çalışıldığı aşikâr.
Siyasi iktidar son günlerde iş insanlarını giderek daha da sertleşen bir üslupla tehdit ediyor. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç’un, Yüksek Seçim Kurulu(YSK)’nun AK Parti’nin yaptığı itiraz başvurusunu görüştüğü gün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ziyareti de siyasi iktidara yakın çevrenin hedef tahtasına oturttuğu bir başka olaydı. Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği(TÜSİAD)’nin YSK’nin verdiği iptal kararını kaygı verici bulduğunu açıklamasının hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Herkes haddini bilecek, herkes işini yapacak!” demesi, muhalefetle temas eden herkes gibi iş insanlarının da siyasi iktidarın hedefinde ve yakın takibinde olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
İKTİDAR KENDİSİNE YAKIN HOLDİNGLERLE DE KAVGALI
Siyasi iktidar sadece muhalefetle temas halinde olması muhtemel iş çevrelerini tehdit etmiyor, kendisine yakın holdinglerle de kavgalı.
31 Mart Yerel Seçimi öncesi Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın bizzat kavgaya tutuştuğu ve ardından ağabeyi Serhat Albayrak’ın medya grup başkanı olarak görev yaptığı Sabah-ATV-A Haber tarafından hedef tahtasına oturtulan BİM örneği bize tek başına çok şey anlatıyor. Türkiye’de perakende sektörünün önemli aktörü olan BİM’le girdiği kavgadan görünüşe göre siyasi iktidar zararlı çıktı.
31 Mart seçimine dair en fazla akılda kalan yorumları sayalım deseniz, ilk sırada “kibir kaybetti” yorumu yer alır. İşte bunu bir örneği, 31 Mart seçimi öncesi Ankara kulislerinde en çok konuşulan olaylar arasındaydı. Anlatılanlara göre siyasi iktidara çok yakın bir holding patronu yakın geçmişin aksine bu kez uzun süren uğraşlardan sonra Bakan Berat Albayrak’tan randevu alabildi. Bu holding o günlerde çok fazla işçiyi işten çıkarmasıyla haber olmuştu. Siyasi kulislerde dillendirilen iddiaya göre bu iş insanının ekonomik krize ve holdingin içinde bulunduğu duruma dair sorunlarını sessizce dinleyen ve bu sırada konuğuna arkası dönük olarak pencereden dışarı bakan Bakan Albayrak, sözü biten holding patronuna, “Bittiyse çıkabilirsin” dedi. Bu olayı, birbirinden farklı ve güvenilir birkaç kaynaktan dinledim ve her biri, iktidara yakın sermaye çevrelerindeki rahatsızlığı farklı örneklerle de anlattılar.
Adalet ve Kalkınma Partisi 17 yıllık iktidarının sonunda, kendi programında yer verdiği şu ilkeleri sermaye gruplarının görmezden gelmesini istiyor: AK Parti tüm kurum ve kurallarıyla işleyen piyasa ekonomisinden yanadır; devletin ilke olarak her türlü ekonomik faaliyetin dışında olması gerektiğini benimser…
ERDOĞAN’IN SİYASAL İLETİŞİM HATASI
Bütün bunları şimdi bir kenara koyalım ve soralım, bugüne kadar her olayda ince ince toplum mühendisliği hesabı yaparak en ağır siyasi krizlerden dahi çıkmayı başaran AK Parti, bizzat kendisinin sorumlusu olduğu Türkiye siyasi tarihinin en ağır krizlerinden birini yönetebilecek mi? Sorunun cevabını önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan verdi.
Erdoğan, Beyoğlu iftarına tramvayla gittiği sırada bir vatandaşın, “Başkanım her şey çok güzel olacak” demesi üzerine, “Daha güzel olacak” yanıtını verdi ve o anın videosu Erdoğan’ın resmi Twitter hesabından paylaşıldı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı'nın bir bürokrat değil de siyasetçi gibi açıklamalar yaptığı bu günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kadar ciddi bir siyasal iletişim hatasına sürüklenmesi şaşırtıcı olmadı.
AK Parti’nin, tekrarlanacak İstanbul seçimi kampanyası sırasında daha ılımlı bir üslubu benimseyeceği yolunda yapılan yorumları destekleyecek tek bir örnek henüz yaşanmadı. Erdoğan’ın bu süreci yönetmesi için görevlendirdiği isimlerin, muhalefetin yanında yer alan sanatçıları, iş insanlarını tehdit etmesi, hatta ağır küfür imalı açıklamalar yapması durumu daha da çirkinleştirdi ve yol haritası olmadığı gerçeğini bir kez daha gözümüze soktu. AK Parti’nin kendi seçmeni dahi Erdoğan’ın bindirildiği o tramvayın çıkmaz bir yolda olduğunu görüyor.