Bugün İngiltere’de seçimler var ve herhalde son yıllardaki en tartışmalı seçimlerden biri olacak bu. Geçenlerde uzun yıllardan beri İngiltere’de yaşayan bir arkadaşın deyimiyle "İnsanlar kendi aralarında politika konuşmaya başladı. Hatta havaların nasıl gittiğinden bile çok konuşuyorlar." diyordu. Belki size garip gelecek ama sarsıcı bir değişim bu. Yakın geçmişte, BBG-‘Biri Bizi Gözetliyor’ programında kullanılan oy sayısının, genel seçimlerden çok olduğu bir ülkeden söz ediyoruz ve bu yüzden politika sohbetleri, "Bugün hava yağmurlu" konuşmasını geçtiyse, bir şeyler değişecek gibi geliyor İngiltere’de ya da dünyada diyebiliriz.
İngiliz partilerinin vaatlerine gelince, her şey mutlaka bir AB- Avrupa Birliği etrafında dönüyor öncelikle. Bütün partiler buna göre bir tavır aldıktan sonra kendi önerilerini sunuyorlar. Bu açıdan neoliberalizme adını veren diyebileceğimiz ülke İngiltere post neoliberal dönemin de belirleyenlerinden biri olacağından, sandığımızdan çok daha fazla bizi ilgilendiren bir seçim bence.
Ancak bu seçime bir başka tarafından bakmak istiyorum. BBC’nin seçime katılacak partilerine ilişkin haberinde, anketlere göre İngiltere’nin üçüncü büyük partisi olacak ‘Liberal Demokrat Parti'nin’ ana vaatlerinden biri ‘Esrar kullanımının ve satışının, devletin alacağı düzenleyici tedbirlerle yasallaştırılması’ yani bir başka deyişle ‘Esrar serbest olacakmış abi.’ Bildiğim kadarıyla ilk olarak Hollanda’da, Barselona’da, Uruguay ve ABD’nin bazı eyaletlerinden sonra İngiltere’de, zaten uzun zamandır, hoşgörü ile sokaklarda olan ‘esrar’ artık legal olarak var olabilecek vaadi bu.
Burada bir önlem olarak hemen yazıya ara verip, engin demokrasimizin içimize yerleştirdiği, kuşku, korku, ne olur ne olmaz kaygısı ve haklı çıkartan bir paranoya ile şunu söylemeliyim ki esrar içmenin legal olduğu bir yerde daha çok yaşamamıza rağmen öyle bir tiryakiliğim yok. Bunu söyleyerek ‘Benim annem de beş vakit namaz kılar’ demiş olayım da.-
Burada daha çok tartışmak istediğim, eğer Türkiye’de bir partinin, böyle bir vaadi olsaydı ne olurdu?
Henüz yeni kurulan bir parti olsaydı zaten hemen basılır, başta başkanı, MYK'si filan saçlarından, kanlarından denetimlere tabii tutulurdu. Eski bir parti olsa zaten, böyle bir şeyi söyleyebilmek ne mümkün, ne uyuşturucu kaçakçılıkları kalır, ne ahlaki bozuklukları, milli dejenerasyon ile birlik-beraberlik nutukları ile ortalık duman olurdu.
Hatta buna iktidar partisini de dahil etmeli. Onlar da mesela İstanbul Kanalı ile ‘Biz iki denizi birleştirip, milyonlarca yıllık ekosistemi yok edeceğiz’ demekten hiç alınmayıp, hatta böbürlenmelerine rağmen, ota mota karışmaktan imtina edeceklerdi.
Avrupa demokrasisini tarif ederken sevdiğim bir benzetmeye dönersem; dünyanın her yerinde tuvaletlere yazı yazmak adettendir ya Cambridge’de de bir mahalle pub'ında pisivuarların yanına bir kara tahta koymuşlardı. Altında da tebeşirler vardı ve tuvalete yazmak isterseniz oraya, tahtaya yazıyordunuz. İşte budur Avrupa demokrasisi…
Ya tamam yetmez de insan bazen yenim de bu kadar dar olmasın diyor ya. Tahtaya filan da olsa biraz yazsak bari…