Suriye üniter yapısına çok önem atfeder ama bölgelerin özgün
taraflarına merkezin yaklaşımı isyan sürecinde kendini çok belli
etti.
17 Ağustos’tan beri Süveyde’de 2011’deki sayfanın yeniden açılıp
açılmayacağına dair cadı kazanları kaynatılıyor. Bahis açılsa
Beşşar el Esad yönetiminin kaderine dair binbir senaryo desteleri
sıralanır. Pahalılık, yokluk, yolsuzluk, kanunsuzluk ve kötü
yönetime karşı öfkeli sloganlarla başlayan gösteriler Esad’a “git”
diyen siyasal taleplere evrildi. Rejimin yıkılması yönünde slogan
ve afişler dikkat çekti. Kamu binalarından indirilen Esad
posterleri “yeni bir 2011 senaryosu mu” sorusunu sordurttu.
Süveyde “ödenmiş” muhalif güçlerin üzerine serpilmiş ölü toprağını
da attı. Türkiye’nin gündemine takılmış Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı
ve Barış Pınarı bölgelerindeki muhaliflerin yanı sıra Nusra’nın
devamı olan Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) elindeki İdlib’deki güçler
Süveyde’yi selamlıyor. “Devrim treni” yeniden harekete
geçmişçesine!
Gariplik diz boyu. Bir Dürzî heyeti daha önce kendileri için cellat
kesilmiş HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani’yi ziyaret edip
‘dayanışma görüntüsü’ veriyor. Colani’nin inandığı din, Dürzîleri
‘mürted’ sayıyor. İbn-i Teymiyye’nin fetvalarına binaen Dürzîler
için “Katli vaciptir” diyenler Dürzî öfkesini sahipleniyor! Bazı
muhalifler Dera’dan Süveyde’ye girip yeşil-beyaz-siyah şeritli
bayrağı gösterme fırsatını kaçırmıyor. Londra merkezli Suriye İnsan
Hakları Gözlemevi (SOHR) 8 Eylül’deki son Cuma gösterisini
“Barışçıl halk hareketinin başlangıcından bu yana en büyük gösteri”
olarak sundu. Bu gösteriler Amerikan Kongre üyelerinin kafalarına
taş düşmüşçesine Türkiye’nin kontrolündeki muhalifleri ziyaret
etmesine de denk gelince “devrim” ateşinin sönmediğine dair
görüntüler hâlâ para ediyor olabilir. Deralı grup gösterilerin
ulusal olduğunu ve tüm muhalefeti kapsadığını göstermek için
Süveyde’ye gittiklerini anlatıyor. Bu düştüğü yerden kalkacak bir
dal aramaya benziyor.
***
Süveyde’nin aktörleri Dürzîler. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 3’ünü
oluşturan Dürzîler Süveyde’de yüzde 90 oranında çoğunlukta. Geri
kalanların yüzde 7’si Hıristiyan, yüzde 3’ü Sünni. Cebel el Dürzî
(Dürzî Dağı) ya da Cebel el Arab (Arap Dağı) olarak da anılan Horan
bölgesi, 2011’de yönetime karşı isyan patlak verdiğinde üçüncü yolu
tutturmuştu. Sistemde reform isteseler de Özgür Suriye Ordusu’nu
(ÖSO) bölgeye sokmadılar. Ama Kürtler gibi kontrolü ele alıp
özerklik yoluna da girmediler. Halbuki Fransızların 1922’de ilan
ettiği 5 devletten biri olan Dürzî Süveyde Devleti’ni kışkırtıcı
bir şekilde hatırlatanlar da az değildi.
İhvan ve türevlerinin iktidar olduğu bir gelecekte nasiplerine
kılıç altında bir kader düşeceğini biliyorlardı. Ürdün’den beslenen
güney cephesinin diğer kanadı Dera, isyanın ilk evresinde
simgeleşirken Süveyde temkinliydi. Çok geçmeden İslamcılar
kendilerini neyin beklediğini gösterdi. Suriye cehennem yerine
dönerken Şam taraflarında yaşayan Dürzîleri ve Sünnileri güvenli
bölge olarak kendine çekti. Fiili nüfusu daha da arttı.
Fransızlara karşı direnişe öncülük eden Sultan Paşa el Atraş’ın
büyük bir siyasal mirası var. Öteden beri devletin birliğinden yana
durdular. Ama ‘kerame’ (izzet, onur) kavramını siyasal söylemin
orta yerinde tutmaya devam ettiler. Bu tarihsel hafızanın
hatırlatmalarına ilaveten Şam açısından Dürzîlerin İslamcıların
başını çektiği isyana katılmayacaklarına dair öngörü Süveyde’ye
farklı davranmayı emrediyordu. Süveyde’de yer yer şiddete
başvurulsa da güvenlik birimlerinin eli ağır değildi. Güney
cephesinden Şam’ı tehdit eden girişimleri önlemek için Süveyde’ye
özen göstermek bir zorunluluktu. Daha geniş bir çerçevede
Lübnan’daki iç dengeler ve işgal altındaki Golan Tepeleri’ndeki
Dürzî faktörü önemliydi. Öngörü doğru çıktı; Dürzî yerleşimleri hem
Şam kırsalı hem Golan hem de Ürdün güzergahında Suriye ordusuna
güvenli hareket imkânı sağladı. Yönetime sadık Dürzî yerleşimleri,
muhalif güçlerin Şam kırsalındaki Doğu Ğuta ve Batı Ğuta arasındaki
geçişlerini ya da Dera ve Kalamun cephelerini birleştirmelerini
önledi.
Nusra Cephesi, Dürzî köylerini hedef alıp Cemal İzzeddin gibi önde
gelen isimleri öldürünce Meşayıh el Akl’ın (ruhani liderler)
rızasıyla sistemin milis yapılanması Ulusal Savunma Güçleri’ne
binlerce asker verildi. Bölgenin Nusra’nın eline geçmesini önleyen
bu milisler yönetimin işini çok kolaylaştırdı. Beri tarafta Dürzî
tutumunun istisnaları da vardı. 2012’de ordudan ayrılan Haldun
Zeyneddin, Sultan Paşa el Atraş’ın adını taşıyan bir tugay kurup
Dera’da isyancılara katıldı. Cebel el Dürzî’de ordu mevzilerine
birkaç saldırı düzenlese de taban tutturamadı. Yani Atraş’ın
torunları muhalefeti domine eden İslamcılara prim vermedi.
Zeyneddin’e katılanlar da bir yıl sonra Nusra’nın hışmına uğrayıp
çareyi Ürdün’e kaçmakta buldu. Nusra için Sünni İslam’ı kabul
etmezlerse Dürzîlerin katli vacipti. Dürzî köylüler “ya mezhep ya
ölüm seçeneği” ile baş başa kaldı. Nusra, İdlib’de de Dürzîleri
katletti.
Bir süre sonra İran’ın etkisinin artmasına paralel olarak Ürdün
üzerinden Dürzîlere el atıldığı, Körfez finansmanının burada da
devreye girdiği öne sürüldü. Bir taraftan da Suriye ordusunun bölge
dışındaki cepheler için asker toplaması rahatsızlık yaratıyordu.
Böylesi bir ortamda Dürzî milislerine öncülük edenlerden Şeyh Vahid
el Balus 2014’te Rical el Kerame’yi (Onurlu Adamlar) kurdu.
Dürzîlerin başka cephelere sürülmesi, bölgenin ihmal edilmesi, kötü
yönetim ve yolsuzluk karşısında artan huzursuzluktan yararlanarak
kendisine bir ordu kurmaya çalışıyordu. Suriye ordusuna asker
vermek yerine merkezin ağır silahlarıyla Cebel el Arab ordusunu
kurmak istiyordu. Rical el Kerame merkezin çizdiği çizgiden sapsa
da ÖSO’ya katılmayı reddedip Suriye bayrağını kullanmaya devam
etti.
Bazı kaynaklara göre Şeyh Vahid, yönetimle yollarını ayırdığı
sinyalini verir vermez Ürdün bağlantılı Körfez fonu devreye girdi.
İsrail’deki Dürzîler üzerinden de para geldi. Beri tarafta Şeyh el
Akl olarak öne çıkan Şeyh Hikmet el Hicrî, Şeyh Yusuf el Cerbua ve
Şeyh Hamud el Hinnavi yönetim yanlısı Dir el Vatan’ın (Vatan
Kalkanı) oluşumuna destek vererek Kerame’nin önünü kesti. Rical el
Kerame’nin Haziran 2015’te Süveyde’nin batısındaki El Seala
Havaalanı’nı ele geçirmek için harekete geçen Nusra’nın önünden
çekildiği öne sürüldü. Bu suçlama üzerlerinin çizilmesine yetti.
Henüz Rusya’nın Suriye’nin imdadına yetişmesine üç ay vardı.
Muhtemelen Şeyh Vahid, Şam’ın düşmek üzere olduğunu farz edip Ürdün
sınırına yaslanmış bir Dürzî özerkliği fikrine kapıldı. Ve 4 Eylül
2015’te bombalı saldırıyla öldürüldü.
Suikast Dürzî coğrafyasını sarstı. Ruhani liderler cenazeye katılıp
suikastın çatışmaya yol açmaması için etkilerini kullandı.
Süveyde’nin tamamen devrim saflarına geçtiğine dair muhalif
çevrelerden propagandalar köpürtüldü ama gerçekte durum kontrol
altındaydı.
Rical el Kerame’nin liderliğini Yahya el Haccar üstlenirken Şeyh
Vahid’in oğulları Şeyh Leys ve Fahd yeni komutanla anlaşamayıp Şeyh
Kerame Güçleri’ni kurdu. Yeni hareket de birkaç kez hükümete bağlı
güçlerle çatışmaya girdi. Çatışmalar yönetime karşı silahlı bir
başkaldırı noktasına varmadı. Doğrudan orduyu ya da devletin
temellerini hedef almadıklarını söylüyorlardı. Oğulların direnci de
Dürzîler arasındaki temkinli yaklaşımı değiştiremedi. Kerame
Güçleri özellikle Suriye’nin ulusal savunmada İran, Hizbullah ve
Rusya’ya bağımlı hale gelmesini eleştiriyordu. Temmuz 2022’de
Suriye istihbaratıyla bağlantılı Raci Falhut’a bağlı yerel
milislerle çatıştılar. Bu milisler uyuşturucu kaçakçılığı,
fidyecilik, tecavüz ve cinayetle suçlanıyordu. Öldürdükleri altı
milisin cesedini Mişnaga kavşağına bıraktılar. Şeyh Leys “Raci
Falhut çetesinin yok edilmesi İran'ın Süveyde’deki Şii yayılmasını
yok etmekle eşdeğerdir" diye meydan okudu.
***
Dürzî siyasal profili o kadar tek düze ve basit değil. Süveyde’nin
sisteme bağlı tarafları hâlâ güçlü. Bu halkın huzursuz ve öfkeli
olmadığı anlamına gelmiyor. Ağır bedeller ödendi ve herkes çıkmaz
sokakta. Şimdi gösterilerde Kerame güçlerinin rolü merak ediliyor.
Şeyh Leys göstericilere saldırı olması halinde buna yanıt
vereceklerini açıkladı. Fakat saldırı olmadı.
Burada Dürzî ruhani liderlerin istikameti çok önemli. Ağustosta
gösteriler patlak verdiğinde Meşayıh el Akl’ın tutumunda biraz daha
göstericilerden yana kayma görüldü. Dar el Taifi’nin Şeyh Cerbua ve
Şeyh Hinnavi’nin imzasıyla yayınladığı bildiride krizi
yönetebilecek, durumu iyileştirebilecek, çözüm üretebilecek yeni
bir hükümetin kurulması çağrısı yer aldı. Ekonomik kararların
iptali, yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve yolsuzlukla mücadele
istendi. Bu bildiri sokaktaki “Esad gitsin” ya da “rejim yıkılsın”
sloganlarını karşılamıyor.
Şeyh Hikmet el Hicrî de Kanavat’ta göstericileri kabul ettiğinde,
“Devletin başındakileri hâlâ ulusal bir yönetim olarak görüyoruz.
Önümüzdeki günlerde onlardan ne göreceğimizi bekleyeceğiz.
Meydanlarda size ihtiyacımız var" dedi. Başka bir açıklamasında
baskılara karşı iyi bir yaşam için ayaklanan Cebel el Arab'taki
kardeşlerini selamladığını söyledi. Dürzîlerin vatanın birliğini
koruma çabalarını ve Arap kimliğine bağlılığını övdü.
Şeyhler mesajlarında çok dikkatli. Halka yabancılaşmadan öfkeye
ortak olurken insanların ne özerklik ne de ayrılık istedikleri
vurgusu yapıyorlar. Bu tutum da Şam için değerli olmalı!
Muhaliflerin yayınlarına bakılırsa Süveyde yıkılıyor. Fakat karşı
taraf daha sakin bir fotoğraf veriyor. El Ahbar gazetesinden Lama
Ali, 2011’i çağrıştıran görüntülere karşın gösterilerin barışçıl
karakterinin korunması yönünde bir hassasiyetin tekrar öne
çıktığını aktarırken Şeyh el Akl’ın tutumundaki nüanslara dikkat
çekiyor. Şeyh Hikmet’in talep çıtasını yükseltip gösterilerin
istenmeyen bir yola kayması durumunda olacaklardan devlet
kurumlarını sorumlu tuttuğunu; Şeyh Yusuf’un daha ılımlı bir duruş
sergilediğini; Şeyh Cerbua’nın ise devletin örtüsünden çıkmayı
reddettiğini belirtiyor. Aralarındaki farklılıklara rağmen her üç
şeyhin de ayrılıkçı gündemi kesinlikle reddettiğini vurguluyor.
***
Dürzî toplumunun diğer yakası Lübnan’ın Şuf bölgesinde. Onlar da
dikkatle izliyor. Öteden beri Suriye konusunda ikiye bölünmüş
durumdalar. Lübnan’daki ruhani lider Şeyh Sami Ebi el Muna meşru
haklar için gösteri yapan Süveyde halkının yanında oldukları
mesajını verdi. Babası Muallim Kemal Beg öldürüldüğünden beri
Suriye karşıtı bir çizgide duran Velid Canbolat’ın gönlü 2011’de
Dürzîlerin Esad’a karşı isyana katılmasından yanaydı. İlerici
Sosyalist Partisi’nin lideri olarak 2015’te Şeyh Vahid’i ‘şehit’
olarak anıp ölümünden Şam’ı sorumlu tutmuştu. Canbolat’ın tutumunda
bir değişiklik beklenemez. Independent Arabia'ya konuşan kaynaklara
bakılırsa sözlü dayanışmaya rağmen Lübnanlı Dürzîlerin Süveyde’ye
desteği öteden beri maddi desteğe dönüşmedi.
Dürzî Demokrasi Partisi lideri Talal Arslan ise işgal altındaki
Filistin topraklarındaki Dürzîlerin birliğini (1948 Komitesi)
temsil eden Şeyh Ali el Muaadi’yi kabulünde Süveyde’ye şöyle
seslendi:
“Kaosa dikkat edin. Kötü niyetli hainlerin mevcut şartlardan
yararlanarak bizi şüpheli siyasi projelere sürüklemelerine izin
vermeyin!” Arslan, Sultan Paşa el Atraş'ın 1921’de “Din Allah'ın,
vatan herkesin” diyerek Suriye’nin bölünmesini reddeden çıkışını
hatırlattı. Arslan’ın Suriye yönetimiyle arası iyi. Lübnan'daki
Arap Birlik Partisi’nin lideri Viyam Vahab da Süveyde halkından
şeyhlerin sesine kulak vererek gösterilerin istismar edilmesi
girişimlerine karşı uyanık olmalarını istedi.
***
2020’de yaşam koşullarının kötüleşmesi üzerine Süveyde’de benzer
gösteriler patlak vermişti. Bu sefer fazla gündem oldular. Suriyeli
muhalif çevreler gösterilerin boyutuna bakıp “Dürzîlerin rejimin
kanatları altından çıktığı” yorumlarını yapıyor.
Direniş eksenindeki yayın organları ise Esad yönetiminin dikkatli
davrandığına, Dürzî kanaat önderleriyle temasların eksik olmadığına
ve şiddete başvurulmadığına dikkat çekiyor. El Ahbar muhabiri Alaa
Halebi sunulan çalkantılı fotoğrafın aksine vilayette durumun
sakinleştiğini, Baas binasının hâlâ kapalı olduğunu ama kamu
hizmetleri, ticaret ve günlük yaşamın normal seyrine döndüğünü
yazıyor. 17 Ağustos’tan beri devletin olaylara özel bir tepki
vermediğini belirtirken yetkililerin kentin ileri gelenleri ile
görüşmeler yapıp Ürdün’le bir sınır kapısının açılması dahil
hizmetler ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine dair talepleri
dinlediğini not ediyor. Ayrıca Fırat’ın doğusundaki gibi özerk bir
yapılanmayı gündeme getirenler olsa da göstericilerin bunu
reddettiğini belirtiyor. Suriye destekçileri arasında daha
suçlayıcı yorumlar da var. El Ahbar yazarı Firas el Şufi 9 Eylül
2023’deki yazısında diğer vilayetlerdeki gibi Süveyde halkının
yolsuzluk, güvensizlik, çeteler, kaçakçılık, tekelcilik ve
karaborsadan şikayetçi olduğunu ve öfkeye kapıldığını vurguluyor.
Sonra “Bütün bunlar, devleti zayıflatan ve kaos yaratan Suriye
savaşı ile devletin nefes almasını engelleyen Amerikan-Batı-Arap
ablukasından kaynaklanıyor” diyor. Ürdün’ün Captagon kaçakçılığını
durdurma, sınırları kontrol etme ve İran unsurlarını güneyden
uzaklaştırma konusunda işbirliği yapmadığı bahanesiyle ülkeyi bölme
projesine Dürzîleri dahil etmeye çalıştığını öne sürüp ekliyor:
“Şam'ın düşmanları Arap Birliği'ne döndükten sonra istikrara
kavuşmasını engellemeye çalışıyor.”
***
Bir de Şam'da yaşayan Suriyeli meslektaşım Sarkis Kassarigan’ın
benimle paylaştığı izlenimlere bakalım. Kassargian “Yaşananlara
Dürzî isyanı demek doğru değil. Çünkü, topyekün bir ayaklanma yok.
Dürzîlerin 2011’den beri bölündüğü doğru. Ama yönetimi destekleyen
çoğunluk göz ardı ediliyor. Görüntüde hep muhalifler var. Şam’da
ilan edilmeyen ama çok hissedilen bir müdahale etmeme kararı söz
konusu ve bu sayede gösteriler tekrarlanıyor. Başka bir yerde olsa
kesinlikle müdahale olur” diyor. Gösterilerin büyüklüğü konusunda
ise şunu söylüyor: “Sayıları az. Öyle büyük bir ayaklanma
görülmüyor. Cuma günleri sayıları bine ulaşıyor ama hafta içinde
100-150 kişiyi geçmiyor. Süveyde için çok küçük bir sayı. Tüm
Suriye’de ekonomi yönetimine dair büyük bir öfke var. Süveyde’nin
talepleri tüm vilayetler için geçerli. Fakat siyasi talepler öne
çıkınca gösterilerdeki kalabalık azaldı. İnsanlar ayaklanmadan
başka siyasi aktörlerin özellikle siyasal İslamcıların güç
kazanmasını istemiyor. Bir de artık herkes yoğurdu üfleyerek yiyor.
İnsanların korkusu var. Hatta kendi içlerinde de bölünmüş
görünüyorlar. Mesela biri SDG’ye sempati gösterirken bir diğeri
karşı çıkıyor. Biri İdlib’e selam gönderirken diğeri İdlib’dekileri
rejimle aynı kefeye koyuyor. Gösteriler lidersiz ve belirsizlik
hakim.”
Kassargian Kerame Güçleri’nin rolüne ilişkin de “O kadar etkili bir
hareket değil. Bazı söylemlerle popülizm yapıp taraftar
toplayabilirler ama bunlar geçici olur. Geniş bir destek yok.
Dışardan girişimler de olabilir elbette. Fakat Süveyde Suriye
siyasetini tayin eden bir faktör değil. Ürdün ya da Golan
bağlantısıyla Süveyde’yi alevlendirip Şam üzerinde baskı kurma
ihtimali zayıf. Süveyde’nin Suriye tarihindeki son etkisi
1925’teydi.”
Özetlersek; Dürzîlerin siyasal çizgilerine bakıldığında Suriye’yi
vatan olarak yücelten, bölünmeyi reddeden, “muhalif” ya da “rejime
sadık” değil “Arap kimliği ve halkının milliyetçileri, onur ve
dinin savunucuları” olarak anılmayı tercih eden bir kodlama
görülüyor. Dürzîler arasında İsrail’i tanımama ve kadim toprakları
Filistin olarak anma hassasiyeti devam ediyor. Bu Kerame harekete
için de geçerli. İsrail’deki Dürzîlerden yardım gelse de bu
hassasiyet İsrail’le doğrudan ilişkiyi dışlıyor. Dürzîlerin
milliyetçi çizgisi ve Atraş’ın ruhuna bağlılık “Dürzî
ayrılıkçılığı” gibi bir çizgiye izin vermiyor.