Referandum yaklaşırken savaş kızıştı. Kızışması bir yana, giderek tuhaf bir hal almaya başladı. Bu yazıda müzik üzerinden ilerleyeceğim, eski seçim şarkılarından söz edeceğim; ama derdim tarihini anlatmak değil. Onu daha önce Radikal, BirGün gibi gazetelerde ve Redaksiyon dergisi için yazdığım bir yazıda yapmıştım; arayan kolaylıkla bulur. AKP’nin kulak tırmalayan şarkısından ya da CHP’nin “Allah”lı “inşallah”lı şarkısından da söz etmeyeceğim. Değinmek istediğim, başka bir nokta. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı bir konuşma üzerinden ilerleyeceğim… Ona geçmeden, başlığın konuyla alakası olmadığını, provokatif olsun diye bir Kamuran Akkor şarkısının adını oraya taşıdığımı burada itiraf edeyim.
Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde sanatçılarla yaptığı toplantıda, “Bana Bir Masal Anlat Baba” şarkısını bestecisinden istediklerini ama alamadıklarını söyledi. Bunu açıklaması bile yersizken daha ileri gitti ve şu izansız cümleleri kurdu: “Korktular, vermediler. O nedenle şarkıyı besteleyeni de sahibini de kınadım. Asla onlara da sanatçı demiyorum. Kimse kusura bakmasın.” Eleştirdiği insanla ve onun icraatıyla aynı noktaya düşmekten başka bir şey değil bu. “Eyyy”le başlayan cümleleri çok duyduk; “ben onlara sanatçı demem”i kaç kere dinledik. Söyleyen bizi şaşırtmamıştı, ondan beklenen hareketti bu ama Kılıçdaroğlu şaşırttı. “Gereksiz bir çıkış” olarak kenara yazabilirdik ama yazık ki öyle değil. “Gazete”lerin “yazar”ları hemen üzerine çullandı ve “Kimin sanatçı olduğuna Kılıçdaroğlu mu karar verecek?” sorusunun başrolde olduğu yazılar art arda yayımlandı. Yazık ki haklılar, zira olayın savunulacak hiçbir tarafı yok.
Cengiz Onural, cevabını ertesi gün olanca kibarlığıyla verdi: “Şarkılarımın politik farklılıklar dışında kalmasını tercih ederim. Kimin sanatçı olduğuna tarih karar veriyor." Açık ve net. Burada konuşulması gereken, sanatçının tasarrufu. İstediğine istediği şarkıyı verir, istediği şarkıyı kendine saklar. Bu kadar basit. Herhangi bir kampanyaya şarkı vermemek, o şarkının sahibini ne apolitik yapar ne de şarkıyı alamayan partinin/kampanyanın karşısına koyar.
Meşhur şarkılara söz yazarak onları bir amaca uygun hale getirerek dillendirmek, eskiden beri var. Müzik piyasasındaki ilk örnekleri, Öztürk Serengil’in ‘60’lı yılların ortalarında yaptığı plaklardı –ki Serengil, onları “tornistan şarkılar” olarak adlandırmıştı. 1977 seçimlerinde, Esin Afşar’ın sesinden ünlenen “Zühtü”yü AP için uyarlayan oydu. Yıllar önce Demirel için yaptığı “Unuttun Bizi Süleyman”ı unutmuş, bambaşka bir hatta girmişti. “Zühtü”, onun elinde “Milliyetçi Zühtü” oldu ve Serengil, vatandaşa “komüniste kanma”dan oyunu Demirel için kullanma yönünde telkin verdi. Şarkı pek işe yaramamış olmalı ki 5 Haziran’da yapılan seçimleri Bülent Ecevit’in CHP’si kazandı. Şarkıda kanılmaması gereken “komünist” yani. Enteresandır, bu, Ecevit’in kazandığı ilk seçimdi. Bir başka “ilk”, tornistan şarkıların kullanılması –ki sonrasında, seçimlerdeki propaganda çalışmaları hep bu yönde ilerledi.
12 Eylül 1980 sonrasında yapılan ilk seçimlere damgasını vuran ANAP, kullandığı şarkı “Arım Balım Peteğim”di. 6 Kasım 1983 tarihli seçim ve sonrasında, bu şarkı ANAP’ın “bir numara”sı olarak kaldı. Her seçimde güncel şarkılardan yeni tornistanlar yapıldı ama hiçbiri bunun yerini alamadı. 20 Ekim 1991’de yapılan seçimlerde, Sezen Aksu’nun “Hadi Bakalım”ı kullanılmıştı. ANAP değil, Sezen Aksu ve Onno Tunç eleştirildi. Bu noktada, bestecinin tasarrufu devreye girdi. Hâlâ tartışılan bu.
ANAP, hep başarılı tornistanlar yaptı. En iyisi, İzel’in “Hasretim”inden uyarlanan şarkıydı. 24 Aralık 1995’te yapılan seçimlerde kullanıldı. Güzelliği, “oy Mesut denizleri aş da gel” dizesiydi: Karşısındaki rakip Deniz Baykal’dı ve gönderme yerini bulmuştu. Tansu Çiller’in DYP’si, ANAP’ın karşısına Mustafa Sandal şarkısı “Bu Kız Beni Görmeli” ile çıkmış, seçimi onun önünde bitirmişti. 1994 yılının 27 Mart günü yapılan yerel seçimlerde iki parti, aynı şarkı yüzünden kapışmış, “Haydi Şimdi Bütün Eller Havaya”, mahkemelik olmuştu.
O seçimde mahkemelik bir başka şarkı vardı… Bugüne kadar yapılmış en hadsiz tornistandı bu: MHP, o yıl dağıtılan “Bundan Böyle MHP” adlı kasette Grup Yorum’un “Dağlara Gel” adlı şarkısını, “Türkeş’e Gel”e dönüştürmüş, propaganda süresi boyunca her yerde bu şarkı karşımıza çıkmıştı. Grup Yorum’un avukatı Ahmet Düzgün Yüksel, hızla dava açtı ve kazandı. Topluluğun günlüğünde, 17 Şubat 1994 hanesinde şu yazar: “Şarkımızı kullandığı için MHP aleyhine dava açtık. Bu davayı daha sonra kazandık.” Kazanmış olmaları bir şeyi değiştirmiyor gerçi: Şarkı her yerde çalındı, insanlara ulaştı, “görev”ini tamamladı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Rıza Müftüoğlu, şarkıyı, seçim kampanyasını hazırlayan şirketin seçtiğini, olayın partinin tasarrufu olmadığını söyledi ama bu onu kurtaramadı.
Grup Yorum o dönemde net bir tavır gösterdi. Ekip içindekiler, kendileriyle yapılan söyleşilerde şu cümleleri kurdu: “İktidarın, düzenin bekasını isteyen bu tür partiler halka düşman ve biz halka düşman olanların şarkılarımızı kullanmasına kesinlikle izin vermeyiz. Şarkılarımız Anadolu’da yaşayan bütün halklara aittir. Bunların telifi yoktur ödenmiştir diyoruz, ama hiçbir şekilde halk düşmanı bir grup, siyasetçi kullanamaz. Buna izin vermeyiz.” Farklı bir yaklaşım gibi görünüyor ama değil. Cengiz Onural’ın durduğu nokta da buna benzer bir nokta…
“Bu seçimler hangi seçimler?” derseniz, Melih Gökçek’in Ankara, Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu seçim. MHP’yi merak ediyorsanız onu da söyleyeyim: %8’e yakın oy aldı ve iki belediye başkanlığı kazandı. Seçimin kağıt üstündeki galipleri DYP ve ANAP oldu. Onlar da seçim öncesi, kullandıkları şarkı yüzünden birbirine girmişti, yukarıda anlattım. Tam burada, iki partinin, 2002 seçimlerinde “Gel Ha Böyle” şarkısıyla yeniden pişti olduğunu söyleyeyim ve Grup Yorum’a döneyim… 2010 yılında, topluluğun, yeni kurulan HAS Parti için bir şarkı bestelediği haberi ortalığa yayılmış, kısa süre sonra cepheden şu açıklama gelmişti: “Bu bilgi tamamıyla gerçek dışıdır ve asılsızdır. Ne söz konusu parti için ne de bir başka parti için bestelediğimiz herhangi bir şarkı bulunmamaktadır. Bu konudaki tutumumuzu dinleyicilerimiz ve kamuoyu da gayet iyi bilmektedir.”
Tekrar edeyim: Sanatçıların, bestecilerin, yorumcuların şarkılarını istedikleri yerde istenen şekilde kullanma hakkı var. Kullanmama hakkı da baki. Geçmişte yaşanan tornistanların bir kısmı sıkıntılı, bir kısmı yerine cuk oturuyor –ki bunların çoğu, sanatçının bizzat desteklediği kampanyalar. Şarkı o zaman sakil durmuyor, içtenlik ona bir şekilde sirayet etmiş oluyor. Tarihte örnekleri var.
Bu, referandum öncesi son yazı. Yarından itibaren seçim yasakları devreye giriyor. En azından burada oyumuzun rengini açıklayamayacağız. Onun için, yazıyı, gönlümdeki kelimeyle bitireyim… Dün, gazetelerde yayımlanan bir ilanda imzam vardı: “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak için”, haftaya bu saatlerde ne diyeceğimi söyledim –ki şaşırtıcı bir şey değildi bu: Hayır!
Gün gelecek, devran dönecek. O noktada, mağduriyet yaratarak iktidar olan ve gücü kendinde topladığı halde mağduriyeti bir türlü bitmeyenler düşünecek. Ne diyeyim, “hayır”lısı neyse o olsun.