Erkin Yeşil 'deneyerek' yaşıyor: Yolları ve motosikletleri

Her defasında farklı motosikletler kullanarak dünyanın 20 ülkesini ve Türkiye'yi dolaşan Erkin Yeşil 'deneyerek' yaşıyor: "Gezi; hâlâ Türkiye’de kıymet verilen, marka ya da izleyici bakımından aslında çok merak uyandıran bir kanal değil ama yorulsam da gezip deneyimlerimi paylaşmak daha çok hoşuma gidiyor."

Abone ol

Serpil Kurtay

DUVAR - Erkin Yeşil, yolculuklarına motosiklete hiçbir vergi ödemeyen yıllarda başladı. Üniversitede okuyordu ama elektrik mühendisi olursa yılda iki hafta gezmek ona yetmeyecekti. Küçük bir dershane kurdu ve öğretmenlik yaptı. Böylece her yaz uzun yolculuklara çıkabiliyordu. Ama bu da onun için yeterli değildi. Motosiklet ve outdoor markalara içerik üretmeye başlayınca, zamanla o işini de bıraktı. Artık sadece tutkularıyla hayatını sürdürüyor: Motosiklet, kamp, gezi, fotoğraf... Deneyimlerini ve incelemelerini internet sitesi www.erkinyesil.com’dan ve “Deneme Tahtası” isimli sosyal medya hesaplarından paylaşan Erkin Yeşil’e yolculuklarını ve motosiklet sürücüsü olarak yaşadıklarını sorduk.

Eskiden insanlar, yattığı yerden para kazanma hayali kurarken, şimdi ise daha çok gezerek para kazanmanın hayalini kuruyor. Şüphesiz bunda sosyal medyanın etkisi oldukça büyük. Bir insan sadece gezerek hayatını sürdürebilir mi?

Elbette gezerek biraz para kazanılabilir ama günlük yaşamını sürdürmek kolay bir şey değil. Özellikle motosikletle gezmek için çok kolay değil. İnsanlar, sosyal medyayı, daha çok da YouTube ve Instagram’ı kullanarak para kazanabiliyor. YouTube izlenme dakikası başına biraz para ödüyor ama çok da yeterli miktarlar olmuyor bunlar. Kabaca bir hesapla söyleyecek olursam; günde 10 bin ziyaretçisi olan bir hesap, ayda 100 dolar gibi bir şey kazanabiliyor ki bu 100 dolarla asla geçinilmez. Sadece biraz destek olur bu miktar. YouTube’dan para kazanmak gerçekten zor, özellikle motosiklet için daha da zor. Motosiklet gibi özel bir ilgi alanı değil de, daha genel bir hesabınız olsa daha çok kazanabilirsiniz. YouTube’da özellikle kaos, kavga, gürültü gibi merak uyandıran içerikler dikkat çekiyor. Bunun için de seviyeyi düşürmeniz gerekir.

.

Sizin özelinizde konuşacak olursak...

Ben uzun yıllardır geziyorum. Daha sosyal medya yokken de geziyordum. O zaman da dergilere yazılar yazıyordum. Bağlantılarım, sponsorluk ilişkilerim vardı. Bu tabii ki YouTube ve Instagram sayesinde biraz daha arttı. Markalar da son zamanlarda, izlenme sayılarından çok, hedef kitlenin izlediği içeriklere destek olmaya başladılar. Ben de son dönemdeki yurt içi ve yurt dışı yolculuklarımda, motosiklet, yakıt, malzeme ve kıyafet gibi destekler bulabildim. Bunlar hayatta kalmaktan çok, biraz daha gezilerimi devam ettirmemi sağladı.

Sponsorlarını nasıl buluyorsunuz?

Burada iki nokta var. Birincisi, bazı firmalar senin marka yüzü olmanı istiyor. Fakat öyle olduğun zaman bence tarafsızlığını kaybedersin. Yaptığın şey, tamamen reklama döner ve kontrolü kaybedersin. Ben onun yerine proje bazlı içeriklerde destek bulmaya çalışıyorum. Uzun süreli anlaştığım bir marka yok, bunu istemiyorum da. Her yolculuğum ya da ürettiğim yeni bir YouTube serisi için sponsorluk anlaşmaları yapıyorum. O da olursa... Bulamazsam zaten gezip tozuyorum. Çünkü hayatta en zevk aldığım şey bu. İki türlü de yapılabilir, ben ikincisini tercih ediyorum.

Hesabınızın isminden de anlaşıldığı üzere yolculuklarınızı yaparken ya da diğer zamanlarda kullandığınız ürünler hakkında da görüşlerinizi dile getirdiğin videolar çekiyorsunuz. Bu videolarda incelediğiniz ürünlerdeki eksiklikleri dile getirmekten de çekinmiyorsunuz. Bu tür durumlar sponsor firmalarla aranızda sıkıntı oluşturuyor mu?

Sıkıntı yaşamıyorum ama şunu dürüstçe söylemek lazım; bir günlük de olsa, bir yıllık da olsa hiçbir reklam anlaşmasında yüzde 100 şeffaf olma şansın yok. Bu YouTube içerikleri için, herhangi bir dergi yazısı için, herkes için geçerli. Sıkıntı demeyelim de, daha dikkatli oluyorsun. Ama proje bazlı çalıştığım için, kötü malzemeye “kötü” deme şansım biraz daha fazla oluyor. Zaten denemeden de hiçbir şeyi seçmiyorum ya da tanıtmıyorum. Hesabımın adı “Deneme Tahtası” olduğu için merak ettiğim her şeyi deniyorum. Yıllardır her şeyi denediğim için neyin iyi, neyin kötü, neyin kullanışlı olduğunu biliyorum. Bu nedenle firmalar tanıtımın yanı sıra, olumlu ya da olumsuz geri dönüşlerimden mutlu oluyor.

.

Genelde siz mi firmaları buluyorsunuz, onlar mı geliyor?

Daha çok markalar, “Erkin, bir şeyler yapalım” diye bana ulaşıyor ama pazarlama departmanları genelde zayıf olduğu için ne yapmaları gerektiğini de pek bilmiyorlar. Ne yapılabileceğini benim bulmamı istiyorlar. Bu durumda içeriği de sen oluşturuyorsun, sonraki süreci de sen yönetiyorsun... Aslında şu çok güzel; birçok insan, birçok markaya bir şeyler yapabilmek için mailler atıyor; ben çok hırslı bir insan olmadığım için bunları yapmıyorum. Teklif geldiğinde de hemen kabul etmiyorum, ürünlerini inceliyorum, düzenlediğim etkinliklerde bu markayla nasıl bir iş birliği yapabileceğime bakıyorum. Ondan sonra da benim için paradan daha çok kıymet bilmek önemli oluyor. Kıymet biliniyorsa da, etkinliklerde, ürün incelemelerinde ya da yolculuklarda onlara yardımcı oluyorum.

Nasıl tepkiler alıyorsunuz? “Ben yapamazken o nasıl böyle bir hayat sürer” gibi kıskançlıklarla karşılaşıyor musunuz?

Evet, bu tür kıskançlıklar olmasa aslında daha çok insana ulaşabilirsin. Mesela sadece motosiklet incelemesi yapıyor olsaydım, çok büyük sıkıntı olmazdı. Çünkü “Adam incelesin, bize anlatsın” durumu herkesin işine geliyor. Ama olay gezme kısmına geçince, “Adam nasıl da geziyor”, “Biz burada çalışıyoruz, gezemiyoruz” diyerek önünü tıkama durumlarına girenler olabiliyor. Buna rağmen, ısrarla motosiklet incelemesinden daha çok gezmeyi istiyorum. Gezi; hâlâ Türkiye’de kıymet verilen, marka ya da izleyici bakımından aslında çok merak uyandıran bir kanal değil ama yorulsam da gezip deneyimlerimi paylaşmak daha çok hoşuma gidiyor. Bence insanlar benim kanalla ilgili en çok samimiyeti, mütevazılığı, dürüstlüğü, daha az egoyu -sıfır ego hiçbirimizde olamaz- seviyor. Yorumların, tepkilerin çoğu o yönde...

Sosyal medyadaki gezi fotoğraflarının, bir yandan insanları gezmeye teşvik ettiğini ama bir yandan da gezme kültürünü yüzeyselleştirdiğini düşünüyorum. Gezip yeni yerler görmekten ziyade fotoğraf paylaşmak için insanlar bir yere gidiyor gibi geliyor bana. Bu konuda ne dersiniz?

Ben de şöyle düşünüyorum; mesela Türkiye’de sosyal medya geçici olarak yasaklansa ya da başka sebeplerle 3-5 ay ulaşılamasa gezen insan sayısı onda birine iner. Hakikaten birçok kişi için olay, o anı paylaşma ve beğenilme ile alakalı. Aslında sosyal medyayı bir hastalık olarak görüyorum. Eğer bir insan bunu iş olarak yapmıyorsa, profilini herkese açık tutması, her anını paylaşması, üzerine reklam vermesi anlaşılır gibi değil. Böyle çok net konuştuğum için insanlar kızıyor ama durum böyle. Sosyal medya benim için bir iş. Paylaşımlar yapıyorum, bu paylaşımlar sayesinde insanlara ilham veriyorum, yol gösteriyorum ve ben de bu şekilde yolculuklarımı devam ettirme şansı buluyorum. Benim bütün amacım bu...

.

Nasıl oldu da her şeyi bırakıp bu yola girdiniz?

Üniversite yıllarından beri geziyorum. O yıllarda motosiklete yeni başlamıştım. Daha çok sırt çantasıyla geziyordum. Yeni şeyler keşfetme, yeni yerler görme duygusu hep vardı. İnternet olmadığı için bilgiye ulaşmak daha zordu. Daha çok araştırıyorduk, daha fazla okuyorduk, her şey daha kıymetliydi. O zamanlar da fotoğrafla ilgileniyordum. Doğa sporlarıyla ilgilenmeye ve daha çok kamp yapmaya başladım. Çok gezdiğim ve çok çevrem olduğu için markalar benimle bir şeyler yapmak istedi. Biraz aslında onların yönlendirmesiyle bu yola girdim. “Deneme Tahtası” ismi de kendiliğinden çıktı. Madem rota deniyorum, malzeme deniyorum adı da “Deneme Tahtası” olsun dedim.

Düzenli maaşın olduğu bir hayatı bırakıp, yeni bir yaşam kurmak zor olmadı mı?

İTÜ Elektrik Mühendisliği’nde okurken, “Elektrik mühendisi olsam yılda iki hafta gezebileceğim. Çok rutin ve sıkıcı bir işim olacak” diye düşünüyordum. Bu nedenle elektrik mühendisliğini hiç yapmadım. “Matematik öğretmenliği yapsam nasıl olur” diye düşünüp, okurken özel ders vermeye başladım. Mezun olur olmaz da butik bir dershane açtım. O zaman bu iş çok popüler değildi. Hiçbir zaman kurumsal bir hayatım olmadı, hayatımda yazmadım. Her zaman, 35-40 yaşıma doğru bu hayatı bırakıp, biriktirdiğim parayla mütevazı bir şekilde gezmeye devam etmeyi düşündüm. Öyle de oldu... Çok iyi para kazanırken her şeyi bıraktım. Şu anda daha sakin bir hayat yaşıyorum.

Bir yıl boyunca çalışıp bir hafta tatil yapabilen ve bir yıl boyunca da bunun taksitlerini ödeyen insanlara gezmek çok pahalı gözükecektir. Siz gezmeyi nasıl ucuza getiriyorsunuz? İnsanlar daha küçük paralarla daha çok tatil yapabilir mi?

Ben hayatım boyunca tatil kelimesini kullanmadım. Küçümsemek için söylemiyorum ama hiçbir zaman yolculuklarıma tatil gözüyle bakmadım. Ben minimum maliyetle daha uzun süreler gezmeye çalışıyorum. Birkaç yıldır çalışmadığım için gezilerimi koştur koştur yapmam gerekmiyor. Böylece daha sakin gezip, gün başına harcadığın parayı daha aza indirebiliyorsun.

Nasıl oluyor bu?

En fazla bütçe konaklamaya gittiği için ben daha çok kamp konaklamalı gidiyorum. Hatta genelde kampingleri değil, doğal kamp alanlarını kullanıyorum. Böylece konaklamaya çok az para harcıyorum. Doğa içinde konakladığın için otomatikman lüks bir restoranda ya da lüks bir barda da vakit geçirmiyorsun. Eğlence anlayışın da değişiyor. Tabii bunları da yapıyorum ama önceliğim olmuyor.

Yemeğinizi kendiniz mi pişiriyorsunuz?

Genelde evet ama her zaman değil. İlla sürüneceksin gibi bir algım da yok. Zaten yolculuğunu genel olarak böyle planlayınca arada yemek vs. için dışarı çıkmak insana çok koymuyor. Sakinlik, beraberinde daha mütevazı bir hayatı, daha az para harcamayı getiriyor. Eskiden daha yeni, daha güçlü motosikletlerle gezerken şimdi daha düşük CC motosikletlerle gezebiliyorum. Örneğin Norveç yolculuğumu Çin üretimi 250 CC naked model bir motosikletle yaptım. Herkes “Yapamazsın, edemezsin, hem konforundan hem gücünden ödün veremezsin” diyordu ama ben iki ay inanılmaz bir Norveç yolculuğu yaptım. Yirmi ülkeyi dolaştım. Ağırlıklı kamp yaparak, hiç problem yaşamadan, müthiş videolar ve fotoğraflar çekerek ülkeye döndüm. Ondan önceki sene de, yine Çin üretimi bir motosikletle buradan yola çıkıp Pakistan, İran, Hindistan ve Nepal’e gittim. Hatta Hindistan’da dünyanın en yüksek rotalarından geçtim. Dişli lastiğim de yoktu ama hazırlık sürecini iyi yaparsan, iyi kullanırsan ve her anlamda haddini bilirsen hiç problem olmaz. O da çok sıkı bir rota oldu.

Düşük CC motosikletleri neden tercih ediyorsunuz? Amacınız, daha düşük yakıt bütçesi mi, bu CC’deki motosikletlerle de gezilebileceğini göstermek mi yoksa marka tanıtımı yapmak mı?

Bütün samimiyetimle söylüyorum, birinci önceliğim asla insanlara bir şey ispat etmek değil. Her şeyi kendi keyfim için yapıyorum. Hangisiyle gitmek, maddi olarak benim yolculuğumu daha ucuza getirecekse ve daha uzun süre gezmemi sağlayacaksa önceliğim o motor oluyor. Tabii inanmam gerekiyor. Beni yolda bırakmaması ve keyif almam lazım. Bunu konfor değil, problem yaşamama anlamında söylüyorum. Problem yaşamayacağıma inandıktan sonra bisikletle de, düşük CC motosikletle de, her şeyle yola giderim. Dediğim gibi kimseye bir şey ispat etmeye çalışmıyorum ama yaptığım işlerle yolculukların insanların gözünde büyümemesini sağlamak bana mutluluk veriyor.

.

Yola çıkacağınız motosikletleri başka neye göre seçiyorsunuz?

Her seferinde farklı motosikletle gitmek bana keyif veriyor. Çünkü benim için olayın özü, merak. Meraktan sonra denemek geliyor. Her tarz motosikletle yola çıkabilirim.

Yola çıkmadan önce motosikletleri deniyor musunuz?

Mutlaka deniyorum. Çünkü her motosikletin yola hazırlanması için bir süre var. Koruma demirleri, yan çanta demirleri, çanta seçimi, gidon yükseltme, lastik seçimi gibi o kadar çok detay var ki... Mesela lastik performansını görmek için motosikleti muhakkak öncesinde araziye sokuyorum. Bir de şöyle bir durum var; markalar bana en son model motosikletlerini veriyorlar. Yeni olması güzel gibi gözüküyor ama AR-GE çalışması iyi yapılmazsa sorun yaşarsınız. Mesela o motosiklete göre aksesuar olmayabiliyor; bu durumda kendim üretiyorum. Yan çanta demirlerini, demirciye gidip bazen kendim yaptırıyorum. Daha önce kimse bu motosikletle uzun yola gitmediği için kronik problemi var mı, yok mu, onu bilmiyorsun. Mesela Africa Twin bile, yüzlerce AR-GE çalışmasıyla 15 yıl sonra üretildi ama üretildikten iki yıl sonra 100 tane noktada iyileştirme yapıldı. Yani çok büyük markalar bile, yeni çıkan modellerini kullanıcı deneyimlerine göre iyileştiriyorlar. O yüzden yeni modellerle yola çıkmak büyük bir risk tabii.

Peki, rotalarınızı nasıl belirliyorsunuz?

Onları da merakıma göre seçiyorum. Mesela Norveç’e, Norveç fiyord’larına, Nordkapp’a gitmeyi uzun yıllardır bekliyordum. Ama bir marka desteği bulduktan sonra gitmek, maddi anlamda daha rahat olacaktı. Sonunda 2019’da öyle bir imkân geldi. Bir marka, Avrupa turu yapmamı istedi. Ben de “Norveç’i barındıran bir tur olursa yaparım” dedim. Onlar da “Sana güveniyoruz” dediler. Ondan önceki yolculuğum da öyle oldu. Asya’ya bir yolculuk istiyorlardı. İlk amacım Çin’e gitmekti ama bizim ehliyetimiz Çin’de geçmiyor ve motosikletle ilgili vize almak da çok zor. O nedenle Çin’e gidemedik, biz de en azından Çin sınırına kadar gidelim dedik. Hindistan’ın Himalayalar bölgesini barındıran, dünyanın en yüksek geçişlerini bulunduran yerlerden geçeyim, gideyim dedim. Daha önce de dediğim gibi, pazarlama bölümleri iyi çalışmadığı ve markalar sana güvendiği için, senin sunduğun içerik iyi bir içerik oluyor. Birçok farklı markayla, birçok yolculuğa çıktım. Hiçbiriyle de problem yaşamadım.

Şu anda en çok merak ettiğiniz yer neresi?

Asya’nın birçok yerini gezdim ama Moğolistan’a gitmedim. Bu sene Moğolistan’a gideceğim. Ucu açık bir yolculuğa çıkacağım. Kaç ay sürer bilmiyorum. Bu sefer, önce rotayı belirledim, daha hiçbir markayla görüşmedim. Ocak ayı içinde her şeyi netleştirmeyi istiyorum.

Güney Amerika’ya gittiniz mi?

Gitmedim ama oraya gitmeden önce İspanyolca öğrenmem gerektiğini düşünüyorum. Gittiğin yerin dilini az da olsa bilmek gerekiyor. Orası için biraz daha fazla hazırlanmalıyım ve geziye bir yıl gibi bir süre ayırmalıyım. Muhtemelen Güney Amerika’ya kendi motorumla gitmem. Bir süre orada yaşar ve ardından motosiklet kiralayarak gezerim.

Genelde yola iki kişi çıkıyorsunuz. Yol arkadaşlarınızı nasıl seçiyorsunuz?

Genelde yolculuklar sırasında içerik üretmem gerekiyor ve bu tek başına çok kolay yapılacak bir olay değil. Motosiklet kullanmayı iyi bilen, tecrübesi olan ve aynı zamanda çekim işlerinden anlayan insanları tercih ediyorum. Mesela kışın Çağlar'la (Erkenci) bir tura çıktık. Bu gezinin konsepti, “yayladan yaylaya” giderek, 2002 üretimli efsane Africa Twin modeliyle, 2019 üretimli en yeni Africa Twin modelini karşılaştırmaktı. Kışın başlangıcında İstanbul’dan yola çıkıp tamamen yaylalarda kamp kurarak sert bir rota yaptık. Karadeniz yaylalarından gidip, Doğu Anadolu üzerinden döndük. Yolda yaşadığımız ve kullandığımız her şeyi, bütün deneyimlerimizi sosyal medyada aktardık.

Türkiye’de gitmekten bıkmadığınız rotalar var mı?

Her fırsatta Düzce’ye gidiyorum. Uzak olduğu için Doğu Karadeniz’e gitmek çok kolay olmuyor ama bence Batı Karadeniz yaylaları, özellikle Düzce, Doğu Karadeniz’i aratmıyor. Kamp yapmak ve motosiklet kullanmak için çok güzel bir yer. İstanbul’dan 200 kilometre sonra, yani iki saat yol giderek yaylalara çıkabiliyorsunuz. Bazen motosikletle, bazen araçla olmak üzere sık sık o bölgelere gidiyorum. Hiç de sıkılmıyorum.

.

Yılın ne kadarını yolda geçiriyorsunuz?

Sanırım en az yarısını yolda geçiriyorum.

Yolda başınıza çok absürt şeyler geliyor mu?

Geliyor ama yol hali diye görüyorum. Bir süre sonra bana artık her şey çok normal gelmeye başladı. Mesela bir arkadaşımla Norveç turu üzerine sohbet ediyoruz, iyi şeylerden bahsediyorum, “Hiç mi kötü bir şey başına gelmedi” diye sordu. O zaman aklıma geldi, sana da anlatayım: Dönüşte yol arkadaşım Türkiye’ye devam etti. Ben yorulduğum için biraz Ukrayna’da kalıp feribotla dönecektim. Ukrayna Odessa’da bir otel buldum. İnternette güzel gözüküyordu ama meğer geminin içindeymişsin gibi, arkaya doğru 100-200 metre giden bir otelmiş. Daracık bir koridorda sağlı sollu kamaralar var ve odalarda pencere bile yok. Hayatımda kaldığım en küçük odaydı. “Burada bir yangın ya da deprem olsa izdiham olur, insanlar çıkamaz” diye düşündüm ve iki gün sonra feribot iskelesinin hemen yanındaki başka bir otele geçtim. Ben değiştirdikten sonra o otelde yangın çıktı ve on kişi öldü.

Ucuz atlatmışsınız! Türkiye’deyken yolda karşılaştığınız insanlarla nasıl diyaloglar yaşıyorsunuz?

Bizim insanımız çok misafirperver ama o biraz da sana bağlı aslında. Mesela bir köy kahvesine girip sobada ısınırken insanlara selam verip, muhabbet edersen sana çay parasını ödetmiyorlar genelde. Ama çok yorgunsun, kimseyle diyaloğa girmek istemiyorsun, o zaman da senden fazla para alabiliyorlar. Güleryüz bence dünyanın her yerinde her şeyi çözüyor.

Son olarak sözü, Türkiye’de motosiklet sürücülerinin yaşadığı sorunlara getirmek istiyorum. Bir televizyon kanalı “Motosikletler neden emniyet şeridini kullanıyor, onlar da arabalarla aynı cezaları almalılar” gibi bir haber yaptı ve bu büyük tepki çekti. Bu tür haberler ve karşısındaki tepkiler için ne düşünüyorsunuz?

Böyle haberler hep olacak ama bence önemli olan bu tür haberlere doğru tepkiyi vermek. Bu haber üzerine iki tane tepki oldu. Biri motosikletçilerin yaptığı eylemdi. Diğeri de şöyle oldu; bir motosiklet sürücüsü arkadaşımız, bu haberi yapan muhabirle iletişime geçti ve onu motosikletine artçı olarak alarak İstanbul trafiğinde dolaştırdı, neden emniyet şeridinden gittiğimizi anlattı. Bunun üzerine kanal, yaşanan tehlikeyi gördü ve motosikletçiler lehine bir haber yaptı. Bence çok güzel bir çalışma oldu.

.

En rahat hangi ülkede motosiklet kullandınız?

Eğer trafik kurallarına uyarsan Norveç. Hız limitleri, bize göre çok düşük ama uymak zorundasınız. İskandinav ülkeleri trafik açısından da, yaşam standardı açısından da muhteşem. En kaos trafik de Türkiye’den sonra, Hindistan ve Vietnam’daydı. İnanılmaz yoğun bir trafik ama çok yoğun olmalarına rağmen bizim kadar hızlı değiller. Bizde hem yoğun hem hızlı bir trafik var.

Motosiklet hırsızlıkları da, epey insanın canını yakıyor. Yine kısa bir süre önce bunun için de bir eylem yapıldı. Sizce hırsızlıkların önüne nasıl geçilir?

O eyleme ben de katıldım. Bence bu hırsızlıkların bitmemesinin en büyük sebebi, cezaların caydırıcı olmaması. Motosiklet hırsızları yakalansalar bile, kısa sürede çok rahat bir şekilde çıkıyorlar. Sürücüler de, ihmal etmeden kilit vs. ile kendi tedbirini almalı. Birçok arkadaşımız, disk kilidi ya da diğer kilitleri kullanmadığı için motosikletlerini çaldırdılar. İkincisi, motosiklet sürücüleri de asla çıkma parça almalılar. Ben hayatım boyunca almadım, kimse almamalı.

Gelelim vergilere... Bu sene motosikletler için de Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) ciddi bir artış yaşadı...

Ben motosiklete ilk başladığımda motosikletler için hiçbir vergi yoktu, MTV bile yoktu. Motosiklet sayısı fazlalaşınca, hükümet bunu gelir kapısı olarak gördü ve tepemize bindi. Bence trafiğin en önemli çözümlerinden biri, toplu taşımadan sonra motosikletler... Ama teşvik etmek yerine tam tersini yapıyorlar. Biz de motosiklet camiası olarak birleşip yeterli sesi çıkartamıyoruz. Böyle oldukça da tepemize binmeye devam edecekler.

.