Nihayet Altılı Masa isminden kurtulan Millet İttifakı on birinci
toplantısını gerçekleştiriyor. Yarının Türkiye’si İçin Ortak
Politikalar Mutabakat Metni Tanıtım Toplantısına her kesimden çok
sayıda davetli katılacak. Ülke gündeminde geniş yer tutması
beklenen toplantıya ilgi büyük. Öyle büyük ki iktidar bu ilgiyi
perdeleme ihtiyacı duymuş gibi görünüyor. Yıllardır ülke gündeminde
önemli bir yere sahip EYT, emeklilikte yaşa takılma meselesi
nedeniyle yaşanan hak kayıplarını giderme konusuna yirmi yıldır
mesafeli duran iktidar seçim yatırımları çerçevesinde aylardır bir
düzenleme arayışında. Geciken, uzlaşılamayan ve yine yeniden bir
yaş bariyeri içerdiği gerekçesiyle eleştirilip bir türlü
açıklanamayan düzenleme için 30 Ocak tarihi seçildi. Hem de Meclis
Başkanlığına sunulması için saat 11;00 seçilmiş. Söz konusu zaman
ayarı gülümseten, çocukça itiş kakış görünümü veren siyasi
hamlelerden. 2019 yerel seçimleri öncesinde başlayıp sonrasında
keskinleşerek, yaygınlaşarak yerleşen iktidar taktiklerinden
birisi. Kuşkusuz gündemi ele geçirme oyunu, artık büyücek bir ana
muhalefet halini almış olan Millet İttifakı açısından pek o kadar
etkili olamaz. Muhalefeti bölmek temel hedefi doğrultusunda,
muhalefet partilerini toplumun gözünden kaçırmak bir nevi
muhalefete ilişkin haberlere karartma demesek de filtreleme çabası,
giderek daha az anlamlı hale geliyor. Fakat sadece siyasi
partilerle sınırlı değil muhalefet. İttifakları bölme girişimleri
kitlesel muhalefeti de kapsadığı gibi aynı zamanda gündemi
parçalama adımlarıyla ilerliyor uzun süredir.
İKTİDARIN H.K.G. DAVASINI GÖLGELEME TAKTİKLERİ
Parçalanmak ve böylece toplumsal ilginin bir konuda
yoğunlaşmasını önlemek için çaba harcanan gündem konularından
birisi de 6 yaşındaki çocuğun imam nikahıyla evlendirildiği H.K.G.
cinsel istismar davası. İsmailağa cemaati liderlerinden Hiranur
Vakfı kurucu başkanı Yusuf Ziya Gümüşel ve Kadir İstekli’nin
yargılandığı H.K.G. davasının ilk duruşması da 30 Ocak gününe
alınmıştı. Duruşma tarihi, toplumsal baskı nedeniyle zorunlu olarak
öne çekilmişti. Duruşma tarihinin mayıstan ocak ayına alınışı
gündemi soğutmak, toplumsal infiali yatıştırmak amacıyla yapıldı
elbette. Ve şimdi de aynı gün aynı saatlerde EYT gibi bir başka
toplumsal sorunu gündeme almanın, ilgiyi dağıtma amacı taşıdığına
şüphe yok. Toplumsal tepkinin tek bir konuya odaklanmasını
önleyerek zaten yankı odalarında yaşayan farklı kesimlerin kendi
gündem maddelerine hapsolmasını sağlamak iktidarın son yıllarda en
sık başvurduğu siyasi taktiklerden.
14 yaşındayken bir doktorun bildirim görevini yerine
getirmesiyle başlatılan soruşturmanın üstü örtülmüştü H.K.G.’ye
yaşatılan cinsel istismarın. Sonrasında Timur Soykan ve Murat
Ağırel’in gazetecilik başarısıyla haberdar olduğumuz olayla ilgili
bilgiler derinleştikçe Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının iki
yıldır devrede olduğunu öğrenmiştik hatırlanacağı üzere. Aldığı
tehditler ve yaşadığı tehlike nedeniyle Bakanlık korumasına alınan
genç kadının şikayetinin iki yıldır uyutulmakta olduğu da böylece
anlaşıldı. Bakanlık devrede olduğu halde iki yıldır iddianamenin
bekletilmesi bu olayda iktidarın çocuk cinsel istismarı faillerini
koruduğu kanaati uyandırdı toplumda. Ki her fırsatta çocuk
istismarcılarını affetmek için girişimde bulunulduğunu bilenler
için ulaşılan bu kanaat afaki değil adeta zorunlu istikamet.
Yetişkin yaşlarda başvuruda bulunulabilen çocukluk çağı cinsel
istismar şikayetlerinin yargılama aşaması bizim yasalarımızda hiç
kolay değil. Pek çok şikayet zaman aşımı engeli nedeniyle yargılama
aşamasına gelmeden ret ediliyor. İki yıl bakanlık gözetiminde
bekletilen bir bakıma bilinçli taksir durumu yaratan, H.K.G.
şikayetinin yargı aşaması belki de zaman aşımı süresinin dolması
için bekletildi. Zaman aşımına oynandığı şüphesinin hiç uzak
ihtimal olmadığını düşündüren başka gelişmeler de mevcut.
İddianameye dayalı haberlerin ardından aile savunması yapanlar,
inkar edenler, kardeşleri konuşturanlarla bir savunma furyası da
başlamıştı.
KİTLESEL MUHALEFETİN GÖZÜ FAİLLERİ KORUYAN YARGININ
ÜZERİNDE
Evet, AKP içinden özellikle kadınlardan “nereye kadar giderse
gitsin” kararlılığı duyuldu ama diğer yandan iktidara tam bağımlı
yargı harekete geçirildi. Savcı değişikliği yaşandı bu süreçte.
Yusuf Ziya Gümüşel ve Kadir İstekli’nin tutuklanmasını sağlayan
iddianameyi yazan savcının görev yeri değiştirilince davanın
seyrinin değişme ihtimali düşüyor akıllara. Yıllar önce yargıya
intikal ettiği zaman kemik yaşı raporu için kurulan tezgahla üzeri
örtülmüş olaydan söz ediyoruz. Üstelik sonrasında iki yıl bakanlık
gözetiminde uyutulmuş. Ve şimdi özgür basın haberciliğiyle topluma
malolması sağlanmışken savcı değiştirilmesi, yeterince kuşkulu
işler. Bir de iktidarın gündem parçalama oyunları geldi üstüne.
İsmailağa cemaatini, Hiranur Vakfı’nı koruyan gizli eller mi var
sorusu düşmüyor tabii ki kimsenin aklına. Mahmut Ustaosmanoğlu
cenazesinde saf tutan onca parti lideri, politikacı, bürokrat
varken elbette böyle bir soru abes kaçar. Fakat gündem saptırma
çabalarının işe yaramayak, kitlesel muhalefetin, kadın ve çocuk
hakları savunucularının gözü bu davada olacak kuşkusuz. Açılan her
bir davanın adalete erişimle sonuçlanması her bir mağdur için
adaletin sağlanması kuşkusuz sübjektif fayda sağlar. Bu tür
davaların gündem olması ise objektif faydaya doğru yol alma imkanı
sağlar. Benzer şiddet vakalarının kökenine inerek temelden önleme
çabası yürüten bir toplumsal düzen kurulması böyle mümkün olur.
YEREL EŞİTLİK BİRİMLERİ YOK EDİLİYOR
Yazık ki günümüzde pek çok konuda olduğu gibi cinsiyete dayalı
şiddetle mücadele de tersine işletilir hale geldi. 6 yaşındaki kız
çocuğuna ve daha pek çok kız ve oğlan çocuklarına, kadınlara ve
LGBTİ+lara yönelik cinsiyete dayalı şiddet eşitsizlikten
kaynaklanır. Toplumda cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıyla eril
şiddeti önlemek mümkün. Gerçekleştikten sonra cezalandırmak değil,
yargı yoluyla tek tek her bir mağdur için adalet aramak değil asıl
şiddetle mücadele "gerçekleşmesini önlemek üzerine" olmalı...
Toplumda cinsiyet eşitliğinin sağlanması ile başlar şiddetle
mücadele. Yıllardır bilinen bu gerçek üzerine yıllar önce yapılmış
düzenlemelere sahibiz. Sahiptik demek daha yerinde olacak çünkü her
biri teker teker elimizden alınıyor. Bir yandan H.K.G. davasını
yakından sıkı sıkıya takip ederken bir yandan da yerel eşitlik
birimlerinin ortadan kaldırıldığını görüyoruz. Trabzon Valiliğince
ilgili birimlere gönderilen bir yazıyla valilik bünyesindeki
eşitlik biriminin kaldırıldığı öğrenildi. İçişleri Bakanlığı 28
Aralık 2022 tarihli yazısıyla Valiliklere gönderdiği yazıyla
eşitlik birimlerini yok etme kararı almış. Trabzon Valisi de bu
yazı doğrultusunda 2008 tarihli genelge ile kurulmuş olan eşitlik
birimini kapatıyor. Trabzon’da 26 Ocak 2023 tarihi itibariyle
sadece Büyükşehir ve Ortahisar Belediyelerinde yerel eşitlik masası
kalmış bu durumda.
CİNSİYETE DAYALI ŞİDDETLE MÜCADELE
Cinsiyete dayalı şiddetle mücadelenin esası olan cinsiyet
eşitliğinin sağlanması yönündeki düzenlemelerden birisi daha
Süleyman Soylu’nun bakanlığı döneminde yok edildi böylece. Siyasi
iradenin cinsiyete dayalı şiddetle, adlı adınca söylersek eril
şiddetle mücadeleden vazgeçtiğini, hatta bu şiddeti teşvik yolunda
ilerlediğini gösteren pek çok adım atıldı bugüne kadar. Şimdi Mülki
Amirlikler bünyesindeki eşitlik birimlerinin kaldırılmasıyla
cinsiyet temelli şiddetle mücadele mekanizmalarının son kırıntıları
da yok ediliyor. Cinsiyet temelli şiddetle mücadele mekanizmalarını
iktidar kendiliğinden kurmamıştı. Kadın hareketinin uzun yıllar
süren emek yoğun mücadelesinin eseriydi bu mekanizmalar. AKP,
iktidarının ilk on yılında hiç istemediği halde zorunluluktan
gerçekleştirdiği bu toplum yararına gelişmeleri son yıllarda
aralıksız tersine çevirme işlemine tabi tutuyor. AKP’nin, Cumhur
ittifakının iktidarı sona ermeli, erecek de ama isteksizce kurup,
kağıt üzerinde bıraktıkları mekanizmaları bile yok etmeden gitmek
istemiyorlar anlaşılan. İçişleri Bakanlığının aralık sonunda
kaldırdığı genelge çok kapsamlıydı. Şiddetle mücadeleden istihdama,
bütçeden pay almak konusunda cinsiyet eşitliğine varıncaya kadar
geniş bir düzenlemeydi. Layıkıyla uygulanmadı AKP iktidarında.
Ancak giderken kağıt üzerinde kalmasını bile istemedikleri çok
açık. Meseleye Meclis gündemindeki Anayasa değişiklik teklifi ile
taşıdığı benzer özellikler açısından da bakmak gerekir. Yeni bir
toplum düzeni inşa hamlesi olduğunu söylediğim bu değişiklik
teklifi içerini bir de eşitlik birimlerinin kapatılmasıyla bir
arada okumak gerekir. Cumhur İttifakı, hazır Hüda Par da aralarına
katılmışken, bu seçimi de kazandıkları takdirde tasarladığı
toplumsal düzeni gerçekleştirmek için kadınlar ve cinsiyet eşitliği
lehine kağıt üzerinde kalan son kırıntıları bile yok ediyor.
Demirtaş’ın kulaklarını çınlatarak bitireyim, muhalefet konuşmasa
da kazansa keşke, yoksa akıbet gün gibi ortada… Fakat bu tehlike
açıkça önümüzde dururken “aday kim olacak?” sorusuna kilitleniyor
çoğunluk. Kimliğinden çok niteliği, eşitlikçi toplum düzenine kapı
açacak kapasitesi önemli. En az seçimi kazanmak kadar önemli hem
de. Eşitlik için yüzyıl daha beklemeyeceğiz. İttifaklar seçime bu
bilinçle hazırlanmalı.