Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında ‘yeni’ eski dinamikler
Şimdi, 32'inci yılında Ermenistan ile Azerbaycan arasında toprak, tarih ve kimlik üzerine kurulu çatışma, bir nesil daha devam etme riski altında. Bu etno-bölgesel çatışma, yalnızca toprak üzerine kurulu bir anlaşmazlık değil.
Thomas De Waal
Avrupa’da otuz yıldan beridir birbiriyle savaş halinde olan iki ülke var. Temmuz ayı başında Ermenistan ve Azerbaycan yine kavgaya tutuştular. Tavuş ve Tovuz kentleri arasındaki kuzey sınırında çıkan çatışmalarda, aralarında bir Azeri general ve bir sivilin de bulunduğu en az on beş kişi hayatını kaybetti. Kısa bir sükunetin ardından, 16 Temmuz’da ağır silahlar ateşlendi.
Bugüne dek çözülemeyen Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının merkezinde yatan temel sorun, Azerbaycan’ın bir parçası olan ancak Sovyetler Birliği’nin parçalanmaya başlamasıyla birlikte kanlı bir çatışmanın patlak verdiği, şimdiyse nüfusun çoğunluğunu oluşturan Ermeniler tarafından idare edilen tartışmalı Dağlık Karabağ topraklarıdır. İki Sovyet milliyetçisi arasında başlayan ve Mihail Gorbaçov’u epeyce uğraştıran ilk etno-bölgesel anlaşmazlığı 1988 yılına kadar dayanırken, geniş Avrupa’nın hâlâ devam eden en eski çatışmasıdır.
Bu, yalnızca bir toprak anlaşmazlığı olmanın ötesinde bir durum. Aynı zamanda, 20 bin kişinin ölümü ve bir milyondan fazla insanın kitlesel olarak yerinden edilmesiyle, her ikisi de diğerinin elinden büyük kayıplar yaşayan iki ülke arasındaki tarih ve kimlik üzerine kurulu büyük bir çatışmadır. Günümüzdeyse, bir Sovyet geçmişini paylaşan ama hâlâ birbirleriyle düşmanlıklarının esiri olan iki devlet arasında tam teşekküllü bir çatışma halinde devam etmektedir.
PAŞİNYAN’LA BAŞLAYAN UMUTLAR SONA ERDİ
Son bir haftadır yaşanan çatışmalar, Ermenistan’ın yeni lideri Nikol Paşinyan’ın 2018 yılında Erivan’da gerçekleşen barışçıl devrimin ardından iktidara gelmesiyle başlayan iki yıllık balayı dönemine bir son verdi. Azerbaycan, Ermenistan’daki iki selefinin aksine,1991-1994 arasındaki acı çatışmalarla ilgisi olmayan ve genç kuşaktan gelen bu adamı memnuniyetle karşılamıştı.
Ermeni tarafının sahada askeri bir zafer kazanması ve iki tarafın Mayıs 1994’te ateşkes imzalaması nedeniyle, Azerbaycan topraklarında 177 km boyunca uzanan ve her iki tarafın silahlı kuvvetlerini -Avrupa’nın Keşmir’deki Kontrol Hattı’na ya da 38'inci paralele benzer biçimde- bölen bir sözde Temas Hattı kuruldu. Burada ve aynı zamanda iki ülke arasında uzanan uluslararası sınır boyunca, önce hafif silahlarla, sonra da son on yıldır çok daha ölümcül biçimde uzun menzilli keskin nişancılar, havan topları ve topçularla iki ordu birbirlerine ateş açtı. 2016’nın Nisan ayında, iki taraf dört gün boyunca savaşa geri döndü ve yaklaşık 200 kişi hayatını kaybetti.
2018 yılında Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Temas Hattı’ndaki gerginliği azaltma konusunda anlaştılar. İlk kez ordu komutanları arasında bir telefon hattı kuruldu. Şiddet seviyeleri neredeyse sıfıra düştü; bu da vurulma olaylarının istem dışı olmadığının, aksine her zaman üst mevkilerden siyasi bir onay aldığının kesin işaretiydi.
Ruh hali uzun yıllar boyunca görülenden daha olumluydu. Bocalayan müzakere sürecinin devam edebileceğine dair bir umut vardı. Ocak 2019’da Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları bile 'halkı barışa hazırlamak için somut önlemler alınmasının gerekliliği hususunda' anlaştılar.
HEP BAŞA DÖNMEK
Bakışlar daha olumluydu ama ne yazık ki hiçbir şey değişmedi. Gerek liderler, gerekse de her iki toplum birbirini dışlayan tutumlarını sürdürmeye devam ettiler: Karabağ bölgesi onlara aitti, bu sorgulanamazdı. Başbakan Paşinyan Karabağ’a gitti ve halka açık bir mitingde, bu eyalet ile Ermenistan’ın asla birbirinden ayrılmayacağını vurgulamak için ‘Birleşme’ sloganları attı. Cumhurbaşkanı Aliyev, Azerbaycan’ın kendi iddialarından asla vazgeçmeyeceği uyarısında bulunarak, “Savaş henüz bitmedi. Sadece ilk aşaması sona erdi” dedi.
Bu haftaki çatışmalarla birlikte, iki yıllık balayı dönemi de sona ermiş oldu. Çatışmaları kimin başlattığından emin olamayız; fakat Azerbaycan’ın, Ermeni tarafının daha sağlam biçimde müzakerelere devam etmemesi karşısında hayal kırıklığı yaşadığını biliyoruz. Temelde, daima adaletsiz olarak görülen bir statükoyu istikrarsızlaştırmada daha büyük bir fayda vardır. Silahlar ateş etmeye başlar başlamaz, her iki toplum da anında olumsuz etkilendi. Bakü’de düzenlenen öfkeli gösteride, protestocular parlamento binasına girdi ve hükümetin Ermenilere karşı çatışmayı tırmandırmasını talep etti. Erivan’da, Ukrayna’nın Azerbaycan’la dayanışma ilanını protesto eden bir grup, sloganlar atarak Ukrayna Büyükelçiliği’ne bir takım cisimler fırlattı.
Bu durum, müzakere ve uzlaşma alanını sınırlandırıyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) Minsk Grubu’nun Fransız, Rus ve ABD ‘eşbaşkanları’, on yıldan uzun bir süre önce Temel İlkeler olarak bilinen ve çatışmaya aşamalı bir çözüm yolu gösteren incelikli bir çerçeve belgesi hazırlamıştı. İki taraf da bunu tam olarak reddetmedi ama belgenin öngördüğü iç uzlaşmaların herhangi birisi, Ermeni ve Azeri liderlerin taahhüt edemeyeceği kadar büyüktü.
HASSAS DENGELER
Pek çok kişi, Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının jeopolitiğini okuma ve bunun Rusya ve Türkiye’nin bölgedeki geleneksel rekabetinin bir uzantısı olduğunu görme eğilimindedir. Bu bakış, yerel faktörlerin hâlâ çatışmanın ana itici gücü olduğu ve Rusya’nın her iki tarafa da eşit yaklaştığı gerçeğini göz ardı etmektedir. Abhazya, Güney Osetya, Transdinyester ya da Ukrayna’nın aksine, Dağlık Karabağ bölgesinde Rus askeri personeli bulunmuyor.
Rusya’nın, Ermenistan’ın Gümrü kentinde askeri bir üssü mevcut ve Ermenistan, Rusya tarafından kurulan Toplu Güvenlik Antlaşması Örgütü ve Avrasya Ekonomik Birliği’nin üyesidir. Putin rejimi, birçok yönden Rusya’ya benzeyen bir petro-devlet ruhuna sahip olan Azerbaycan’ın yönetici elitiyle de yakın ilişkiler içinde olmaktan memnun.
Türkiye Azerbaycan’ı aktif olarak destekliyor ama kendi mahallesinde yeni bir çatışma görmek istemiyor. Azerbaycan, Hazar Denizi’nde bulunan Şah Deniz sahasından Türkiye’ye petrol ve artan miktarda gaz akışı sağlıyor ve modern Türkiye’de büyük bir yatırımcı. Geçmişte fazlasıyla aktif bir arabulucu olan ABD, son on yılda, özellikle de Trump Yönetimi döneminde, konuya ilgisini önemli oranda yitirdi.
Bu ise, temelde Rusya, Türkiye, ABD ve AB’nin iki tarafı kontrol altına almak için yeterli güce sahip olduğu ama bir anlaşmayı uygulamak için gereken barışı koruyacak güçleri sahaya sürmek bir yana, taraflara barışı dayatmaya çalışacak zaman ve enerjiye sahip olmadıkları anlamına geliyor. Umarım bu yeni savaş turunda bir başka yeni ateşkes daha tesis edilebilir. Göründüğü kadarıyla, ne yazık ki, Ermeni-Azeri çatışması nihai çözüme yaklaşılmadan yeni bir nesil daha büyüyecek.
(Makalenin aslı 17 Temmuz tarihinde yayınlanmıştır.)
Yazının orjinali Carnegie Europe sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)