Günlerdir sadece bir cümle dolaşıyor zihnimde. Yürüyorum (başım
önde), böbreğim sızlıyor (sağ elimle yokluyorum), saçımda bir tel
beyaz daha fark ediyorum (aynada), bir şeyler okuyorum (köşe yazısı
denen saçmalık ve kimi kitaplar ve daha çok mektuplar) hep aynı
cümle. Yediğim ekmeği kazandığım iş okumak. Bir şeyler okuyorum,
düzeltiyorum, tasnif ediyorum, haline rayına sokmaya çalışıyorum,
öneriler yapıyorum, üstüne düşünüyorum, gün geliyor gece rüyamda o
metni görüyorum. İşte o metinlerden biri, henüz yayımlanmamış bir
kitaptan bir cümle. Berkun Oya’nın Esneyen Boşluk’undan. Deyim
aslında. Deneyimlenmiş, uzlaşılmış, dilden dile aktarılmış ama çok
aşırı kamusallaşmamış.
Hırsız evine kadar kovalanmaz.
Bu ne demek? Bu cümle neden günlerdir zihnimde? Ben günlerdir
neden başım önde yürüyorum sokakları? Çok soru, bir cevap. Bir
soru, çok cevap. Diyalektik tam olarak ne demekti hocam?
7 Ekim 1976’da bu toprakların yetiştirdiği en müstesna
zihinlerden biri olan Oğuz Atay, akademisyendir ve o sıralarda
Amerika’da yaşayan yönetmen Halit Refiğ’e bir mektup yazar.
“Ne kadar bu pislikten uzak yaşamağa çalışsan da Halitçiğim,
gelip seni buluyorlar bu ülkede. Dediğin gibi ‘sahipsiz iti
taşlayan çok olur.’ Sayımızın da az olduğunu biliyorlar. 4489
bakalım beni kurtaracak mı? Bürokrasi malûm: şimdilik her kafadan
bir ses çıkıyor. Yani anlayacağın: ‘Dert çok, hemdert yok, düşman
kavi, tâli zebûn.’”
Oldu iki. Hırsız evine kadar kovalanmaz. Ve sahipsiz iti
taşlayan çok olur. Kolektif hafızadan süzülmüş iki cümle. İki
durum. İki emsal.
Atay’ın bahsini ettiği 4489, bir kanun maddesidir. Akademik
çalışma için yurtdışına gidebilmesi için o maddenin çıkması ve
işletilmesi gerekmektedir. 7 Ekim 1976’dan çek çizgiyi, getir
2017’ye. Yüksel’e. İnsan Hakları Anıtı’nın önüne.
Sahipsiz iti taşlayan çok olur emsalinden, gene Esneyen Boşluk’a
gidiyor zihnim. (Ataol Behramoğlu’nun İsmet Özel’e yazdığı mektup
da düşüyor aklıma. “Akılcığın” dediği. Zihnimiz çöpe benzer.)
Orada, Alaattin Eraslan için tekrar ediliyordu. “Türkiye, sahibini
ısıran bir köpektir.” Ve Tanpınar’ın dediği. Neredeyse her şeyin
alınlığı olabilecek o cümle: “Türkiye evlatlarına kendisinden başka
bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor.” Evlat kim, dert nerede,
hemdert hani, düşman var mı, zebun hangisi? Bunlar zaten şurada, şu
köşecikte duruyor. Durmakta.
Amerika’nın “Ike” lakaplı (kampanyası reklam tarihine geçer, “I
like Ike”) başkanı Dwight D. Eisenhower, 1953’te konuşur. Retorik
cümleleri art arda sıralar (bu kısım enteresan değil, kitleler
retoriğe bayılır). 1953 yılında silaha en çok para harcayan ülkenin
başkanıdır “Ike”. Ama şu cümleleri de o eder:
“Üretilen silahların her biri, suya bırakılan her savaş gemisi,
atılan her mermi yiyecek bir şeyi olmayan açlardan ve giyecek bir
şeyi olmayan çıplaklardan çalınan paradır.”
Hırsız evine kadar kovalanmaz. Meşrebimiz çaresizliktir.