‘Eşitsizliğin olduğu yerde hepimiz yalancıyız’

Rebecca Solnit'in 'Bu Kimin Hikâyesi?' kitabı Asude Küçük çevirmenliğinde Minotor Kitap tarafından yayımlandı.

Abone ol

Rebecca Solnit, kaleme aldığı tüm metinlerde karanlığın içinden umudu, pasifliğin ortasından eylemi çekip çıkarmaya çalışan bir yazar. Popülist iktidarlara karşı kolektif eylemi savunurken yarını kurmak için geçmişin dikkatle okunması gerektiğini belirterek ve "hep beraber çok güçlüyüz" diyerek olanaklara dikkat çekiyor Solnit. Kadınların, siyahların, gençlerin ve haksızlığa uğrayanların sesini duyurmaya gayret ederken "Gelecek için verdiğimiz mücadeleye nasıl dönebiliriz?" diye soruyor.

Eylemin ve umudun savunucusu Solnit, ekolojik krize, erkek şiddetine, kadınların mücadelesine, her türlü hak ihlaline, teröre, savaşlara ve işgallere karşı sesini yükseltip metinler yazarken vicdan sahibi herkese sesleniyor: "Şeyler her zaman iyi yönde olmasa da değişir ve biz de eyleme geçerek bu değişimde rol oynayabiliriz. İşte umut da, tarih adını verdiğimiz kolektif hafıza da burada devreye girer."

Solnit’in hep vurguladığı değişim-dönüşüm, hafıza ve umut, anlatılan ve bazen de tam olarak işitilmeyen hikâyelerle ortaya çıkıyor. 'Bu Kimin Hikâyesi?' de yazarın sürekli anlattığı umudun, kolektif eylemin ve dönüşümün bir başka ifadesi; yakın geçmişten ve bugünlerden geleceğe not düştüğü bir kitap.

RİYAKÂR SİSTEMİN ELEŞTİRİSİ

Solnit, çalışmasında yakın geçmişe kadar sesini duyurmakta zorlananlara ya da çemberin dışına itilenlere odaklanıyor. Şimdinin aktivistleri geçmişin dışlanmışlarıydı; kadınlar, siyahlar, yaşamımızın merkezinde iklim değişikliğinin yer aldığını ortaya koyanlar… Yazar, bu duyarlı insanlara, kadınların ve gençlerin dünyayı değiştirme arzusuna yoğunlaşıyor. Dolayısıyla bir binanın inşasından söz ediyor: Irk, sınıf, cinsiyet, cinsellik, doğa, politika, ekoloji, bir arada cömertlikle mücadele etme, adalet ve eşitlik gibi önemli yapı malzemelerinin bulunduğu bir bina bu. Başka bir deyişle bir dönüşüm başlatan ve onu ilerletenleri karşımıza getiren Solnit, sözün ve eylemin birlikteliğini, hatta zaman zaman birinin diğerinin önüne geçtiği yeni bir dünyanın kuruluş sürecini hatırlatıyor. Bu sürecin adil bir gelecek arzusuyla şekillendirildiğini, feminist dalgayla ve iklim değişikliği vurgusuyla güçlendirildiğini; daha evvel pek tartışılmayan konuların artık açıkça konuşulduğunu hatırlatan Solnit, "Bunca insan adaletsizlik karşısında susmayıp ses çıkardıkça eski sistemin riyakârlığı iyice belirgin hâle geliyor” diyor.

Mesele tam olarak bu, sistemin yıkıcılığına karşı güçlü bir bina inşa etmek. Sonra da daha âdil bir yapı kurmak; çeperi ve merkezi birbirine yaklaştırmak veya Solnit’in ifadesiyle "her noktaya nüfuz edebilmek." Yazar, unutuşlara dikkat çekerek bugünün nasıl kurulduğunu ve yarının nasıl kurulabileceğini anımsatıyor bize: "Bugün görüyorum ki çoğu insan ırk, toplumsal cinsiyet, cinsellik, hapishaneler ve iktidar gibi konular hakkında verilen muazzam mücadeleleri unutmuş. O mücadelelerde ne büyük bir entelektüel emek harcanarak günlük dilde yerleşik önyargılarla savaşıldığını, bazılarımızı yüceltirken diğerlerine ikinci sınıf muamelesi yapan güçlere kafa tutulduğunu, geçmişi ve bugünü anlamak ve geleceğe dair yeni olasılıklar önermek için nasıl emek verildiğini unutmuş gibiyiz. (...) Unutulan başka bir şey de eski önyargılara ve ezberlenmiş yalanlara kulak asmayan yeni bir neslin yetişmesi. Hikâyenin anlatıcısını değiştirebilirsek ve anlatıcının kim olması gerektiğine biz karar verirsek kimin hikâyesinin anlatılacağını da biz belirleyeceğiz.”

Solnit, unutulan ve hatırlananları ortaya koyarken kuşak farkından bahsediyor; geçmiş ve bugün karşılaştırması yaparak umutlu olduğunu söylüyor: “Umutluyum çünkü bugün yaşadığımız dünya, erkeğin ve beyaz ırkın üstünlüğünün yeni yeni tartışmaya açıldığı, insanların çevre, cinsellik, iktidar, ortak yaşam ve keyif hakkında söz söylemeye henüz başladıkları benim doğduğum dünyadan o kadar farklı ki.”

Bu Kimin Hikâyesi?, Rebecca Solnit, Çevirmen: Asude Küçük, 224 syf., Minotor Kitap, 2023.

'CESARET BULAŞICIDIR'

Solnit, her ne kadar ABD özelinde hikâyeler anlatsa da ülkesinden yola çıkarak yeryüzünde kendisini ayrıcalıklı hissedenler ve geri plana atıldığını düşünenler arasındaki gerilime odaklanıyor. Başka bir deyişle sesi yüksek çıkanlar ve sesini duyuramayanların öyküleri bunlar; beyazlar ve siyahlar, kadınlar ve erkekler, cinsiyet kalıplarını oluşturanlar ve bu kalıplara sıkıştırılmaya çalışılanlar, ayrımcılığı yaratanlar ve ayrımcılığa uğrayanlar arasındaki ikilemler…

Solnit’in dikkat çektiği temel nokta, "Biz ve Onlar" ya da "Ben ve Başkası" ayrımı. Buradan yola çıkarak ABD başta olmak üzere ırkçılığın, erkek şiddetinin, ekonomik kıskaçların, güçlenen fanatiklerin göçmenlere ve yabancılara uyguladığı baskının, paranoyanın, homofobinin ve cinsiyetçiliğin çözümlemesini yaparken "ahlakçı öfke"yle yüzleşiyor; Occupy, MeToo ve Black Lives Matter gibi hareketlerle karşılaşıp, "Kim kendi hikâyesini anlatacak, kim susmak zorunda kalacak?" diye soruyor.

Solnit’e göre "eşitsizliğin olduğu yerde hepimiz yalancıyız." Bundan sıyrılmak için atılacak ilk adım ise olabildiğince çok kişiyle ve onların hayat hikâyesiyle karşılaşmak. Yazar, böylece kimsenin yok hükmünde olmadığının anlaşılabileceğini belirtiyor. Eşitsizliği ve yalancılığı aşmak için hakikati eğip bükmekten vazgeçmek gerektiğini de hatırlatıyor. Hakikatlerin etrafından dolanma, kitleleri tedirgin eden olaylar ve büyük krizler sırasında açığa çıkarken gerçeklerin öğrenilmesini ve çözümleri engelleyen devasa bir sorun olarak karşımızda durmakla kalmıyor, yozlaşmayı tetikliyor. Bu noktada, kısılan ya da kısılmaya çalışılan seslerin yüksek çıkmasının ve anlatılacak hikâyelerin gün ışığıyla buluşmasının ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor Solnit. Konuşma, ifşa ve unutmama, sessizliği kırmada hayati hâle geliyor. Dolayısıyla yalanın daha kârlı olduğunu düşünenler ile buna karşı gerçekleri savunanlar arasındaki çatışmaya dikkat çekiyor yazar.

Solnit, tüm bu tartışmalar ve gerilimler içinde "cesaret bulaşıcıdır" sözünü anımsatıyor. Sesini duyurmanın ve başkalarına ulaşmanın, dengeleri (bir bakıma müesses nizamı) değiştirebileceğini; ayrımcılığa uğrayan kadınlar, siyahlar, LGBTİ+’lar, göçmenler, sığınmacılar ve pek çok insan için âdil adaleti oluşturma kapısını açabileceğini savunuyor.

DİRENİŞ VE İSYAN ANLATIMI

Solnit, statü dağıtıp kişileri birer metaya dönüştüren kapitalist sistemin eleştirisine de yöneliyor. Sistemin nesneleştirdiği bireylerin hikâyeleri, aynı zamanda hak arayışlarına denk geliyor. Örneğin erkeklerin, baktığında bedeninden başka bir şey görmediği kadınlara uyguladığı cinsiyetçiliğe ve ayrımcılığa dair hikâyeler… Kadınları arzu nesnesi hâline getirmeye uğraşan erkek egemen kapitalist sistemin yarattığı kof hikâye ile hakikatlerin çarpıştığı dünyayı anımsatan yazar, erkeklerin incelikten bihaber oluşuna ve kibrine dikkat çekiyor. Bu bağlamda bir kamu güvenliği meselesine dönüşen erkek öfkesini ve buna karşı direnişi hatırlatıyor: "Hiç beklenmedik anlarda öfke patlamalarıyla kadınları sindiren ve kontrol eden bu adamların yanında parmak uçlarımıza basarak yürümeyi öğrenmemiz, özgürlüğümüze vurulan prangalara uyum sağlamamız gerektiği öne sürülüyordu. Bugün ise öfke adeta cinsiyet değiştiriyor. Erkek öfkesi ile ilgili yeterince teori üretilmedi ama onun yerine günümüzde kadının öfkesi üzerine yazılan makale ve kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. (...) Artık erkekleri memnun etmek zorunda olmayan kadınlar nihayet öfkelerini ifade edebiliyor çünkü ekonomik olarak erkeklere her zamankinden daha az bağımlıyız ve feminizm neyin ifade edilmesinin uygun ve kabul edilebilir olduğunu yeniden tanımlıyor."

Cinsiyetçiliği aşmada, önyargıları yıkmada, iklim krizinin etkilerini azaltmada ve insanları yersiz-yurtsuzlaştıracak girişimleri engellemede beraber yürümenin öneminden bahseden Solnit, kimin yaşamının daha değerli olduğuna karar verebileceğini söyleyenlerin maskesini düşürenlere yoğunlaşırken iki temel soru yöneltiyor: "Kimin özgürlüğü kutsanmaya layık? Özgürlük derken hangi özgürlükler kutsal?"

'Bu Kimin Hikâyesi?', Solnit’in ifadesiyle bir direniş ve isyan anlatımı. Yazar, bunun ayrıntılarını da kitabın özünü de açıklıyor: "Bu kitap, bir anlamda, köklü değişimler geçiren bu toplumda çevremdeki insanlarla ve statükonun yıkıldığını bile bile düzenin en kötücül taraflarını sürdürme çabasındaki iktidar sahiplerine karşı değişimin öncülüğünü yapan ve birçok cephede kayda değer zaferler kazananlarla yaptığım bazı konuşmalarda dile getirdiğim fikirlerin yazıya dökülmüş hâli. Feminizm, ırklar arası adalet, iklim değişikliğine karşı eylemler ve diğer insan hakları hareketlerindeki muazzam mücadele kitabımın çıkış noktası. Eski düşünce kalıplarının yıkılmasıyla sokak isimlerinin bile değiştiğine tanık olduğumuz kamusal alandaki büyük dönüşüm de bu kitabın izleğini belirliyor."