Erken Modern Osmanlı’da Deliler ve Delilik: 'Mecnun ve meczuplar bugün de damgalanıyor'

Rüya Kılıç'la 'Erken Modern Osmanlı’da Deliler ve Delilik' çalışmasını konuştuk. Kılıç, "Osmanlı modernleşme süreci, deliyi tedavi edebilecek güce sahip bir uzman tipinin doğuşuna sahne oldu" dedi.

Abone ol

DUVAR - Rüya Kılıç'ın erken modern dönem Osmanlı’da delilik ve delileri incelediği çalışması 'Erken Modern Osmanlı’da Deliler ve Delilik', İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Modern psikiyatri öncesi ve günümüzdeki delilik tanımlarının farklılığını inceleyen kitap, üzerine çok çalışılmamış bir alana ışık tutuyor.

Rüya Kılıç'la 'Erken Modern Osmanlı’da Deliler ve Delilik' çalışmasını, Osmanlı’nın son dönemleri ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarındaki akıl tarihini konuştuk. 

Osmanlı'da delilik ve delileri konu alan çalışmaya nasıl karar verdiniz? Neden Osmanlı'da delilik?

Esas olarak delilik ve deliler üzerine çalışmanın insanı kendi üzerine düşünmeye sevk etmesi, kendini ve diğerini anlama çabasındaki etkisinin belirleyici olduğunu söyleyebilirim. Konunun seçiminde belirleyici olan diğer saik ise meselenin farklı boyutlarıyla bir arada ele alınmamasının Osmanlı kültür tarihinin önemli bir eksikliği olduğu ve bu sahada çalışmanın gerekliliğine duyduğum inançtı. Biraz daha açıklayacak olursam 'Erken Modern Dönem Osmanlı’da Deliler ve Delilik' daha önce (2014-2015) Osmanlı’da Deliler ve Doktorları adlı çalışmam esnasında planlamaya başladığım bir konu oldu. Zira modern psikiyatrinin Osmanlı ve Cumhuriyet'in ilk dönemlerindeki tarihine yönelik olarak çalışırken modern psikiyatri öncesinde deliliğin tarihine dair mevcut bilgimizin ne kadar yüzeysel ve genelleyici olduğu dikkatimi çekmişti.

'BU ALANLARA KARŞI İLGİ EKSİKLİĞİ VAR'

Sizin de kitapta belirttiğiniz gibi Osmanlı'da deliliğe dair bir çalışmayla daha önce karşılaşmadık. Bu kitaptan önce sizce neden böyle bir kaynak yok?

Alana hakim olan sessizlikte esasen, Türk tarihçileri arasında bu gibi alanlara karşı ilgi eksikliği olduğunu söyleyebilirim. Bunun yanında deliler ve deliliğin Osmanlı’daki tarihinin modern psikiyatri öncesi yani 15-18. yüzyılları kapsayan bir zaman diliminde ele alınmasının pek çok belirsizlik ve güçlük ile karşılaşmak anlamına gelmesinde aramak gerektiği kanaatindeyim. Öyle ki metodolojik sorunlara geniş ve dağınık bir kaynak grubu ile çalışma zorunluluğu eşlik ediyor. Arşiv belgeleri, kronikler, şer’iye sicilleri, mühimme ve vakıf kayıtları, fetva mecmuaları, ahlak, tıp kitapları, seyahatnameler, menakıbnâmeler, biyografi, edebî ve tasavvuf eserleri gibi farklı kaynak gruplarının taranması gerekiyor.

Çalışmanızda delilik kavramını nasıl bir çerçeveye oturtuyorsunuz?

Konunun ele alınışı çerçevesinde deliliği sadece şiddet ve hezeyana dair verilerin toplanmasından ibaret görmediğimi belirtmeliyim. Osmanlı toplumunda karşılaştığı sorunları aşmada bir takım çarelere başvuran birinin kayıtlara geçen ve olağan delilik hali olarak tanımlanan hallerini de dikkate değer buldum. Bilhassa tutkular bu halleri yakalamaya imkan verdiği, edebiyat, ahlak ve tıbbı bir araya getiren özelliği ile kitapta içeriğe dahil edildi. Yaklaşıma dair zikretmem gereken bir başka önemli husus, teorik genellemeler yerine bireye, deneyimine ve hikâyelerine öncelik vermeye çalıştığımdır. Elbette bu, teori ve genellemelerin dışlanması demek değildir. Nitekim tıp ile ahlaka dair kısımda etraflı bir biçimde dönemin mevcut teorik bilgi ve bakış açısı verilmeye çalışıldı. Yine de esas ilgimi çekenin kişinin deneyimi ve bunu nasıl ifade ettiği olduğunu söyleyebilirim. Böyle bir yaklaşım tercihi ile kurguda genellikle literatüre hakim olan Osmanlı’da modern psikiyatri öncesi dönemi olumsuzlama ya da Avrupa’daki uygulamaların tersine delilere ne kadar iyi davranıldığı üzerinden olumlamanın tekrarlanmasının dışına çıkmak istedim. Takip etmek istediğim yöntemi, siyasî, toplumsal ve kültürel çevrelerinden soyutlanmış ve çoğunlukla beklendiği üzere güldüren, eğlendiren delilik olgularını bir araya getirmekten ibaret görmediğimi bilhassa vurgulamak istiyorum. Yapmak istediğim, kısaca, meseleyi kesin, yüzeysel ve sübjektif yargıları dışarıda bırakarak anlamaya ve anlatmaya çalışmaktı.

Erken Modern Osmanlı’da Deliler ve Delilik, Rüya Kılıç, 180 syf., İletişim Yayınları, 2023.

Araştırırken ve yazarken sizi en çok şaşırtan ne oldu?

Bugün ile toplumsal algı ve tutumda çoğu zaman böyle bir çaba olmaksızın kurulan paralellikler oldu. Bu bağlamda mahallelinin tanı konmasını da kapsayan etkisi dikkat çekici idi. Diğer taraftan kadın mecnunların mahkemedeki hak arayışları ve hukuki süreçleri kullanmaları daha önce delilik ile ilgili bilmediğim hususları görmeme imkan tanıdı.

'MODERN PSİKİYATRİNİN TOP ŞUBESİ OLARAK TANINMASI PEK ÇOK SAHADA DEĞİŞİM GETİRDİ'

Günümüzde ve Osmanlı'da delilik kriterleri nelerdir, bir fark var mı?

19. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa’da olduğu gibi Osmanlı’da da modern psikiyatrinin bir tıp şubesi olarak tanınması, kendi sınırlarını, tanı ve tedavi yöntemlerini yerleştirmesi hukuk başta olmak üzere pek çok sahada değişimi getirdi. Bu sebeple soruda geçen Osmanlı ifadesinde zaman önemli olmakla birlikte toplumun kendisi için zararlı gördüklerine karşı tavrı gücünden bir şey kaybetmişe benzemiyor. Yine mecnun, meczup ya da deli kelimelerinin geçmişte olduğu gibi bugün de damgalayıcı ve kimi zaman da aşağılayıcı olmaya devam ettiği açık.

Foucault, 'Deliliğin Tarihi' kitabında deliliğin tarihinin aynı zamanda aklın tarihi de olduğunun altını çiziyor. Bundan yola çıkarak Osmanlı’nın son dönemleri ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarındaki akıl tarihini nasıl yorumlarsınız?

Osmanlı modernleşme süreci, deliyi tedavi edebilecek, onun hakkında konuşabilecek güce sahip bir uzman tipinin doğuşuna sahne oldu. Onların özellikleri ve Cumhuriyet Türkiye'sine ne şekilde devrettiğinin Türk modernleşme tarihinin yeterince incelenmeyen bir sahası olduğunu düşünüyorum. Zira ilk uzmanlar her iki dönemde de Türk toplumunun seçkinleriydiler ve en az hastaları kadar içinde bulundukları toplum ile modernleşmeye dair konuşmaya hatta bu sürece aktif olarak katılmaya hevesliydiler. Onlar için tababet-i ruhiye toplumu incelemeye en uygun usullere sahip müspet bir bilim dalıdır öyleyse ancak onun uzmanı toplumun hastalarını teşhis edip sağlığına kavuşturacak uygun reçeteleri sunabilirdi. Hatta sebepleri bildiğinden yöneticilere uygun tedbirleri göstererek daha hastalık ortaya çıkmadan önleyebilirdi. Son Osmanlı ve erken Cumhuriyet’te meseleyi ele alırken siyasi iktidar, toplumsal algı ve tavır ile birlikte ele almak gerekiyor. Fakat bunu kesin ve tutarlı bir şekilde ortaya koymak oldukça zordur. Zira delilere karşı sıklıkla tekrarlanan hoşgörü ve şefkat sınırsız değildir.