Ergene Nehri'nde 'deşarj' davası: Faaliyetleri durdurulmalı

Ergene Nehri’nin deşarj işlemini yapan Ergene Derin Deniz Deşarj’a dava açıldı. Avukat Lokum, şirkete Tekirdağ Valiliği’nin başkanlık etmesini eleştirerek “Kamu hizmetini özel şirket yapamaz” dedi.

Abone ol

Pelin Akdemir

DUVAR - Marmara Denizi’ndeki kirliliğin en büyük sebeplerinden biri olarak gösterilen Ergene Derin Deniz Deşarjı’nın durdurulması için dava açıldı. Davacılar, deşarj işleminin kamu hizmeti olması sebebiyle sorumluluğun bakanlıkta ve belediyelerde olduğunu savunuyor.

Davanın avukatlığını yapan Tunç Lokum, kirliliğe sebep olan sanayi bölgelerinin ortaklığıyla kurulan Ergene Derin Deniz Deşarj şirketine Tekirdağ Valiliği’nin başkanlık yapmasını eleştiriyor: “Burada ‘cinayeti işleyen adama cinayeti soruştur’ deniyor.”

TÜRKİYE’NİN EN KİRLİ NEHRİ

Marmara Denizi’ne kıyısı olan yoğun sanayinin ve kalabalık nüfusun bulunduğu illerde endüstriyel ve evsel atıklar yıllardır denize boşaltılıyor. Evsel ve endüstriyel atıkların sistematik olarak Marmara Denizi’ne deşarj edilmesi, denizi azot ve fosfor yükü altında bırakıyor. 2010 yılında gündeme gelen “Ergene Havzası Koruma Eylem Planı”, 1989’da Haliç için alt akıntıyla Karadeniz’e gideceği düşüncesiyle atıkların arıtılmaksızın Marmara Denizi’ne deşarjı, günümüzde Ergene Nehri’nin kirlilikten kurtarılması için uygulanıyor. Türkiye’nin en kirli nehri olan Ergene Nehri havzasında bulunan 2 bin 700 civarında sanayi kuruluşunun ve kayıt dışı firmaların endüstriyel atıklarını Ergene Nehri’ne boşalttığı ve bu nedenle Ergene Nehri sularının çeşitli kimyasal maddeleri içerdiği biliniyor.

ÖZEL ŞİRKETİN BAŞKANLIĞINI VALİLİK ÜSTLENİYOR

Marmara Denizi’ne deşarj edilmesi faaliyetlerini yürütmek için, 2 Nisan 2013 yılında Tekirdağ Ergene Derin Deniz Deşarj A.Ş. unvanlı özel bir şirket kuruldu. Aynı zamanda Ergene Nehri’nin kirleticisi olan organize sanayi bölgelerinin ortaklığıyla kurulan Tekirdağ Ergene Derin Deniz Deşarj A.Ş.’ye Tekirdağ Valiliği başkanlık ediyor. İlk kurulduğunda başkan, dönemin Tekirdağ Valisi Ali Yerlikaya idi. Şimdiki başkanı ise Tekirdağ Valisi Aziz Yıldırım.

Ergene Derin Deniz Deşarj Projesi kapsamında ilk deşarj 14 Kasım 2020’de gerçekleşmesinin üzerinden bir yıl dahi geçmeden Marmara Denizi’nde 2021 yılının nisan ayında müsilaj gözle görülür hale geldi. Bu durum atıkların alt akıntıyla Karadeniz’e gitmediğini kanıtladı.

‘MARMARA DENİZİ OKSİJENSİZ KALDI’

Çevre illerde yaşayan 18 kişi, Tekirdağ Ergene Derin Deniz Deşarj A.Ş’ye karşı deşarj uygulamasının durdurulması istemiyle dava açtı. Çorlu 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne Aralık 2021’de sunulan dava dilekçesinde, Marmara Denizi’nin kirletilmesinin sonuçları özetle şu ifadelerle anlatıldı: “Ergene deşarjı ile birlikte Marmara Denizi’nin oksijensiz kaldığı, yoğun kirliliğin bir sonucu oluşan müsilajın denizdeki oksijen seviyesinin yetersiz olması sebebiyle parçalanamadığı ve denizin dibine çöktüğü, denizdeki mercanların ve dipte yaşayan canlıların üzerini kapladığı, balıkların solungaçlarını tıkadığı, balıkların ve diğer canlı türlerinin ölümüne yol açtığı, canlı çeşitliğinin yok denecek kadar azaldığı, müsilajla birlikte deniz suyunda patojen bakterilerin ürediği, bunun salgın hastalıklara ve enfeksiyonlara yol açabileceği, Ergene deşarjı devam ettiği takdirde Karadeniz ve hatta Ege’nin de yok olma tehlikesi altında olduğu aşikardır.”

‘ŞİRKET ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERE AYKIRI OLARAK ARITMA YAPIYOR’

Şirketin kuruluş ana sözleşmesinde, maliyeti iki katına çıkaracağından dolayı endüstriyel atık suların, arıtılmış suyun renksizleştirme ve iletkenlik parametresi uygulanmadan denize deşarj edileceği belirtiliyor. Bu deşarj yöntemi ise anayasaya, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve yürürlükteki mevzuat hükümlerine aykırı.

Dava dilekçesinde, denize deşarj edilen atık sularda ve atık suların deşarj edildiği noktalarda kimyasal analizler yapılarak mevzuattaki deşarj standartlarına uyulup uyulmadığı sorgulanıyor. Marmara Denizi’ne yapılan deşarjın kirlilik yönünden etkilerinin bilirkişi incelemesi yapılarak tespiti talep ediliyor.

Davanın avukatı Tunç Lokum, hem hukuki hem de insani karar verilmesi gerektiğini söyledi.
‘ÇEVRE DAVALARINDA SADECE HUKUKİ DEĞİL İNSANİ KARARLAR VERİLMELİ’

Marmara Denizi’ne yapılan tüm deşarjların acilen durdurulması gerektiğini belirten Lokum, dava sürecini takip ediyor. Davacıların verdiği dilekçeye şirket, uygulamaların yönetmeliklere ve Stratejik Eylem Planı’na uygun şekilde yapıldığı cevabını verdi. Cevaba yönelik savunma hazırlayan Lokum, bilirkişi heyetinin bölgede yapacağı incelemelerden sonra duruşmaların başlayacağını kaydetti.

Hâkimin insani bir çözüm getirmek zorunluluğu olduğunu söyleyen Lokum, “Her şeyi yönetmeliklere uyduruyorlar. Biz diyoruz ki, dosyaya sadece hukuki olarak bakılmasın, çevre davalarında evrensel hukuka göre karar verilsin. Hâkimin çevreyi, insanı ilgilendiren konularda buna dikkat etmesi gerekiyor. Marmara’da su altında yaşamın sona ermesi salt bununla sınırlı olmayacak, yaşanacak çevre felaketi biz insanların da sağlığını etkileyecektir” diye konuştu.

‘KAMU HİZMETİ ÖZEL ŞİRKET TARAFINDAN YAPILAMAZ’

Çevre konularında öncelikli sorumluluğun Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda, ardından belediyelerde olduğunu belirten Lokum, özel şirkete valiliğin başkanlık yapmasını şöyle değerlendirdi: “Özel şirketler kar elde etmek amacıyla kurulur. Buradaki insanların gayesi nedir? Ne kadar kar elde ediyorlar? Burada ‘cinayeti işleyen adama cinayeti soruştur’ deniyor. Akıl tutulması var. Sadece Tekirdağ’ın merkezi yönetimiyle ilgili bir konu değil, Marmara Belediyeler Birliği ve diğer illerin belediyeleri de bu duruma son derece kayıtsız.” Kamu hizmetinin özel şirket tarafından yapılamayacağını ifade eden Lokum, bu konuda mevzuat ve yasalardaki boşluğa dikkat çekti.

MARMARA DENİZİ ALICI ORTAM VASFINA SAHİP DEĞİL

Marmara Denizi’nin 1960’lı yıllardan beri evsel ve sanayi atıklarla kirletildiğini vurgulayan Lokum, “Ergene Derin Deniz Deşarj uygulaması majör bir kirletenin ortaya çıkması anlamına geliyor. Marmara’ya kendi kendini temizleyecek bir alan tanımıyor” diye konuştu.

Deşarj işlemi için denizin alıcı ortam vasfını taşıması gerekiyor. Marmara Denizi, bir iç deniz olması, seyreltme ve doğal arıtma kapasitesinin sınırlı olması, derinliğinin az ve su ısısının yüksek olması nedeniyle alıcı ortam vasfına sahip değil. Marmara Denizi’nin kaldırabileceği kapasite çoktan aşılmış durumda.

Davalı şirketin arıtma parametrelerine uyup uymadığı, denize deşarj edilen atık suların ileri düzeyde bir arıtma ile deşarj edilip edilmediği, ne kadar süreyle, kaç ton suyun denize pompalandığı gibi bilinmeyen veya açıklanmayan veriler bilirkişi heyetinin incelemesiyle ortaya konulacak.

‘KOMPLEKS YAPIYI ARITABİLECEK TEKNOLOJİ MEVCUT DEĞİL’

Sanayi atıklarının arıtılması için biyolojik arıtma yeterli değil, kimyasal arıtmanın da olması gerekli. Bir organize sanayi bölgesinde tek bir sektöre yönelik değil, birçok sektöre yönelik fabrika bulunuyor. Bu fabrikalardan farklı nitelikte atıklar çıkıyor. Farklı nitelikteki organik ve inorganik toksik maddelerin ve ağır metallerin bir araya getirdiği kompleks yapıyı arıtabilmek bir sorun. Çünkü kokteyl olarak tabir edilen karışımları arıtabilmenin sanayiye uygulanabilir bir yöntemi günümüz teknolojisinde henüz mevcut değil. Lokum, “Eğer gerçek bir arıtma varsa, arıtılan suyun tekrar tesis içinde kullanılması veya tarım arazilerinin sulanmasında kullanılması gerekir. Ancak bunun yerine Organize sanayi bölgelerinden alınan atık suların Tekirdağ Ergene Derin Deşarj A.Ş. tarafından arıtılarak Marmara’ya pompalanması ciddi soru işaretleri doğuruyor” diyerek endişesini dile getirdi.