Erken kaybeden müptezeller
Emrah Serbes, yeni kitabı Müptezeller'de okuru şaşırtmıyor. Kitap, ağır ağır iç döken, mırıldanan ama en çok kaybeden bir gencin hikayesi olarak öfkeli başlayıp sakin bitiyor.
Emrah Serbes, on yıl önce Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi serisi ile edebiyatımıza ilk eserini verdi. Kurduğu atmosfer ile alışılmışın dışına çıkan yazar, kendi okuyucusunu yarattı. Peşi sıra yazdığı öykü kitabı Erken Kaybedenler ve seçkilerden oluşan Hikayem Paramparça ile kendine has bir köşeye sığındı. Hemen ardından kaleme aldığı Deliduman’da Gezi sürecinden esinlenerek genç bir kahramanı sayfalara döken Serbes, birçok eleştiriyle karşı karşıya kaldı. Yazdıklarının ortak temasını sahiplenen yazar son kitabı Müptezeller ile tekrar okuyucusuyla buluştu.
ERKEN KAYBEDENLER BAĞLAMINDA MÜPTEZELLER
Emrah Serbes’in kaleme aldığı eserlerin ortak noktalarından birisi karakter seçimi. Erken Kaybedenler’de ergenliğe yeni girmiş erkek çocuğu hikayelerinde sokağın, yoksul evlerin ve şehrin arka sokaklarının gururlu ama gariban çocuklarını öyküleyen Serbes, son kitabı Müptezeller’de de bu izleği takip ediyor. Kitabın ana kahramanı, depremden sonra okumak için önce Antalya’ya daha sonra Ankara’ya oradan da hayatta kalmak için İstanbul’a giden genç bir adam olarak resmediliyor. Erken Kaybedenler’de alıştığımız karakter yapıları Müptezeller’de biraz daha büyümüş ve ilk ergenlik sancılarından kurtulup var olmaya çalışan insanlar olarak karşımıza çıkıyor. Yazar, bir noktada Erken Kaybedenler’in –kısmen- devam kitabını, başka bir kalıpta okuyucuya sunuyor.
HİKAYEM PARAMPARÇA'NIN DERLİ TOPLU HALİ
Hikayem Paramparça’da hayata baktığı noktayı belli eden yazar, dünyayı algılayış biçimini okuyucuya sunmuştu. Bu noktadan bakıldığında, bir sonraki eserlerinde ne gibi anlatımlarla karşı karşıya kalacağımız belliydi. Emrah Serbes, rotasını değiştirmeyip, kaybeden, kaybederken hayata okkalı tokat atmak isteyen gençlerin öyküleriyle karşımıza çıktı. Hikayem Paramparça’da parçalar olarak anlattıklarını bu kez kurgusunun içine yediriyor.
Müptezeller’in hikayesinin başlangıç noktası olan Antalya ve Lık Lık Birahanesi’nin kaybetmiş insanlarını okuyucusuna resmeden yazar, gerçek ile kurgu kanallarını tek bir nehirde buluşturuyor. Kaçmanın erdemini genç kahramanın dilinden anlatan yazar, anlatımın çağladığı yerlerde, söyledikleriyle, toplumun dışına itilmiş, kimi zaman da toplumun uzak çehresi olmuş yoksul, yoksun ama öfkeli ve haksızlığa boyun eğmişliğine kızgın insanların dünyayı algılayışlarını okuruna sunuyor. Serbes, bildiğinden, gördüğünden şaşmıyor. Başladığı yerdeki izleğini takip ederek Hikayem Paramparça’dan Müptezeller’e derli toplu bir halde taşıyor.
ERKEN KAYBEDEN DELİDUMAN MÜPTEZELLER
Deliduman’da politiklikten uzak, Gezi’nin etkilerinde ne yapacağını bilemez bir kahramanın başından geçenlerin sinematografik bir şekilde anlatılışını okumuştuk. Yazar, ergenlik sancıları ile evrensel değerler arasında sıkışmış bir kahramanı konuşturmuştu. Aile kurumunun eksikliğini kendince gidermeye çalışan bir kahraman ile karşı karşıyaydık. Müptezeller’de de bu izlek kaldığı yerden devam ediyor. Serbes, kurduğu atmosferde kaybetmeyi kutsamak yerine sıradanlaştırıyor. Büyüyüp okul için evden ayrılan, ilk ergenlik çağından kurtulmuş bir gencin babasının ölümüyle birlikte hayatın felaketleriyle karşılaşırken kendini alt kültüre dikmeye çalışmasının sancılarıyla karşılaşıyoruz. Birçok defa kabuğu kırmaya niyetlenen kahraman beceremeyip daha da çok düşüyor. Kahraman, bir önceki anlatımların paralelinde babasının ölümüyle birlikte aile kurumundan kopuyor. Arkadaşlık adı altında bir aile çatısı yaratmak isterken erken ve ani ölümlerle karşı karşıya kalıyor. Yazarın, kendi hayatından esinlenerek yola çıktığı kitap bir varoluş sancısından ziyade yok oluş sancısına bürünüyor. Baş kahraman bir süre sonra hayatı sorgulamayı bırakıyor. Argo ve yoksulluk yerini kızıl bir öfkeye bırakıyor. Kaybetmenin inciten ve al aşağı eden hali kahramanın ruhuna giydiği ceket oluyor.
‘’Aslında en doğru ayılma zamanı da iş işten geçtikten sonradır, çünkü öğretici bir yanı vardır, ne öğrettiğini tam olarak bilemiyorum. Ayrıca şu akıp giden günlerinde yuvarlandığımız hayatı düşününce, o hayattan ne öğrendiğini kim tam olarak bilebilir ki?’’ sy. 57
ANTALYA, ANKARA VE İSTANBUL ÜÇGENİ
Emrah Serbes, yazdıklarıyla okuru şaşırtmıyor. Müptezeller, ağır ağır iç döken, mırıldanan ama en çok kaybeden bir gencin hikayesi olarak öfkeli başlayıp sakin bitiyor. Bütün fakir köpekler günü geldiğinde yedikleri zehirli etle ölmeyi bekliyor. Zaman akıyor, saçlar dökülüyor. Kelimelerin yaması sökülüyor ve kaybetmek gecenin kör bir vakti Beşiktaş sahiline çöküyor. Antalya ve Ankara dahil.