‘Evet’ dersen kalırsın ‘hayır’ dersen gidersin'

Diyarbakır’da güneşli geçen kış günleri yerini kar yağışına bıraktı. Kar yağışının keyfini çıkaranların yanı sıra endişesi artan da vardı. Karla kaplanan caddede müşteri bekleyen esnaf ise işten umudu kesmiş referandumu tartışıyor.

Abone ol

DİYARBAKIR - Kışın ilk aylarını neredeyse hiç yağışsız geçirdi Diyarbakır. Bu nedenle ocak ayının son günlerinde bastıran kar yağışı, kış güneşinin keyfini çıkaran Diyarbakırlılar için sürpriz oldu. Kar yağışında en çok sevinenler ise, elbette çiftçiler ve yarıyıl tatilinde bulunan çocuklardı.

Çocukların kar sevincine parklarda ve her köşe başında rastlamak mümkün. Çiftçilerin nasıl sevindiğini ise, Urfakapı’dan Ben û Sen mahallesine inen caddedeki tütün satıcısından öğrendim. Bir gün önce aynı bölgede, yoğun kar yağışı altında esnafla konuşurken, birkaç kişinin sokakta sattığı tütüne polisler tarafından el konulduğunu duymuştum. Diyarbakır’ın Lice ilçesi ile Mardin’in Xurs adıyla bilinen köylerinde üretilen tütün, yıllardır Diyarbakır’ın sokaklarında ve kimi küçük dükkanlarda serbestçe satılıyor. Ama geçenlerde polis gelerek, “Burada tütün satamazsınız” demiş, büyükçe poşetlerin içinde muhafaza edilen tütünü alıp götürmüş.

'KAR BEREKETTİR'

Kar altında tütün satan adam fotoğrafının çekilmesini istemiyor. “Akşama kadar 50 liraya tütün satsalar ancak eve ekmek götürebiliyorlar. O ekmeği aldılar ellerinden” diyor bir arkadaşı.

Köyde küçük bir tarlası var. Kış kurak geçince endişelenmiş, umudunu bahar yağmuruna bırakmış. Kar yağışı yüzünü güldürmüş, “Kar berekettir” diyor gülerek.

URFAKAPI’NIN ESNAFI

Urfakapı’dan Ben û Sen mahallesine doğru inen caddenin sağ tarafında balıkçılar, manavlar yan yana dizilmişler. Kar yağışı hafiften tipiye dönmüş. Alışverişe çıkmış pek müşteri yok tezgahların başında. Esnaf da büyük kovaların içinde ateş yakmış, ısınmaya çalışıyor. Hem kendilerini hem de meyve ve sebzeleri geniş şemsiyelerle kardan korumaya çalışıyorlar. Onlara bakarken, Ahmed Arif’in “Dövüşenler de var bu havada” dizesini, “Sokakta çalışanlar da var bu havada” şeklinde okuyorum.

Kar yağışı tipiye döndüğü için Ben û Sen’e inemeyince, ateşin başında toplanmış esnafın yanına vardım. Isınmaya çalışırken sohbet ediyoruz. Gazeteci olduğumu öğrenince, önce soğukta satış yapamadıklarından şikayet ediyorlar. “Bu akşam bunlar donar” diyor biri, eliyle tezgahtaki meyveleri, sebzeleri göstererek. Gece üstlerini brandayla örtecekler ya da hemen arkadaki, depo niyetine kullanılan dükkanlara taşıyacaklar.

‘SENİN İŞİN LEVHA MI’

Ama esas dertleri ne soğuk ne de malların ellerinde kalması. Bir süredir polisler uğruyormuş yanlarına. “Vergi levhanız var mı?” diye soruyorlarmış. Esnaflardan biri, karşısında levha isteyen polis varmış gibi, “Sen ne anlarsın levhadan? Senin işin bu mu?” diye soruyor.

Birçoğunun vergi levhası yokmuş sahiden. Ama yıllar yılı burada tezgah kurmuşlar. Daha çok Ben û Sen mahallesindeki vatandaşa hizmet veren bir sürekli pazar yeri gibi cadde. Bugüne kadar kimse ilişmediğine göre kabul de görmüş.

“Ne yapacaksınız bu durumda?” sorusunu, ellerini yana açarak cevaplıyorlar. Onlar da bilmiyor ne yapacaklarını. “Şu dükkanların kirası 700-800 lira. Ancak ödeyebiliyoruz. Vergi isterlerse ödeyemeyiz ki.” Bunu diyen esnafın babası da hemen yakında bulunan ve şimdi Eski Hal diye bilinen yerde meyve sebze satarmış. O da baba mesleğini 30 yıldır burada sürdürüyormuş.

REFERANDUM SOHBETİ

Biraz ötede bizi dinleyen bir başka esnaf, “Eğer ‘Evet’ dersen kalırsın burada, ‘Hayır’ dersen gidersin” diyerek lafa karışıyor. Nisan ayında gerçekleşmesi muhtemel referanduma gönderme yapıyor.

“Sen ‘Evet’ mi diyeceksin?” sorusunu, “Hayır” diye cevaplıyor, kesin bir dille. Urfakapı’daki esnafa göre, Diyarbakır referandumda “Hayır” diyecek. “Bunu bildikleri için baskı yapıyorlar” diyor 'hayır'cı esnaf.

Sohbet kendiliğinden siyasi konulara geliyor. “Hayır” dedikten sonra ne olacak? “Tek adam olmayacak” diyor biri, “Demokrasi olacak yani.”

KAR MANZARASI VE ŞİİR

Akşam karanlığı çökmek üzereyken esnaf brandayla üstünü örtmeye başlıyor tezgahın. Gençler soğuğa ve karda kayıp düşerim korkusunu bir kenara bırakmış, surların üzerinde dolaşıyorlar. Hem kar manzarasının hem de kendilerinin fotoğrafını çekiyorlar.

Şiirsel bir görselliği var karın. Çocuklar ve çocuklar gibi sevinerek karda oyun oynayan insanların coşkusu da bu nedenle olmalı. Ya şarkılar ya da şiirler eşlik eder, tamamlar bu manzarayı.

Her karlı havada Cemal Süreya’nın 'Kars' şiiri hatırlatır kendini bana. Sonra Ahmet Telli’nin Karda İzler Bırakıyorum şiiri. Başka şiirler de var, kendini hatırlatıp kim bilir kaçıncı kez okutan.

Diyarbakır surları, soğuktan korunmak için kat kat giyinmiş esnaf, Sanat Sokağı’nda, ışıkların içinde parıldayan karın üzerinde eğlenen gençler geride kaldı. Kışın ıssızlığı içindeki Koşuyolu Parkı’ndan geçerken dünyanın yalnızlığını hissetmemde, Ahmet Muhip Dranas’ın 'Kar' şiirinin payı büyüktür elbette:

Buğulandıkça yüzü her aynanın

Beyaz dokusunda bu saf rüyanın

Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış

Sırf unutmak için, unutmak ey kış!

Büyük yalnızlığını dünyanın.