Ev bir makine midir?

Le Corbusier’nin “Kapitalizmin her şeyi kapladığı, insanların kentlerde toplandığı, ilk defa konut ihtiyacının ortaya çıktığı, teknolojinin hızla ilerlediği vb. bir çağda insan yaşamları nasıl olmalıdır?” sorusu mimarlığını şekillendiren asıl kaynaktı. Burada kritik olan muhafazakar refleks geliştirmeden, modernleşmenin yarattığı sorunlara yine modernleşmenin sağladığı yenilikler ile cevap verebilmesidir.

Hakkı Yırtıcı hyirtici@gazeteduvar.com.tr

20'nci yüzyıl başı modern mimarlığın öncü isimlerin Le Corbusier “Ev bir yaşam makinesidir.” (House is a machine for living in) diyordu. Ya da en azından öyle olmasını umuyordu. Makine faydalı bir metafordu. Mimarlığın biricik tasarım nesnesi olan evi bu şekilde tahayyül etmek araba, uçak, transatlantik gibi imgelerin ortada dolaştığı modern dünyaya mimarlığı dahil etmenin hatta dönüştürebilme isteğinin göstergesiydi.

Le Corbusier evi bir makine gibi düşünerek geleneksel evin yerleşik kurallarından, deyim yerindeyse mimarlığa ayak bağı olan kurallardan kurtulmayı amaçlıyordu. Meşhur beş ilkesi aslında bu yöndeki taleplerinin listesidir. Ayrıca biliyordu ki, daha önce hiç olmayan, kırsaldan kente yığılmanın sonucu toplu konutlar geleneksel evin kuralları ile tasarlanamazdı.

Beş ilkeyi burada tekrarlamakta fayda var. Zeminle bağı kopmuş ama bugün bizlere alelade gelecek betonarme iskelet çizim Maison Domino (1914) beş ilkenin habercisidir.

Maison Domino

1. Yapının pilotiler üstünden yükselmesi, yeryüzünün sürekliliğinin kesilmemesi ve yerden, zeminden bağımsızlaşma

2. Teras çatı ile yapının kendi içinde bir bütün olması.

3. Betonarme iskelet yapının imkanlarıyla her katta farklı, serbest plan şeması kullanılması.

4. Betonarme kolonların geriye çekilerek serbest cephe ile cephe düzeninin özgürleşmesi.

5. Yatay bant pencere ile yapının ışığı en fazla şekilde içeri almasının sağlanması.

Geleneksel ev sabit bir evdi; hem kullanım ve yaşam alışkanlıkları hem yapı tekniği açısından. İçindeki yaşam sabitti çünkü geleneksel dünyanın kuralları yüzyıllar boyunca yavaş yavaş oluşmuştu. Hakkında toplumsal bir uzlaşı bulunurdu. Aynı şekilde yüzyıllar boyunca yığma tuğla duvar ya da ahşap strüktür gibi yapım teknikleri değişmemiş, ev yapı ustasından yapı ustasına aktarılırken yapım tekniği sabitlenmişti.

Modernlik öncesi dünya yitirilir ve yerine modern dünyanın kurum ve kuralları devrimci bir şekilde belirirken, evin her iki halinin de sabit kalması mümkün değildi. Bildiğimiz şekliyle betonun icadı ve betonarme yapım tekniğinin gelişmesi hızlı ve seri bir şekilde konut üretimine izin veriyor, kentlerdeki yığılma, üretimin bu yönde olmasını zorluyordu. Ama çok daha temel bir değişiklik vardı. Tarihte ilk defa mimarın görmediği, içinde kimlerin nasıl yaşayacaklarını bilmediği anonim bir kullanıcı için tasarım yapması gerekiyordu.

Dediğim gibi geleneksel dünyada mimarlığın meşruluğu toplumsal uzlaşı ile güvence altında idi. Ne zaman ki modernleşme geleneksel dünyanın yerleşik kurallarını yıktı, mimarlık da bu güvenli ortamını yitirmiş oldu. Böylelikle daha önce işlevsel olup olmadığı hiç tartışılmayan, zaten öyle olan mimarlık disiplini ilk defa kendisini gerekçelendirmek zorunda kaldı. Salt geometrik ilişkilerin soyut alanı içinde anlamlandırılan mimarlık meşruluğunu işlevsel olma zemininde aramaya başladı. İşlev kavramı, ilk bakışta yeni dünyayı yeniden örgütleme iddiasında olan mimarlık için uygun bir araç olarak görüldü. Ve bu nedenle ev tıpkı makine gibi verimli işleyen bir araç olarak ele alındı.

Le Corbusier’nin beş ilkesi ve makine metaforunu anlamak için 1932 tarihli Villa Savoy ve sonrasında tasarladığı konut bloklarının ilki olan 1952 tarihli Marsilya Konut Bloğu’na bakılmalı.

İki farklı ölçek iki farklı kullanıcı tipi. Bir tanesi tek bir konut, diğeri devasa bir toplu konut bloğu. Biri tek birim, diğeri kullanıcı çeşitliliğine göre 24 farklı birimin bir araya gelmesinden oluşuyor. Birinin kullanıcısı Savoy Ailesi, diğerinin kullanıcısı yalnız yaşayanlardan, sekiz çocuklu ailelere kadar anonim kullanıcılar. Le Corbusier’nin aklında asıl, "Toplu konut mimarisi nasıl olmalı?" sorusunun olduğu ve Villa Savoy’un bir deneme olduğu çok açıktır. Yapı her ne kadar döneminin en özgün eserlerinden sayılsa da, beş ilke ile tam örtüşmemiş, ilkeler söylem düzeyinde kalmıştır.

Villa Savoy

Villa Savoy Paris’in banliyölerinin birinde, yüksek duvarlar ve ağaçlar ile çevrili, ortası çim kaplı bir boşluğun ortasında durur. Yapının zemin katı içeri çekilerek ve pilotiler ile yükseltilerek çim alanın ortasında yüzüyor hissi verilmiştir. Ancak bu tercih bahçeli bir konutun bahçe ile ilgisini tümden kesmekte, yeryüzünün devamlılığı ilkesi aslında duvarlar ile kesintiye uğramaktadır. Asıl yaşam alanı üst katta olup büyük bir terasa açılmakta, oradan bir rampa ile çatı katına ulaşılmaktadır. Tüm o yeşilliğin ortasındaki beton saksılar bir çatı bahçesi oluşturmaktan çok uzaktırlar. Villa Savoy bir sonuç ürün değil denemedir.

Villa Savoy'un analizi

Kuşkusuz Le Corbusier gibi çağın sorunlarını çözmeyi amaçlayan bir modernistin asıl ilgi alanı tek konut değil toplu konut idi. Marsilya Konut Bloğu devasa bir dikdörtgenler prizmasıdır. Betonarme kolonlar üstünde yükselerek zeminin sürekliliğine izin verir. Farklı sayıda kişinin yaşayabildiği konut birimleri ile yapı esnek işleyen kullanışlı bir makineye dönüşür. Kendi başına yeten bir makine olarak içerisinde market, kasap, kuru temizleme, kuaför, postane gibi işlevlerin olduğu bir kat bulunur. Bu kat cephede farklılaşarak kendisini belli eder. Her konut biriminin galerili olması ve yapıyla kurulan ilişki ile asansör sadece üç katta bir durur. Galeri konutlarda iki kat yüksekliğinde bahçe balkonlar yaratılmıştır. Konut planları hareketli paneller ile ihtiyaca göre değişir. Yapının en üstünde ortak kullanılan bir kulüp, havuz, açık alan ve koşu pisti bulunmaktadır.

Marsilya Konut Bloğu
Blok kesit şeması

Ancak imge zamanla inşaat sektörünün elinde bir makine değil bir makine tarafından üretilmişçesine tüm mimari özelliklerini yitirmiş tek tip konutlara dönüştü. Bugün içinde yaşadığımız toplu konutlar, apartmanlar, TOKİ konutları Avrupa modernizminin toplu konutlarının tüm özelliklerini yitirmiş vasat kopyalarıdır.

Günümüz konutlarının, lüks rezidansların geleneksel konutla hiçbir ilişkisi yok gibi görünse de tıpkı onlar gibi katı, sabitlenmiş yapılardır. Herhangi bir esneklikleri yoktur. Çoğu zaman farklı birimlerin aynı konut yapısı içinde olması dışlanmakta, tek bir kullanıcı profiline hizmet etmektedir. Zeminden yükselme ve yeşilin devamlılığı kentte yapı yoğunluğu ve rant nedeniyle hiçbir zaman başarılı olamadı. Işığı içeri alan yatay pencereler çok katlı lüks rezidanslarda penceresi açılmayan yapılara dönüştü.

MASLAK MASHATTAN KONUTLARI

Maslak Mashattan Konutları

Modernistlerin dünyayı tasarım aracılığıyla dönüştürme, daha iyi yapma iddiası, tasarım ediminin mimarlığın dar, butik bir alanına sürülmesiyle sonuçlanmış gibi görünüyor. İddia yerini tüketim toplumu ile uyumlu, hızlı ve çok sayıda üretime bıraktı. Yaşadığımız evleri düşünelim, yan yana dikeyde yükselen, yapıya takılan değil üst üste yığılan dairelerden oluşuyor. Daireler 2+1, 3+1 olarak niteleniyorlar. Herhangi bir mekansal özellikleri yok, bu yönde bir beklenti de. Ya da başka türlü yaşamlar istemeyi bilmiyoruz.

Makine metaforu mimarlık ve tasarım alanında halen kullanılıyor ama Le Corbusier’nin kastettiği şekilde değil. Le Corbusier her santimetre karesi en verimli şekilde kullanılan, taşıyıcı ve mekansal değerlerin aynı şekilde bu verimliliğin parçası olduğu toplu konutları birer makine olarak görüyordu. Oysa bugün metafor en düz haliyle anlaşılıyor, sağı solu hareket eden yapılar olarak düşünülüyorlar. Nesnesi toplu konutlar değil, dar bir alanda butik tasarımlar.

İşte size bir örnek. dMMR mimarlığın İngiltere kırsalında bir aileye özel olarak tasarladığı “Kayan Ev” (Sliding House). Yapı düz bir aksta ana ev, çelik strüktürlü şeffaf yaşam alanı ve havuzdan oluşuyor. Ev, dışındaki 50 ton ağırlığındaki ahşap kılıf raylar üzerinde elektrikli motorların yardımıyla ileri geri gidebiliyor. Kılıf kimi zaman şeffaf bölümü korurken kimi zaman bol ışık almasını sağlıyor. Havuza doğru ilerledikçe ise yarı açık bir alan oluşturabiliyor ve gerekirse havuzun üstünü kapatabiliyor.

Sliding House (Kayan Ev)
Sliding House (Kayan Ev) şema

Peki, Le Corbusier’yi nasıl okumalı? Eğer yapılarını sadece o dönemin koşulları ve ortaya koyduğu biçimler üstünden okuyacaksak kendisini 20'nci yüzyılın başlarında başlayan ve 1940’larda ömrünü tamamlayan klasik modernizmin içine sıkıştırmış oluruz. Fakat yapma şeklinden çok motivasyonlarını bugüne taşıyabilirsek çağdaş konut ve mimarlığı yeniden düşünmemize yardımcı olabilir.

Le Corbusier’nin “Kapitalizmin her şeyi kapladığı, insanların kentlerde toplandığı, ilk defa konut ihtiyacının ortaya çıktığı, teknolojinin hızla ilerlediği vb. bir çağda insan yaşamları nasıl olmalıdır?” sorusunu güçlü bir şekilde sorabilmesi, mimarlığını besleyen ve şekillendiren asıl kaynaktı. Burada kritik olan muhafazakar bir refleks geliştirmeden, modernleşmenin yarattığı sorunlara yine modernleşmenin sağladığı yenilikler ile cevap verebilmesidir.

Eğer aynı soruyu “Kapitalizm sonrası neo-liberal dünyanın etkilerinin her yerde hissedildiği, kitle iletişim araçlarının dünyaya hakim olduğu, iklim krizinin yaşandığı, geleneğin bir ideolojik araç olarak ortaya çıktığı, kentlerde yığılmanın sınırlarına dayandığı vb. bir dünyada insan yaşamı nasıl olmalıdır?” şeklinde yeniden üretebilirsek bugün mimarlığın bulunduğu konum hakkında düşünebiliriz.

Tabii akılınıza hemen “Bugün bu ve benzeri sorular üretmek mümkün mü?” düşüncesi gelebilir. Son söz olarak şunu diyebilirim: Evet, başlangıç için iyi bir soru bu. Belki de diğer sorular bu sorudan türeyecek.

Tüm yazılarını göster