Bizim evde hiç kurban kesilmemişti. Ben mali durumumuz yeterli olmadığı için diye düşünürdüm. Kurban Bayramı sabahları halamlara giderdik. Tır şoförlüğünden emekli eniştem mutlaka her bayram kurban keserdi. Tek emekli maaşıyla ev geçindirip bir de kurban kesmek mümkünmüş o zamanlar demek ki. Onların da mali durumlarının çok iyi olduğu söylenemezdi ama eniştem bir gelenek olarak sürdürmek gerektiğini düşünüyordu sanırım. Şoför olduğu için ailesiyle çok vakit geçirememişti. Ev halama emanetti. O yüzden belki de emekliliğini bir köşede ya da kahvehanede iskambil falı açarak geçiriyordu, muhtemelen de bayramlarda evin erkeği olarak kendini böyle gösteriyordu.
Erkek kardeşlerim ortaokula gelip de neden biz kurban kesmiyoruz diye dertlendiklerinde babam tamam dedi. Komşumuz Hasan amcayla gidip küçükbaş iki kurbanlık aldılar. Biz babamın evde ekmek kestiğini görmemişiz, bu kurbanlık işini merakla ve eğlenerek takip ediyoruz. Bayram sabahı bakkal Mehmet amcayı bulmuşlar. Mehmet amca oğlunun ilk çocuğuna iki isim koyup kendisininkini kullanmıyorlar diye kızıp ikinci çocuğa sadece Mehmet ismini koydurabilecek kadar sözü geçen bir baba. Eh kurbanı da keser herhalde diye düşünmüş olmalılar.
İlk olarak Hasan amcanın kurbanı kesilecekti. Biz dördüncü katın penceresinden seyrediyoruz, kurban meselesine pek yakın hissetmiyoruz kendimizi. Mehmet amca dualarını falan etti, büyük bahçenin ortasında ilk kurbanı kesmeye başladı. Yukardan biraz zorlanıyor gibi görünüyordu sanki, biz çoktan acımaya başlamıştık ki, kurban yarı kesik bir halde Mehmet amcanın elinden kurtulup bahçede kaçmaya başladı. Ondan sonrasına bakamadık. Annemin söylediğine göre yakalamışlar hemen. Mehmet amca kesim işine devam ederken babam bizim kurbanlıkla yavaşça sıvışmış oradan.
Bizim kurban bir şekilde kesildi sonra. Ama o son oldu. Zaten evde kimse bu faciadan sonra bir daha kurban meselesini aklına bile getirmedi. Babamın orada düşüp bayılmamış olmasını epey bir cesaret örneği olarak andık yıllarca. Ama o anlatırken hâlâ terler basıyordu.
Bu yıl Kurban Bayramının ilk günü ile Babalar Günü çakıştı. Pek çok baba, gururla kurban kesiyor ya da kestiriyor muhtemelen. Bir kısmı dini gerekçelerle bir ritüeli yerine getiriyor. Belki bir kısmı bunu babalığın, erkekliğin bir göstergesi olarak göstere göstere yapıyor. Muhtemelen bir kısmı da babam gibi, bayılmamak için kendini zor tutuyor, olması gerektiği için yapıyor ama bu günü tedirginlikle bekliyor.
Babalar Günü, kutlanış biçimi ve amacıyla Anneler Günü’nden çok farklı. Toplumsal cinsiyet rolleri kadını anne olarak kutsallaştırıyor ama erkeğin erkekliğini kutsuyor. Kadının cinsiyeti bastırılıp, üstüne eşlik, annelik gibi ağır sorumluluklar yüklenirken erkeğin cinsiyeti öne çıkartılıyor. Erkek güç kullanımının çeşitli türleri ile sınanıyor. Kesilmekle başlayan erkeklik, kesmek, kırmak, dökmek, vurmak, öldürmek üzerinden ilerliyor.
Anneler ve erkekler birer kabuk altında yaşıyorlar bu toplumlarda. Annenin kabuğunun altında bir kadın, güzelliğini, gençliğini dilediği gibi yaşayamadan, cinsiyetini saklayarak, özlemlerini, arzularını bastırarak sürdürüyor hayatını. Cinsiyetini hiç konuşmadan, cinselliğini karanlıklarda susturarak. Yılda bir gün kutsal annelikle onurlandırılıyor. “Bana mutfak aleti almayın, ben bir kadınım” diyebiliyor kısık bir sesle.
Erkeklerin kabuğu daha sert. Güçsüzlüğünü sert erkeklik gösterileri ile gizleyen, ağlayamayan, duygularından söz edemeyen, hayatında bir kadın olmasa kendine bakamayan bu yüzden hiç büyüyemeyen bir ergen var o kabuğun da altında. Kadınların ilişki pratikleri her sorumlulukla biraz daha gelişirken, erkekler sorumluluktan kaçtıkça ergen kalmaya devam ediyorlar.
Elbette zamanlar değişiyor ve bu roller de sorgulanıyor. Kadınlar Anneler Günü’nde kutsal anneliği sorguluyorlar erkekler de Babalar Günü’nde kutsal erkekliği. Kadınların mücadelesi, özlemlerine, arzularına, cinsiyetine sahip çıkan, hayatını sadece anne olarak değil kadın olarak da onurlandırmak isteyen kadınların seslerini duyuruyor. Sert kabuklarını kıran erkekler de, erkek olmadan babalığın keyifli yanlarını keşfetmeye çalışıyorlar. Evde sorumluluk alan, ailesiyle ilgilenen, yemek yapan, çocuk bakan babalar görüyoruz artık.
Anneler Günü’nde anneler kadınlıklarını, Babalar Gününde erkekler babalıklarını hatırlıyorlar. Birer klişeye dönüşmüş, tüketim çılgınlığının vesilesi olmuş bu özel günlerin hiç olmazsa böyle bir faydası oluyor. Anneler ağız dolusu gülebiliyor, babalar uluorta ağlayabiliyor desek yanlış olmaz sanki.