Evlilikdışı ilişkiler, psikanaliz ve sosyal medya

Kliniğime çift terapisi için gelen (evli olan ya da olmayan) çiftlerin çoğunun başvuru sebeplerinin 'aldatma' olduğunu görüyorum. Yaşanan bu aldatmaların çoğu da Facebook, Twitter gibi sosyal medya platformları ile tanışma aracılığıyla tanışan kişilerle gerçekleşiyor.

Abone ol

Melike Kayhan*  facetofaceterapi@gmail.com

Şu veya bu şekilde hepimiz evlilik dışı (aldatma) ilişkilere ya maruz kalıyoruz, tanıklık ediyoruz ya da bunlardan haberdar oluyoruz. Psikanalistler ve psikoterapistlerin, profesyonel enerjilerinin büyük bir kısmını analizanlarının ve hastalarının erotik hayatlarını değerlendirmeye ve evlilik öncesi/evlilik dışı ilişkilerini analiz etmeye adamalarına rağmen bu olguya psikanaliz literatüründe çok az yer verilmiştir. Medyada çıkan spekülatif yazıların da okuyucuda içgörü geliştirmek bir yana önyargılı olmayı daha da kışkırttığı ortada. Aldatma olgusu hepimizde bir merak uyandırmakla birlikte bunu anlamakta zorluk çekiyoruz ve çoğu kez buna yeltenenleri yargılıyoruz. Ben bir psikanalist olarak, kendimizi ve başkalarını yargılamanın sadece üzerimizde baskı oluşturduğunu ve gerçekte davranışı değiştirme konusunda bir sonuca ulaştırmadığını düşünüyorum.

2000'li yıllar, geleneksel evliliklerde ve evlilik öncesi cinsel deneyimlerde önemli değişimlere tanıklık etti. Evlilik öncesi birlikte yaşama ve cinsel birliktelikler artık toplumda kabul görmeye başladı. Yirmi yıllık İngiltere geçmişim ve oradaki klinik deneyimlerim son dört senedir Türkiye'deki psikanaliz pratiğime eklenince bana iki ülkeyi karşılaştırma imkanı verdi. "Swinging" ya da "switching" (es değiştirme) ve "grup seks" İngiltere'de olduğu kadar olmasa da, Türkiye'deki çiftlerimde de artık karşılaştığım bir olgu. Psikoterapi merkezime, psikanalitik çift terapisi için gelen çiftlerde, yaşadıkları evlilik öncesi ve evlilik dışı cinsel ilişkilerin, bir yandan kendilerine güvenlerini arttırarak ruh sağlıklarını güçlendirirken ve bazı durumlarda cinsel olgunlaşmayı sağlarken, diğer yandan da taraflarda güvensizlik, değersiz hissetme ve ihanet gibi duygular yaratarak evliliklerini olumsuz yönde etkilediğini görüyorum.

1900'lerin başından beri psikanaliz, insan davranışının ancak kapsamlı bir psikolojik analizle tam olarak anlaşılabileceğini ve değerlendirilebileceğini öne sürer. Analizde analizanın kişisel tarihi, kişiliğinin yapısal bileşenleri, bilinçdışı dinamikleri, insan ilişkileri, düşlemleri ve ruhsallığının diğer kompleks yönleri hesaba katılmadan davranışlarının anlamı sadece speküle (tahmin) edilebilir. Benim klinik deneyimlerim de bana, evlilik dışı ilişkilerin ne "hastalıklı", "nevrotik" veya "düşmanca" ne de "sağlıklı" ve "adaptif" (uyumlu) olarak değerlendirilebileceğini gösterdi. Her ilişkide aldatmanın farklı bilinçdışı anlamları vardır. Analizde bir davranışın doğru ya da yanlış olup olmadığına karar vermeden, yani bir yargıya varmadan onun bilinçdışı anlamına bakarız.

GÜNÜMÜZ ÇİFTLERİNİN BAZI PROBLEMLERİ: SOSYAL MEDYA VE İNTERNET 

Yazının başında da belirttiğim gibi kliniğime çift terapisi için gelen (evli olan ya da olmayan) çiftlerin çoğunun başvuru sebeplerinin 'aldatma' olduğunu görüyorum. Yaşanan bu aldatmaların çoğu da Facebook, Twitter gibi sosyal medya platformları ile tanışma aracılığıyla tanışan kişilerle gerçekleşiyor. Bu kişiler eski okul ve iş arkadaşları olabildiği gibi yeni tanışılan kişiler de olabiliyor. Günümüz evliliklerinde sadık kalmanın da bu yüzden zorlaştığını düşünüyorum. Sosyal medya ve internet aracılığıyla yeni ilişkiler, yeni heyecanlar bulmak çok kolaylaştı. Bugünün evli çiftleri narsisizmlerini, egolarını (grandiosity) ve erotik açlıklarını uyaran pek çok sosyal medya kanalına maruz kalıyor. Buna ek olarak 'açık evlilikler' ve 'swinging', 'switching' gibi diğer heyecan uyandıran alternatif cinsel deneyimlere ilişkin sosyal medyada artan oluşumlarla benzeri ilişkileri yaşamak kolaylaştı ve bu tarz ilişkiler yaygınlaşmaya başladı.

Evliliğin, tarafların birbirini yargılaması, geciktirilmiş haz duygusu ve bıktırıcı günlük rutinlerine karşılık, evlilik dışı -yasak ilişkide- yaşanan heyecan, narsisistik haz ve hayranlık duyulma ihtiyacının karşılanması göz önünde tutulduğunda, bunun pek çok kişi için daha çekici olması bizi şaşırtmamalı. Yasak ilişki libidinal (cinsel enerji) haz duygusunu tatmine yöneliktir, ancak bu da kişide bilinçdışı çatışma yaratmadan olmaz. Bir yanda bizi 'yargılayan ego'muz diğer yanda bilinçdışı -yani farkında olmadığımız- motivasyonumuz bilinçte çatışma yaratır. Bu da kişide suçluluk ve kendini affettirme isteği olarak kendini gösterir. Terapiye başvuran pek çok çift için temel motivasyon, duyulan suçluluk duygusu ve karşı tarafa kendini affettirme isteğidir. Çoğu kez aldatan taraf, eşinde yarattığı travmatik deneyimden dolayı kendini sorumlu hisseder ve terapistten beklentisi bu hasarın onarılmasında yardımcı olmasıdır.

Burada, aldatma konusunda analitik çift terapisinde ortaya çıkan bazı majör temalardan ve bununla ilgili bilinçdışı çatışma kaynaklarından bahsetmek istiyorum. Her ne kadar her ilişki için bilinçdışı sebepler farklı ve kişiye özgün olsa da klinikte aldatma konusunda en sık tekrarlayan ilişki dinamiklerinin aşağıdakiler olduğunu düşünüyorum. Bunlar pek çok aldatma vakasını anlamamızda yardımcı olabilir.

ENSEST TABUSU

Bazı evliliklerde yaşanan problemlerden biri de tümgüçlü (omnipotent) anne ya da baba arayışında ensest tabusuyla yüz yüze gelinmesidir. Eşin psikolojik olarak ebeveyn rolüne bürünüp karşı tarafı ruhsal olarak besleyen, rahatlatan, anlayan ve seven kişi yerine geçtiği durumlarda eş kolayca bilinçdışında anne ya da baba yerine konabilir. Böyle olunca da evliliklerinde cinsellik ensestiyöz yani 'yasak' olarak deneyimlenebilir. Böyle bir durumda eşini cinsel olarak arzulamak bilinç düzeyinde huzursuzluk yaratır ve kişi bunu eşine karşı cinsel isteksizlik olarak hisseder. Bunun yerine cinsel ihtiyaçlarını evlilik dışı ilişkilerde karşılamaya yönelebilir.

YARGILAYAN EGOYLA (SUPEREGO) SAVAŞ 

Ensest tabusuyla bağlantılı olarak ebeveynle çatışmalı ve baskıcı bir ilişkisi olan kişi evliliğinde ebeveyn rolüne bürünmüş eşiyle ilişkisinde bu çatışmayı canlı tutar ve baskıya karşı savaşır. Pek çok kişi evlilik ilişkilerine, çocukluklarından kalma 'psikolojik bağlanma' problemlerini, özellikle ebeveynlerle bağlanmada yaşanan sorunları taşır. Anne babalarıyla deneyimledikleri gibi, ihtiyaçları olan sevgi ve ilgi ödülünü almak için eşlerini de memnun etmeye çalışırlar. Ancak ya hak ettikleri ödülü alamadıklarını düşündüklerinde ya da kendilerini onların sevgisine muhtaç, bağımlı, küçük ve güçsüz hissettiklerinde, otonomisine müdahale edildiğini hisseden bir ergen gibi anne ya da baba figürüne karşı misillemeye geçebilirler. Bu misilleme, anne ya da baba figürüne karşı bilinçdışında yaşanan çatışmanın eşini aldatarak eyleme geçmesiyle gerçekleşir. Bu tür hastalar, isyankâr davranışlarından dolayı hissettikleri bu suçluluk duygusundan kurtulmak için farkında olmadan (bilinçdışında) eşlerinin suçlarını yakalayıp kendilerini cezalandırılmalarını sağlar.

SİMBİYOTİK UNİTE (BİR ELMANIN İKİ YARISI)

Türkiye’deki evliliklerde oldukça sık görülen bir durum olan ‘simbiyotik’ birliktelikte adeta bir elmanın iki yarısı gibi hisseden eşler duygusal olarak birbirlerine ‘bağımlı'dırlar. Her şeyi birlikte yaparlar, kendilik imajları ve kimlikleri çok kırılgandır; duygusal olarak ayrışamadıkları için birbirlerini domine etmeye ve kontrole başlarlar. Sürekli birbirlerinden ilgi ve olumlama bekledikleri için çatışma başlar. Eleştiriye ve ilgisizliğe karşı hassasiyet geliştiren bu kişiler evlilik ilişkilerinde sürekli aşağılandıklarını ve hakarete uğradıklarını hissetmeye başlarlar. Simbiyotik bağdan kurtulmanın ve kendini bağımsız hissetmenin bir yolu da evlilik dışı ilişki kurmak olur. Fakat yine de asıl eşe duyduğu 'bağımlı' olma durumundan kurtulamazlar ve isyankâr ergenler gibi suçlarını itiraf edip anne/eşten affedilmeyi beklerler.

RUHSAL YA DA CİNSEL BİSEKSÜELLİK

Her ne kadar hepimizde her iki cinsiyete yönelik karakteristikler aktif ya da pasif olarak var olsa da bazılarımızda bu çatışma daha şiddetlidir ve evlilikte kendini ‘evlilik dışı’ ilişkilerle gösterebilir. Biseksüel çatışma yasayan kişi çoğu kez iki partnere ihtiyaç duyar; örneğin birinde kendini daha maskülen diğerinde de daha feminen hisseder ya da birinde daha dominant diğerinde daha pasif bir rol alabilir.

BİTİRİRKEN...

Kısaca özetlemek gerekirse eşini “ensestiyöz kişi” ya da “cezalandırıcı superego” figürü olarak deneyimleyen; “biseksüel çatışma” yaşayan ya da “simbiyotik bağı” koparmaya çalışan kişiler bu bilinçdışı çatışmalarını evlilik dışı ilişki yaşayarak dışsallaştırmış olurlar. Her ne kadar bu yazı psikanalitik tedaviye gelen çiftler üzerine olsa da umarım bahsi geçen bazı ilişki dinamikleri genelde evlilik dışı ilişkileri anlamada bir fikir verebilmiştir.

*Psikanalist