Ev-siz

Tasarımcılar size ev yapar ama yuva yapamaz. Evinize yaptığınız yatırım ne denli büyük olursa olsun; yuva yaratmaya yatırım yapmazsanız, o evdeki bakışlar da duvarlar da buz keser.

Özlem Yalım press@ozlemyalim.com

Yaşı benimkine yakın veya büyük olan okuyucularım, muhtemelen çocukluklarının pek büyük bir kısmını şimdiki nesillerden farklı olarak ev yerine sokakta geçirmişlerdir. Kendimizi ekrana kitlediğimiz bir yaşamdan çok uzak olan o çağlarda, çocukluk iki teker üzerinde gezmek, top peşinde koşturmak, mahalle bakkalının gözdesi olup veresiye abur cubur alabilmekti en fazla. Gençliğinin büyük kısmı bilgisayarlardan bile mahrum olan bizler, yüz yüze buluşmaların, sahici sohbetlerin yaşandığı,  flörtleşme ortamları için kırk taklanın atıldığı zamanlardan geliyoruz. Böyle bir zaman içerisinde kuşkusuz evlerimizde mümkün olduğu kadar az zaman geçiriyorduk.

Ocağında yemeğinin, banyosunda suyunun eksik olmadığından emin olduğumuz, aile hikayeleri ile sıcaklaşan, bizi her zaman koruyacağını, sığınacağımızı bildiğimiz sıcak evimiz.

Chatbox, ev için en iyi tanımı yapar mısın diye sorduğumda: “Birinin yaşadığı ve aidiyet, güven ve konfor hissi yaşadığı yerdir. Bireylerin ve ailelerin anılar oluşturduğu, huzur bulduğu ve gerçekten kendileri olabildiği bir yerdir. Ev sadece fiziksel bir mekan değil; aynı zamanda sıcaklık, sevgi ve tanıdıklık hissi de taşır” diyor.

The Yellow House, 1888, Vincent van Gogh

Tüm poetikasından uzak, net tanımı budur evin. Bu tanımın romantizm dozu kişiye göre değişir, yaşantının zenginliği kadar zenginleşir, ruhun derinliği kadar derinleşir. Sanatçılar için benliğinin ve belleğinin içine girebildiği, okumayı seven için kütüphanesinde kaybolabildiği, fanatik için dev ekran karşısında coşkulu alanlar yaşadığı, devrimci için manifestosunu kaleme aldığı yerdir ev. Hemingway iseniz, tetiği şakağınıza dayayıp tek atışla yaşamanıza son verdiğiniz yer yine evinizdir.

Toplumsal roller adına önemli bir adrestir ev. TÜİK 2023 verilerine göre Türkiye nüfusunun iş gücüne katılım oranı yüzde 54,1. İş gücüne dahil olmayanların yüzde 36’sı “ev işleri ile meşgul” imiş. Bu sayı 2022 yılında 11 milyon civarında resmi kayıtlara geçmiş. Evde oturan, evi çekip çeviren bunca insanın hepsi kadın; kayıtlara hiç erkek geçmemiş. Çalışmayan bir ev kadını için bu ev muhtemelen televizyon izlenen, bol bol ev işi yapılan, komşularla sosyalleşilen, yemeklerin pişirildiği, sofraların hazırlandığı bir dört duvar arası. O mekanda bu kadınların kendi zevklerince dünyalar yaratması, donatması, çoğaltması bu bağlamda beklenen bir davranış.

Evin fiziki durumu cüzdanların kabarıklığı kadar genişler; bu genleşme çağımızda tasarım ile perçinlenir,  akıllı teknolojilerle çeşitlenir. Çok para harcanması bir evi iyi, doğru, güzel, yeterli yapmaz. En iyi mimar, en iyi iç mimar diye bir kavram da yoktur zaten. Olsa olsa size ve cüzdanınıza en uygun, en iyi anlaşabileceğiniz, en hızlı, en pratik, en bilgili, en iyi ekibe sahip olarak nitelendirilebilecek mimar, iç mimar veya tasarımcı vardır. En iyi malzeme, en kaliteli eşya, en iyi üretim biçimi, en iyi orkestrasyon ön plana çıkabilir ev yaparken “en”lerden bahsedilecekse. Tasarımcılar size ev yapar ama yuva yapamaz. Evinize yaptığınız yatırım ne denli büyük olursa olsun; yuva yaratmaya yatırım yapmazsanız, o evdeki bakışlar da duvarlar da buz keser.

Çocukluğumuzdaki gibi dışarıdaysa hep aklımız, evimiz küçük ve fonksiyonel bir yerdir. Seyahatler arasındaki durağımızdır. Gelip geçtiğimiz, aralarda uğradığımız noktadır. Statü merakımız evimize de yansır. Aynalar daha bir çoklaşır; ışık yansımalıdır. Çerçeveler, vazolar ve klozetler altın suyuna batırılır. Garajlar ve bahçeler alabildiğine uçsuzlaşır ve bucaksızlaşır.

Henley Halebrown tarafından tasarlanan Londra'daki Hackney Yeni İlköğretim Okulu ve 333 Kingsland Yolu, RIBA'nın Neave Brown Konut Ödülü'nü kazandı.

Bahçe demişken, birer turist olarak ziyaret ettiğimiz o meşhur İtalyan bahçelerinin de bir zenginlik göstergesi olduğunu kimileriniz biliyordur. Çoğunlukla Papalık yarışının körüklediği bu soyluluk gösterisinde, kimi görkemli bahçelerin sulanması için koca köylerin ve halkın susuzluk çektiği anlatılır. Öyle bir seçkinci dönemdir ki sarayda yaşamak her şeydir, ve ne çok odası varsa sarayının, kullanıp kullanmaman önemli değil, ahmakların gözünde “bir şey”sindir işte. Yazık ki, toplumlar bu gösterişe umut besler durur. Cehaletin, parlaklığa ve oda sayısına olan tutku ile arasında doğru orantı olmalı.

Thoreau, 19. yüzyılın başlarından nasıl bir öngörü sahibidir ki, “Üzerine konacağın gezegenin buna toleransı kalmadıysa bir evin olmasının anlamı yoktur” der.

Alain de Botton ise Mutluluğun Mimarisi isimli kitabında ev kavramını sınırsızlaştırır; çağımızın felsefecisine göre “Evlerimizin bu ismi hak etmesi için bize daimi bir yerleşim sunması ya da giysilerimizi saklaması gerekmez. Bir binayla ilgili olarak evden söz etmek, onun kendi değerli iç şarkımızla uyumunu kabul etmek demektir. Ev bir havaalanı ya da kütüphane, bir bahçe ya da bir otoyol lokantası olabilir."

2021 RIBA ödüllü sosyal konutlar

Geniş bir felsefe bakışını kenara bırakırsak bir eviniz yoksa, gerçekten de her yer eviniz olmak durumundadır. Savaşlar ve doğal afetler insanları evsiz bırakan öncelikli sebepler. İkinci Dünya savaşı 1945 yılında sona erdiğinde başta İngiltere olmak üzere pek çok ülke evsizlik krizi ile baş başa kalmıştı. Kentlerin bombardımanlarda yok olması, evin geçimini sağlayan bireylerin savaşta yaşamını yitirmesi veya çalışamaz hale gelmesi gibi sebeplerle, savaşın hemen sonrasında bilanço en az 750.000 yeni konut ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştı. Dönemde seçimleri kazanan İşçi Partisinin seçim kampanyasında ele aldığı temel konu konut krizi ve bunun çözümüne dair söylemleri oldu. Yönetime gelir gelmez de prefabrik, hızlı, niteliksiz konutlar ürettiler. Güçlendirilmiş beton panellerden ve demir strüktürlerden  az işçilikle inşa edilen bu konutlarla yeni yerleşim bölgeleri yaratıldı. Kimileri bu konutlara yerleşirken, kimileri uzun bekleme listeleri ve üretilen konutların kalitesizliği sebebi ile karavanlarda, araçlarda, yıkık binalarda yaşamaya devam ettiler. Terk edilen askeri karargahlarda bir arada yaşayanlar oldu; bu yaşam bugünlerde sık sık  karşımıza çıkan, kimi filmlere ve sanatsal üretimlere konu olan kömünite yaşamının gerçek örnekleri olarak tarihe geçti. Ülke, takip eden 10-12 yıl içerisinde kredi ve kiralama sistemleri yaratarak, savaş sonrası barınma krizine bir son verdi ve toplum tekrar normale dönmeye başladı.

Peter Barber Architects tarafından geliştirilen Mcgrath-Road konut projesi

Evsiz insan gerçeği ile aşina olduğumuz Amerika’da, evsizliğin 2023’te geçen yıllara göre yüzde 12 artarak, toplam 653,104 kişiye ulaştığı belirtiliyor. Bu kişilerin büyük bir kısmını savaş gazileri erkekler oluşturuyor. Ne var ki Amerika kıtasında evsizliğin tarihi, kolonileşmenin tarihi kadar eski. Eski dünyadan gelip yerlileri yaşadıkları yerlerden süren yönetimler, kıtanın sürekli olarak göç alması ve her göç dalgası ile zorunlu göçlerin ve sürgünlerin artması, Amerika’da evsizliği nerede ise nesilden nesile geçen bir gelenek haline getirmiş durumda. Amerika gibi olanakların, fırsatların ve zenginliğin çok olduğu bir yerde durum buyken insan dünyanın farklı coğrafyalarına bakmaya çekiniyor. Gerçekten de korkulacak sayılarla karşılaşıyorsunuz. World Poppulation Review’ın belgelediğine göre günümüzde sırası ile Nijerya’da 24 milyon, Pakistan’da 20 milyon, Mısır’da 12 milyon, Suriye’de 6.5 milyon evsiz var. Liste Bangladeş, Kolombiya, Afganistan, Filipinler, Yemen, Endoneza, Somali, Sudan, Etiyopya, Çin, Hindistan ve Irak gibi ülkelerde, her biri için milyonlarca insanla ifade eden istatistiklerle uzayıp gidiyor. Listede Türkiye’deki evsiz sayısı 70.000 olarak belirtilmiş; sanıyorum resmi kaynaklarda çadır veya konteynerlar da ev olarak görülüyor! Zira 6 Şubat’ta gerçekleşen depremden sonra 3 milyon kişinin yerinden yurdundan olduğu çeşitli kaynaklarca raporlandı. Depremzedelerin arasında hala çadırlarda bile yaşayanlar var. Kızılhaç’ın (!) raporuna göre bölgedeki uçsuz bucaksız konteyner kentlerde yaklaşık 500.000 kişi yaşamını sürdürüyor.

Size bu satırları yazarken, The Guardian gazetesinin yeni uydu görüntüleri önüme düşüyor. Bu görüntülerde Gazze topraklarının üzerindeki insafsız yıkımı görüyorum. Bilmek başka, böyle görmek başka. Gazete’deki yorum şöyle söylüyor: Bu yıkım 1.9 milyon insanı sadece evsiz bırakmadı, aynı zamanda yıkımın boyutu onların geri dönmelerini imkansız hale getiriyor. Bazı uzmanlar buradaki yıkımı artık 'Domicide'  olarak tanımlıyor. Ev-kırım olarak Türkçeleştirebileceğim Domicide, 1998 yılında Porteous tarafından ortaya atılan bir kavram olarak "birinin evinin planlı, kasıtlı olarak yıkılması ve ev sakinlerine acı çektirilmesi" anlamına geliyor. Bu kelime, 'domus'un  yani evin yok edilmesine yaptığı vurgu nedeniyle çok önemli. Bu vurgu evin önemini yüceltiyor ve netleştiriyor. Ne yazık ki uluslararası yasada yeri yok.

Gazze 2024, Kaynak: The Guardian 

Daralan ekonomi, mega kentlerde temel ihtiyaçların pahalanması, başının üstünde kendine ait bir çatısı olmayan herkesi barınma sorunu ile baş başa bırakıyor. Büyük kentin ekonomik dengelerinde matematiği tutturamayan herkes ya küçüldü, ya ailesinin yanına taşındı, ya yurt dışında yeni yaşamlar kurmaya yöneliyor ya da borç harç içerisinde bir şehir yaşamı sürdürmeye çabalıyor. Saydıklarımın tümü, yani temelde ev koşullarının durumu, insanların psikolojileri, varlıkları, üretimleri, birbirleri ile olan ilişkileri, gelecek hayalleri üzerinde etkili oluyor. Şartlar zorlaştıkça yaşamsal, varoluşsal sorgu artıyor. Her sorgu seansı, mülteci, afetzede veya savaş kapanında kalmış toplumların gerçekliği duvarına çarpıp un ufak oluyor, anlamını yitiriyor. Sabah karanlığında çıkılıp akşam karanlığında dönülen ev yollarında, kendimize kalan üç beş saatin hesabı yapılıyor. Kiralar, aidatlar, faturalar arttıkça günler artık hesap kitaptan ibaret hale geliyor.

Peter Barber Architects tarafından Londra'da geliştirilen Kiln Place sosyal konutları

Barınma hakkı, insan haklarının en temel maddelerinden biridir. Sürekli dönüşen anayasamızda önceleri insan haysiyetine yaraşır barınma hakkına dair mevcut olan detaylı maddenin, şu anda sadece 56. B fıkrasında konut hakkından söz ediliyor; madde şöyle; “Devlet şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.”

Şimdiden 150 bölgenin rezerv alan ilan edildiği, en az 3 milyon kişinin taşınacağı haberleri gündemi doldurmaya başladı.

Geleceğimiz daha çok evsiz ve daha çok “konut”lu görünüyor.

Tüm yazılarını göster