Saldırı ile saldırıya verdiğiniz karşılığın orantılı olması gerekir. Yani, biri size tokat attığında, bu kişiyi silahla vurmanız, orantılı bir defetme biçimi olmadığından meşru müdafaa sayılmayacaktır. Fakat, saldırının getirdiği korku ve heyecanla makul bir sınır aşımı söz konusuysa, TCK m.27/2 gereği faile yine ceza verilmez. Bu anlamda, Yasemin Çakal davası önemli bir emsal teşkil ediyor.
Kadınlar bir yandan erkek şiddetinden korunmaya ve hayatlarını
savunmaya çabalarken, diğer yandan bizler de meşru müdafaayı
anlamaya ve anlatmaya çabalıyoruz.
Kadın mücadelesinin yükselişiyle birlikte, daha görünür hale
gelen bir konu kadınların meşru müdafaası. En son Melek İpek
vakasıyla gündeme geldi bu konu. Melek İpek, evli olduğu erkeğin
ağır sistematik şiddetine karşılık vermişti ve şu an tutuklu. Çilem
Doğan, Nevin Yıldırım, Kadir Şeker son yıllarda en bilinen vakalar
olarak bu anlamda konuşuldu, tartışıldı, halen de tartışılıyor.
Öncelikle meşru müdafaanın hukuki tanımını yapmakta yarar var.
Bu kavram, Türk Ceza Kanunu’nun 25. Maddesi'nde şöyle
düzenlenir:
Madde 25- (1) Gerek kendisine ve gerek
başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya
tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara
göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen
fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup,
bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan
ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak
zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan
vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden
dolayı faile ceza verilmez.
Daha basit şekilde açıklarsak; bir saldırıyla karşı karşıya
kalacaksınız, haksız bir saldırı olacak, saldırıyı defetme
zorunluluğuyla gerçekleştirdiğiniz fiiliniz saldırıyla orantılı
olacak. Bu koşullar gerçekleşmişse, fiiliniz meşru müdafaa
kapsamında kalacaktır ve yargılamanız neticesinde beraat kararı
çıkacaktır.
Saldırı ile saldırıya verdiğiniz karşılığın orantılı olması
gerekir. Yani, biri size tokat attığında, bu kişiyi silahla
vurmanız, orantılı bir defetme biçimi olmadığından meşru müdafaa
sayılmayacaktır. Fakat, saldırının getirdiği korku ve heyecanla
makul bir sınır aşımı söz konusuysa, TCK m.27/2 gereği faile yine
ceza verilmez. Bu anlamda, Yasemin Çakal davası önemli bir emsal
teşkil ediyor. Feminist avukat Meriç Eyüboğlu ile
gerçekleştirdiğimiz
‘Bayan Değil Kadın’ programında, Eyüboğlu bu davayı detaylı
şekilde anlattı. Mahkeme, Yasemin Çakal’ın maruz bırakıldığı ağır
sistematik şiddet devam ederken, evli olduğu erkeğin saldırısını
defetmek üzere uyguladığı fiilin sınırı aştığından bahisle ceza
verilmesine yer olmadığına karar verdi. Beraatle aynı
diyebileceğimiz bir netice olduğundan, kararın hukuken olumlu ve
önemli bir emsal teşkil ettiği söylenebilir.
Erkek şiddeti neticesinde meşru müdafaanın ayrıca bir hukuki
muhakemeye tabi olması gerekir. Zira, orada, sistematik şiddet
neticesinde, özgüveni kırılmış, fazlasıyla çaresiz bir psikolojiye
sürüklenmiş, belki tüm maddi imkanlardan da soyutlanmış, içinde
bulunduğu durumdan çıkamayacağına inandırılmış bir kadın söz konusu
oluyor. Bu bakımdan, bir erkeğin, çıkan sıradan bir kavgada, bir
başka erkeğin saldırısını defetme fiiliyle aynı şekilde ele
alınması adil gelmiyor bana bir hukukçu olarak. Gelin görün ki;
kadına yönelik şiddet vakalarında erkeklere uygulanan ‘kravat
indirimi’ dediğimiz iyi hal indirimi veya haksız tahrik indirimi,
meşru müdafaa hakkını kullanmış kadınlara uygulanmıyor bile! Diğer
bir deyişle, bırakın kadınların meşru müdafaa vakalarının özel
olarak ele alınmasını, kadınlara erkeklere verilen indirimler bile
uygulanmıyor. Nevin Yıldırım davasında olduğu gibi. İşte burada
“erkek yargı”yı ya da “yargıda cinsiyetçiliği” apaçık
gözlemliyoruz.
Tam da bu noktadan devamla, merak edilenlerden biri de şu: Ağır
sistematik şiddete maruz bırakılmış bir kadın, şiddetin devam
edeceğini ve bundan kurtulamayacağını düşünüyorsa, şiddet
uygulayanı kendinden uzaklaştırmanın tek yolu, onun etkisiz olduğu
bir anda kişiyi öldürmekse yine de meşru müdafaa olur mu?
Hatırlarsanız, Çilem Doğan vakasında da buna benzer bir durum
söz konusuydu. Çilem Doğan, yastığının altına silah saklamak
durumunda kalmıştı; fakat bu davada da meşru müdafaa olmadığı
yönünde karar verildi. Bununla birlikte, Yargıtay 1 Ceza
Dairesi’nin sorumuz yönünde olumlu bir kararı da var. Bu karara
göre, babası tarafından sistematik cinsel istismara maruz bırakılan
çocuk, babasını uyurken öldürüyor; çünkü normal zamanda babanın
saldırısını saf dışı bırakması fiziken mümkün değil. Bu dosyada,
fiilin meşru müdafaa olduğundan bahisle beraat kararı
veriliyor.
Gündeme gelen meşru müdafaa tartışmalarında, en çok dile
getirilenlerden biri de, olayın detaylarını bilmeden kesin yargı
içerir kanaat bildirmenin doğru olmadığı. Bu, elbette böyledir.
Kulaktan dolma bilgiyle bir yargıya varmak doğru değildir.
Özellikle de bir hukukçu olarak bunu savunmak çok daha zordur.
Diğer yandan, bir toplumsal sorun olarak, haber değeri taşıyan
kadına yönelik şiddet vakalarında kamunun vicdanını rahatsız edecek
gelişmelere de tepki verilir, hatta verilmelidir. Örneğin; Musa
Orhan tahliye edilirken veya Ümitcan Uygun şüpheli bile değilken,
Melek İpek’in veya Kadir Şeker’in tutuklu yargılanması kamunun
vicdanını yaralayan, yargıya olan inancı sarsan bir durumdur.
Sürekli tekrarladığımız gibi; yasalar tektir ve herkese eşit
şekilde uygulanır. Buna rağmen, siz Aleyna Çakır cinayeti
bakımından toplumun büyük tepkisini görmezden gelip, kameralara
çekinmeden parmak sallayan Ümitcan Uygun’u uyuşturucudan
tutukladığınızda, insanların adalet anlayışı büyük yara alır,
kadına yönelik şiddetin cezalandırılmadığı algısı yayılır ve
‘Şiddet niçin artıyor?’ sorusu bile anlamsızlaşır, gülünç
kalır.
Erkek şiddetine maruz bırakılan kadınların meşru müdafaa
hakkının konuşulması hem hukukun hem de kadın hareketinin gelişmesi
bakımından son derece önemlidir. Kamu güvenliğini ilgilendiren,
AİHM kararları ve uluslararası sözleşmelerle toplumsal bir sorun
olduğu sabit kadına yönelik şiddete çözüm aramak için, meşru
müdafaayı konuşmak ve gündeme taşımak oldukça kıymetli ve
gereklidir.