Annaharar gazetesi yazarı Sarkis Kassargian, Suriye
Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Şam-Ankara ilişkisine ve muhtemel bir
“başkanlar” buluşmasına dair söylediklerini madde madde aktardı.
Dün çeşitli kaynaklardan toparlayabildiklerimizle uyum içindeki bu
bilgilere dayanarak Esad’ın tutumu hakkında artık daha kesin
konuşabiliyoruz. Ve diyebiliyoruz ki: Yakın zamanda görüşmeleri
zor, görüşseler de bundan sonuç çıkması mucize olur.
Suriye’de, ordu ve resmî hükümetin denetimi altındaki bölgelerde
yapılan parlamento seçimlerinde oy kullandıktan sonra gazetecilerin
karşısına geçen Esad’a, en çok, Türkiye ile ilişkilerdeki güncel
gelişmeler ve Erdoğan ile biraraya gelip gelmeyeceği soruldu, Esad
da meramını açıkça ortaya koyan, açık ve net cevaplar verdi. Bunlar
şu ana kadar genel olarak aktarıldı, ama ilgili okuru
televizyonlardaki ve kimi iktidar propaganda bültenlerindeki
sallama ve atıp tutmalara karşı ufaktan aşılama maksadıyla ve kolay
başvurulabilir kaynak olsun diye daha geniş aktaracak ve
değerlendirmelerimi de katacağım.
Öncelikle, Beşar Esad’ın, Erdoğan ile bizzat görüşmeye
temaslarda özel bir aşama anlamı yüklediği
anlaşılıyor. Suriye devlet başkanı, biraraya gelişin, temel
meselelerde anlaşma yolunda belirleyici bir adımı
izlemesi gerektiğini düşünüyor. Yoksa, iki
devletin temasının zaten sürdüğünü, arada arabulucuların
çalıştığını, “güvenlik düzeyinde” bir görüşmenin
ayarlandığını belirtiyor. Şu andakinden daha üst düzeyde temas
olursa bunu gizlemeyip açıklayacaklarını da ekliyor.
Bu aleniyet resti boşuna değil. Sözkonusu temel meseleleri Esad,
uluslararası hukukun ve Suriye’nin hükümranlık haklarının
gereği olarak tanımlıyor, “normalleşme”
kavramının kullanılmasına bile itiraz ediyor, “anormal olan her
şey” ortadan kaldırıldığında mesele kalmayacağını demeye
getiriyor. “Anormal”den kastını da “işgal, terör,
devlet egemenliğine ve uluslararası hukuka saygısızlık” diye
tarif ediyor. Bunlardan kastı, (1) Ankara’nın Suriye
topraklarındaki -kaymakamıyla, okuluyla, postanesiyle…-
askerî-idarî varlığı, (2) Suriye’nin bir kısmında (İdlib) devlet
dışı güçlerin (Heyet Tahrir el-Şam) otoriteyi ellerinde tutmasını
TSK korumasıyla mümkün kılması ve (3) komşusunun topraklarında
organize silahlı güçler (Suriye Millî Ordusu) beslemesi!
Esad açıkça “normalleşme”den anlaşılması gereken şeyin
“savaş öncesi koşullarına dönüş” olduğunu vurguluyor, öyle
bir durumda “sınırların korunmasının Suriye ile Türkiye
arasındaki doğal ilişkiden ibaret” olacağını belirtiyor.
Beşar Esad hernekadar “şartlar ve talepler koymuyoruz”
dese de, hem “TSK’nın Suriye topraklarından çekilmesi”ni
açıkça telaffuz ediyor hem de “uluslararası hukukta açıkça
ifade edilen gerekliliklerden bahsediyoruz” diyor.
Peki Rusya’nın, İran’ın Erdoğan-Esad görüşmesi ayarlama
konusunda girişimi var mı? Esad “var” diyor, ama şu kayıtla:
“Arabulucu devletlerden temel gereksinimleri karşılama
konusunda bize herhangi bir garanti verilmedi.” Yani kimse
Esad’a, “Tamam, Türkiye çekilme garantisi verecek,” dememiş.
Esad’ın tutumunda ilk ağızda dikkate alınması gereken önemli iki
nüans var. İlki, Ankara’nın Suriye topraklarından çekilmesi ve
muhalif silahlı gruplarla ilişkisini kesmesi taleplerini
“uluslararası hukukun gerekleri” olarak ortaya sürmesi
-ki, bunun aksini iddia ederek herhangi bir görüşmeye nasıl
başlanacağını hayal etmek zor. O zaman Ankara açısından esas zorluk
kaynağı olan çetrefil vaziyet pazarlık dışı kalır, Ankara’ya
kıpırdayacak yer kalmaz. İkincisi de, Erdoğan’la biraraya gelişin
kendisini başarı-başarısızlık olarak değerlendirilebilecek aşama
sayması. İlkine yönelik olarak Esad, “Prensipleri ve
gereklilikleri vurguladığımızda bu, katılıktan veya
tereddütten değil, sürecin başarısına
yönelik kaygılarımızdan kaynaklanıyor,” diyor.
İkincisine ilişkin olaraksa, “Erdoğan'la görüşmenin
başarısızlıkla sonuçlanması kötü olur,” diye
vurguluyor. Kendi açısından haklı, çünkü kurulacak masa
“anlaşamadık” diye dağılırsa topraklarındaki yabancı silahlı gücü
çatışarak çıkarmak dışında seçeneği kalmayacak.
Beşar Esad son olarak, bizde niyeyse pek üzerinde durulmayan bir
eksikliğe işaret ediyor: “Şu ana kadar Erdoğan'dan
görüşmenin hedefinin ne olduğuna dair herhangi bir söz
duymadık.” Gerçekten de böyle değil mi? Niye böyle olduğuna
dair bizim elbette tahminimiz, hattâ tesbitimiz var -ve galiba
artık bunu yüksek sesle dile getirmenin zamanı: Suriye ile en üst
düzeyde, “başkanlar” düzeyinde temastan Ankara’nın hele
kısa vadede, somut beklentisi olmayacaktır. Zaten görünür
vadede sınır ötesindeki askerî-idarî varlık ve Suriye’de muhalif
silahlı güçlere sağlanan bilumum destek hususlarında geri
çekilmenin kolay kolay sözkonusu olamayacağını konuyla az buçuk
ilgili herkes kestirebilir. Hattâ görüşme masasında ele alınacak
konuların, Türkiye’nin desteği olmaksızın, değil konumlarını
koruma, sağ kalma ihtimalleri bile şüpheli on binlerce savaşçı,
bunların aileleri, çoluk çocuk Suriye topraklarına yerleşmiş
örgütlü göçmen cihatçılar vs.’den Türkiye’deki sığınmacılara
gelmesi için bile aylar geçecektir. Mevcut iktidar, Ankara’nın
uluslararası sorunlardaki gelenekselleşmiş sündürme politikasına
ilaveten, iç siyasette en önemli başlıklardan biri haline gelen ve
kendisine puan kaybettiren sığınmacılar konusunda adım atıyor
görünmek için, “tamam, oturduk, hallediyoruz, sıkıntı yok” havası
yaratabilmek için bu en üst düzey görüşmeyi sahnelemek istiyor.
Somut sonuç ve değişim, gerçek hedef değil. Ve öyle görünüyor ki,
bu “karşıdan” da belli oluyor.
Esad’ın “şart koşmuyoruz ama…” diyerek öne sürdüğü
şart, yani Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesi ve
“teröre desteği” kesmesi hangi olağanüstü zorluklarla
yüklü, nasıl yolu tıkalı bir süreç, bunun ayrıntılarını ayrıca
konuşalım. Fakat şu andan idrak etmemiz gereken gerçek şu ki,
muhtemel bir zirvede Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar konusuna
çözüm bulunması ihtimali sözkonusu değil. Hattâ, tartışmanın
buraya kadar uzanabilmesi bile pek mümkün
görünmüyor. “Ayrıca konuşalım” dediğim başlığın altını kabaca
doldurmaya başladığımızda, Ankara’nın komşu ülke topraklarında
kalkıştığı işin boyutları ve yarattığı dallı budaklı sorunlar iyice
anlaşılacak, hele iş kötü ihtimalleri sıralamaya geldiğinde belki
bugünkü durum bile mumla aranacaktır.