Memleket sinema tarihinin en güzel filmlerinden biri, Ertem Göreç imzalı “Otobüs Yolcuları”. Çocukluğumda tesadüfen izlediğim, sonrasında vazgeçemediğim filmlerden. Ertem Göreç, yıllar sonra bir festivalde izlediğim ve yine çok sevdiğim “Karanlıkta Uyananlar”ın da yönretmeni -ki memleketteki ilk işçi filmi olarak sinema tarihimize yazılmıştır. Her iki filmin de senaryosu Vedat Türkali imzalı. Onun adını duyduğum, tanıdığım film de “Otobüs Yolcuları”. Biraz da bunun için vazgeçemediklerimden. Bir şey daha var: Filmin içindeki türkülerde duyduğum tok ses… O zaman kim olduğunu bilmiyordum, sonradan Ruhi Su olduğunu öğrendim, çok sevdim. “Otobüs Yolcuları”, hem hayatıma kazandırdıklarıyla hem de beni etkileyen hikâyesiyle kişisel tarihimde önemli filmlerden.
Filmin yönetmeni Ertem Göreç, iki gün önce, 89 yaşında aramızdan ayrıldı. Uzun zamandır film yapmıyordu, köşesine çekilmişti ama yaptıklarıyla Yeşilçam’ın yıldızları arasında yerini almıştı. Bu yazıda, onun anısına, Vedat Türkali’nin tanıklığıyla “Otobüs Yolcuları”nın nasıl çekildiğini anlatmaya çalışacağım. Bunun için kaynağım, “Otobüs Yolcuları” ve “Karanlıkta Uyananlar”ın senaryolarını okuyucuya ulaştıran “Eski Filmler” başlıklı kitap. Vildan Uğur’un hazırladığı bu kitap, 1984 yılında Cem Yayınevi tarafından basıldı. Türkali, kitabın başına yazdığı uzun önsözde Ertem Göreç’le tanışma ve birlikte çalışma macerasını anlatıyor: “Göreç’le, sinemaya ilk girdiğim günlerde başlayan iş birliğimiz, arkadaşlığımız, acı tatlı anılarla dolu olduğu kadar sinema çalışmalarımın da en yoğun dönemini oluşturur.”
Türkali, Göreç’i, “kitaplardan edindiklerimin çok üstünde, sinema pratiğini öğrenmemde, Türk Sineması’nı tanımamda bana değerli yardımlar sağlayan, yol göstericilik eden” bir insan olarak tanımlıyor. İkiliyi tanıştıran, “Üsküdar İskelesi” filminde birlikte çalıştıkları Kemal İnci. “Uğraşına tutkuyla sarılan, büyük savlara kalkışmaksızın önemi işler kotaracak yetenekte, pırıl pırıl bir genç” olan Göreç, bu filmin senaryo ekibine katılmış ve dostluk burada başlamış. Sonrasını Türkali anlatsın: “Orta denecek boyuna bakmadan basketbola kalkışmış, uzun boyluların ola ki iki katı çalışarak basketbol millî takımına girmeyi başarmıştı. Gerçekten, tam bir sportmendi ahlâk olarak da. Daha ilk çalışma gününde, içten bir yakınlık, ondan da öte saygı duymuştum bu genç adama. Çocuk denecek yaşta liseden ayrılıp film stüdyosunda çalışmaya başlamıştı. Türkiye’nin en büyük montajcısı sayılıyordu o dönemde. Ustası Orhan Atasoy’dan saygıyla, bağlılıkla söz ederdi sık sık. Çok dinler, az konuşur, en gerekli şeyi en az sözcükle söyleyiverirdi. (…) Sinemayı, daha doğrusu bizim sinemamızı iyi biliyordu Ertem Göreç. O da bana yakınlık duymuş olmalı ki, umulmayacak kadar çabuk gelişen bir dostluk kuruldu aramızda.”
Ertem Göreç, Vedat Türkali’nin “Kardeşler” adlı hikâyesini beğenmiş, onu çekmek istemiş ama bu bir türlü gerçekleşmemiş. Türkali, ona “Otobüs Yolcuları”nı anlattığında Göreç heyecanlanmış; hızla yola koyulmuşlar.
Vedat Türkali, filme esin kaynağı olan hikâyeyi şöyle anlatıyor: “İstanbul’a ilk gelen burunsuz belediye otobüsleri Nişantaşı’nda, şimdiki Ankara Pazarı’nın bulunduğu köşeden kalkıp yeni açılmış Unkapanı Köprüsü – Aksaray yoluyla Beyazıt, Sirkeci, Karaköy, Dolmabahçe, Maçka’dan dönerek ring seferleri yapıyordu. İstanbul’un çarpıcı güzelliklerini ortaya çıkaran yeni yollardaki bu yeni otobüsler de o günlerde başka bir hava getirmişti kente. Sağda, şoför yerine dikey konulmuş kanepenin burnunda oturup yollara, çevreye bakarak, şoförle birlikte kentte bir tur atmak tatlı bir geziydi. Yollar her saatte arabalarla tıklım tıklım değildi daha. Özel arabası olanlar sayılıydı. Çoğu varlıklı kişilerin otobüse binmesi de doğaldı. Nişantaşı’nda, öğrenci genç kız görünümünde varlıklı bir bayanın, bir gün gelip otobüsün burnuna oturması takılmıştı kafama. Sırtını arabadakilere dönmüş bu güzel bayana, alaylı bakan şoför de bıçkın bir oğlan…” Ertem Göreç’i heyecanlandıran hikâye bu.
Filmin çekimleri, 27 Mayıs sonrasına tekabül eden, Türkali’nin “görece özgürlük ortamı” diye tarif ettiği günlerde başlamış: “[hal böyle olunca] film, toplumsal-eleştirel bir içerik de kazandı,” diyor Vedat Türkali. Henüz adını duyurmamış olan Ruhi Su’nun sazıyla filme sızması, şaşırtıcı değil.
“Otobüs Yolcuları”nda bir kooperatif hikâyesi anlatılıyor. Kenar mahalledekilerin evlerini yok parasına alarak arsalarına konmak isteyen bir müteahhit, onun öğrenci kızı ve mahalleye yeni gelen bir otobüs şoförü üçgeninde ilerleyen hikâyenin asıl kahramanı mahalleli yani halk. Filmi güzel kılan da bu. Ertem Göreç, İstanbul’u da yerleştirmiş filme ve onu da bir kahraman olarak hikâyeye katmış. Özetlersem, İstanbul’da evlerini alan sermayeye karşı direnen mahallelinin hikâyesi, “Otobüs Yolcuları”.
Her şey bir yana, “sinemaya yeni girmiş, birkaç filmde ikinci, üçüncü ad olarak görünen 16 yaşlarındaki bir kız” olan Türkan Şoray, bu filmle “sultan”lığa ilk adımını atmış. Vedat Türkali, anlatmaya devam etsin: “Çalışmalarımızda düşündüğümüz kızla oğlan, o günün en gözde iki yıldızı Belgin Doruk’la Ayhan Işık’tı. Tam filme başlayacağımız sıra, yeni evlilik yapan Belgin Doruk, filmlerde öpüşmeyeceği biçiminde kesin bir kural getirdi. ‘Otobüs Yolcuları’nda vazgeçemeyeceğimiz bir öpüşme sahnesi vardı.” Sonrasında pek çok isimle görüşülmüş: Tijen Par, Pervin Per, Leyla Sayar derken filmin çekimi gecikmiş. Türkali, o dönemde, “otobüsün lastiği patladı” şeklinde haberler yapıldığını, bunun morallerini bozduğunu anlatıyor ama başrol oyuncusu arayışını da tam gaz sürdürüyorlar. Nihayet bir vesileyle Türkan Şoray’a ulaşılıyor, yaşı tutmadığı için annesiyle sözleşme imzalanıyor ve çekimler başlıyor.
Vedat Türkali, Göreç’le hızlı başlayan dostluk ilişkisinin zaman zaman tavsadığını, “güle oynaya” gitmediğini, aralarında “sinema anlayışından politik yaklaşımlara” pek çok tartışma yaşandığını söylüyor ama bu, ilişkiyi etkilememiş. Film bitmiş, sansürden geçmiş, gösterime girmiş ve büyük bir gişe başarısı elde etmiş. “Karanlıkta Uyananlar”, biraz da bundan cesaretle çekilmiş. Sonrası, devreye giren sansür hikâyeleri, yasaklamalar, yok saymalar ve daha nicesi ama “Otobüs Yolcuları”ndan uzaklaşmayayım, bunları başka bir yazıya saklayayım.
Yukarıda Vedat Türkali’nin “vazgeçemeyeceğimiz” dediği öpüşme sahnesi, filmin ortalarında karşımıza çıkıyor. Sonrasında, yazının başında sözünü ettiğim tok sesin yani Ruhi Su’nun söylediği türkülerden biri duyuluyor: “Şoförün altında beylik otobüs / Yanında bir okur yazar güzel kız / Hepimizin derdi yuva derdidir / Kimseler kalmasın yurtsuz yuvasız…” Senaryoda, 59. Sahnede, “Âşık sazını alıp şoför türküsünü söylemeye başlar.” Cümlesinin yazılı olduğu yer burası. Belli ki türkünün sözlerini Ruhi Su yazmış, söylemiş. İşçilerden biri, türküyü duyunca “Başına bela açacak Âşık, Mahmut Bey duyarsa kızına türkü yaktığını,” diyor, diğeri ona şu cümleyle karşılık veriyor: “Sevdalıları gördü mü dayanamaz, hak âşığı…” Bir diğer işçi, şu cümleyle sohbete katılıyor: “Halim Ağa’dan para alamıyoruz, bari türküyü dinleyelim. Memleket geliyor adamın aklına.” Bir sonraki sahne, şöyle: “Kemal’le Nevin kendilerinden geçmiş öpüşmektedirler. Saz ve türkü sesi uzaktan duyulmaktadır. Biraz sonra uyanır gibi ayrılırlar. Nevin, Kemal’e bakarak gülümser…” Sahnenin devamında Türkan Şoray’ın canlandırdığı Nevin, Ayhan Işık’ın canlandırdığı Kemal’e dönerek şöyle der: “Türkümüz de çıktı köylü kızları gibi. Kaçırsana beni.”
Filmin sonraki sahnesinde türküyü çocukların söylediğini, bir oyuna dönüştürdüklerini görürüz. Filmde Suphi Kaner’in canlandırdığı Veli ve Suna Pekuysal’ın canlandırdığı Necile, çocukların söylediği türküyü tamamlar: “Kız güzel olmalı, aklı ermeli / Oğlan dersen güzel bir iş görmeli…”
Ruhi Su’nun sesinden bize ulaşan bu türkü sonrasında hiçbir yerde kullanılmadı, filmin ses bandında kaldı. “Otobüs Yolcuları”nın kazandırdığı kayıp hazinelerden biri. Buraya, yazıyla alakası olmayan bir hayalimi ekleyeyim: Keşke Ruhi Su’nun kimi filmlerde kalan türküleri toplansa, bir albüm yapılsa. Uzun sürecek bir didikleme sonucunda kimilerine ulaşılabilir. Kim bilir, belki bir gün olur?
Konuyu dağıtmayayım… Vedat Türkali, “Eski Filmler”e yazdığı 20 Mart 1984 tarihli önsözün bir yerinde şunları söylüyor: “Ertem Göreç sinemamızda yok bugün. Almanya’da bir tenis kulübünde çalıştığını duydum. Sinemanın büyük kaybıdır. On beş yıl var belki de, karşılaşmadık. Birlikte çalıştığımız günler, sinemadaki en güzel, en değerli anılarımla dolu. Yaşamımın zor bir döneminde, çeşitli engeller konmuş bir yaratıcılık alanına ilk adımımı attığım günlerde, hiçbir kışkırtmayı umursamadan yanımda yer alan, beni yalnız bırakmayan, birlikte acı tatlı uğraş verdiğimiz ’59-’65 yıllarının o tertemiz genç sinema emekçisine, yiğit yönetmen Ertem Göreç’e yüreğimin en sıcak yanıyla sevgi, saygı, özlem duyarak adıyorum bu kitabı.”
Önce Vedat Türkali gitti, şimdi Ertem Göreç. Ruhi Su, çok yıllar önce, 12 Eylül cuntasının kurbanı oldu. Ayhan Işık, en popüler olduğu dönemde ansızın aramızdan ayrıldı. Bugün, “Otobüs Yolcuları”nı, bir kere de onların anısına izlemenin tam zamanı. İzlerken Ruhi Su’nun sazından ve sesinden bize ulaşan türküye eşlik etmeyi unutmayın: “Hepimizin derdi yuva derdidir / Kimseler kalmasın yurtsuz yuvasız…”