Eşlerinden haber alamayan Suriyeli kadınlar: Hayata yeniden başlayamıyoruz

İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi, 'Göç-Sınır-Akademi' başlığı kapsamında sınır illerinde çalışan akademisyenlerle birlikte bir dizi toplantı düzenledi. Harran Üniversitesi’nden  Gülerce “Göç ve Belirsizlik: Eşleri Kayıp Suriyeli Kadınlar” başlıklı saha çalışmasını şu sözlerle anlattı: “Nüfus kağıtlarında evli yazıyor. Kadınlar o statüyü değiştirmek istemiyor. Belki yaşıyor, belki cezaevinde, belki de yarın gelecek diye…Yeniden evlilik düşünüyor musunuz sorusuna cevap veremediklerini gördük."

Abone ol

İSTANBUL - Suriye’de iç savaş başlayalı on yıl oldu. İç savaştan kaçan Suriyeliler, yaşamları pahasına düştükleri göç yolunda dünyanın pek çok noktasına dağıldılar. Türkiye’de 4 milyon Suriyeli yaşıyor. 60 bin kadarı geçici barınma merkezlerinde kalıyor. Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin dörtte üçü sınır illerinde yaşıyor. Bunun bir sebebi şehirde yaşamanın, çalışma gibi önemli bir hayati imkanı sunma ihtimali.

İGAM Akademi (IGAM ACADEMY), İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi’nin, ”Göç-Sınır-Akademi" kapsamında sınır illerinde çalışan akademisyenlerle birlikte bugün düzenlediği toplantılardan birindeki başlık dikkat çekiciydi. Harran Üniversitesi’nden Hakan Gülerce, “Göç ve Belirsizlik: Eşleri Kayıp Suriyeli Kadınlar” başlıklı saha çalışmasını anlattı.

Şanlıurfa’da 423 bin 323 Suriyeli yaşıyor. “Göçün en önemli aktörleri kadınlardır” diyen Gülerce Suriyeli sığınmacıların kurduğu bir sivil toplum kuruluşuna 500’e yakın eşleri kayıp kadınların başvuru yaptığını söylüyor. Gülerce çalışması için 15 Suriyeli kadın ile görüştü.

‘ASLA TAMAMLANMAYAN YOLCULUK, İSTİKAMETLERİ BELİRSİZ’

Gülerce, Michel Agier’in “Eşikte sürünme” kavramına atıf yaparak anlatıyor:

“Agier’e göre sığınmacılar, geçici ya da kalıcı olduğu asla kestirilemeyen bir ‘eşikte sürünme’ halindedirler. Bir süre kalıcı olsalar bile asla tamamlanamayacak bir yolculuğa çıkmışlardır. İstikametleri belirsizdir. Bir yerde kalıcı mı yoksa geçici oldukları asla kestirilemez.”

Gülerce’nin paylaştığı isimler gerçek isimler değil. Ortak özellikleri eşlerinden haber alamamaları. “Özellikle IŞİD’in kontrolünde olan yerlerde valizleri kamyonete yükleyip göç edemiyorsunuz. Bu yüzden erkekler ‘Siz gidin, ben eşyaları satıp, geleceğim’ diyor. Sonrasında bu eşlerden haber alınamıyor.”

‘BELİRSİZLİK, HAYATA YENİDEN BAŞLAMALARINA İZİN VERMİYOR’

Gülerce, kadınların gelecek hayallerini kurmakta ya da yeniden bir hayata başlama noktasında önündeki engellerden birisinin eşleri ile ilgili belirsizlik olduğunu ifade ediyor:

“Mesela bazı yardım kuruluşlarına yaptıkları başvurularda eşinin ölüm belgesi istendiğinde yemin etmesini istemişler. Kadın da ‘Ben bu konuda yemin edemem, kocamın öldüğünü görmedim’ diyor.”

“Nüfus kağıtlarında evli yazıyor. Kadınlar o statüyü değiştirmek istemiyor. Belki yaşıyor, belki cezaevinde, belki de yarın gelecek diye…”

“Yeniden evlilik düşünüyor musunuz sorusuna cevap veremediklerini gördük. Evlenenler var mı? Sadece karar veren bazı kadınlar olduğunu duyduk.”

‘SURİYE’DEN FARKLI FARKLI DUYUMLAR ALIYORLAR’

Gülerce’nin konuştuğu kadınlardan biri olan Ayşe, 4 yıldır eşinden haber alamıyor. Eşinin yaşayıp yaşamadığı konusundaki belirsizliğini anlatırken “Ben dul muyum, boşanmış bir kadın mıyım, yoksa hâlâ evli miyim?” diyor.

Gülerce, eşini kaybeden kadınların Suriye’deki tanıdıklarından çelişkili cevaplar aldıklarına da dikkat çekiyor. Bu haliyle “Belirsizlikleri artırıyor” diyor.

Gerçek isimleri paylaşılmayan kadınlar anlatıyor:

Ayşe: “Ben ve benim gibi kadınlar, eşlerimizin öldüğünü görmedik. Eşimin ölü olduğuna dair elimde herhangi bir belge veya kanıt yok. Sadece farklı farklı duyumlar alıyorum. Bazıları ölmüştür diye fikir yürütürken bazıları da hayır hapiste esir olabilir diyor. Bu durum benim için çok ama çok acı. Ben dul muyum, boşanmış bir kadın mıyım, yoksa hâlâ evli miyim? Bu durum belli değil. Eşim ile ilgili hiçbir bilgim yok. Ben şu anda yeni bir hayat kuramam. Örneğin evlenemem. Herhangi bir derneğe yardım için müracaat etsem, bana daha fazla yardım edebilmeleri için eşimin öldüğünü kanıtlayan bir belge istiyorlar. Şu anda zaten Suriye'de savaştan dolayı hiç kimseye ölüm belgesi çıkartmıyorlar. Ölüm belgesi yoksa eşimin öldüğüne dair yemin etmemi istiyorlar. Ben bu konuda yemin edemem. Kocamın öldüğünü görmedim. Diyelim ki eşim yaşıyor umarım öyledir, peki ben dört çocukla nasıl geçineceğim?”

Fatma ise araftaki halini şu sözlerle paylaşmış:

“Eşimle en son 2016 yılında ağustos ayında görüştük. Eşim artık dayanamadığını ve Daeş'in evlerini izinsiz basmalarını kaldıramadığını söyledi. Sen kızları da al git ben peşinizden 1 ay sonra geleceğim dedi. Bu konuyu konuştuk. Eşimin şu an nerede olduğunu bilmiyorum ve bu konuda bir fikrim yok, Allah bilir nerede olduğunu. En son birlikte kaçağı arkadaşlarına sordum. Bomba patlamış ve eşim yaralanıp yere düşmüş, sonra jandarmalar alıp götürmüş ve jandarmanın nereye götürdüğünü bilmediklerini söylediler, bir daha da haber alamadım eşimden.”

Hatice: “Eşimin şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Kendisinin yaşayıp yaşamadığını da bilmiyorum. Eşimin kaldığı yerdeki insanlara sordum ama görmedik, bilmiyoruz dediler. En son bir ay önce Suriye'den gelen bir kişiye sordum 'eşimi gördün mü ondan bir haber var mı?' diye ama bilmiyoruz ondan bir haber yok, onu hiç görmedik dediler. Çok şükür büyük sıkıntılar yok ama ben ailemin geçimini sağlamak için bir meslek öğrenmek istiyorum. Çocuklarıma bakmaya mecburum. Onları okula ben götürüyorum. Hastaneye ben götürmek zorundayım. Aynı anda hem babalık hem annelik yapıyorum. Benim için bu sıkıntı.”

‘NE YERDEYİM, NE SEMADA’

Gülerce son olarak, görüştüğü kadınların çoğunda duyduğu bir ibareyi paylaşıyor:

“ ‘Ne yerdeyim ne semada.’ Bu Suriye’de çok kullanılan bir deyim. Ataerkil toplumda kadın olmak, sığınmacı olmak, pandemi nedeniyle yaşanılan sıkıntılar… Bütün bu zor şartlar üst üste gelmesine rağmen kendilerine yeterli ortam sunulduğunda ya da o ortama ulaştıklarında harika işler yapabildiklerini gördük. Görüştüğümüz kadınlar arasında kendi derneğini, şirketini, işini kurmuş kadınlar var. Tüm bunları anlatırken kadınlar için mağdur izlenimi vermek istemiyorum.”