Eylem Tok ve oğlu T.C.‘nin iadesi sorunu   

Eylem Tok ve oğlu T.C.’nin suç tarihindeki vatandaşlık durumları önem taşımaktadır. Adı geçenler hem Türk ve hem de Amerikan vatandaşı iseler Amerika kendi vatandaşını iade etmeyebilir.

Abone ol

Türkiye’de günlerdir 17 yaşında ve ehliyetsiz T. C’nin lüks aracıyla çarptığı ATV’de bulunan Onur Murat Aci’nin hayatını kaybetmesi ve 4 gencin de yaralanması olayı gündemden düşmedi.

Aslında yüzlerce trafik kazası gibi bu olay da vakayı adliyeden sayılır ve unutulurdu. Ancak yazar olduğu söylenen Eylem Tok’un trafik kazasını duyunca olay yerine gelmesi ve kazanın ardından oğluyla birlikte önce Mısır’a gitmesi, oradan da oğlunu ABD'ye kaçırması kamuoyunun vicdanını sızlattı.

Daha sonra da haberlere göre bu anne ile oğulun ABD’de gayet rahat tavırlarla neşe ve kahkaha içerisinde yürürken görülen fotoğrafları herkesi çok üzdü. 

Doğrusu yazar diye tanıtıldığı için ben de bu olaya kadar ismini duymadığım Eylem Tok’un kim olduğunu merak ettim ve hemen internette  araştırdığımda şu bilgiyi buldum:

"Eylem Tok, Türkiye’nin tanınmış yazar, şair, senarist ve yönetmenlerinden biridir. Çocuk yaşlarda şiir yazmaya başlayan Tok, daha sonra öykü, deneme ve roman türlerinde eserler vermiştir. Kendine özgü bir tarzı olan Tok, yazdığı romanlarla okuyucuların beğenisini kazanmıştır.

Tok senarist olarak da 2016 yılında sanat filmi 'Sintiyatpera'yı yönetmiş ve senaryosunu yazmış, bu filmle Türkiye ve uluslararası birçok film festivalinde finale kalmıştır."

Bir an az çok medyayı, sanat dünyasını izlemeye çalışan biri olarak böyle bir yazarı- sanatçıyı nasıl tanımazsın diye kendimi eleştirdim. Çevremdeki insanlara sordum, onlar da tanımıyorlar.

Biraz daha araştırınca Murat Bardakçı'nın yazısına rastladım. Meğer o da çok uzun yıllar yazın ve sanat dünyasının içinde olmasına rağmen bu yazar-senaristi tanımıyormuş. Hatta sayın Bardakçı aynen şöyle yazıyor: “Hatun hakkında etrafta bu kadar güzelleme ile karşılaşınca tam 'Meğerse ne cahilmişim, çağdaş kültürden ne kadar uzak kalmışım!' diye esef ediyordum ki, Demet Cengiz’in hatun hakkında yazdıklarını okuyup söylediklerini dinledim; mâlûm kadının gönül işini yazarlığa tahvil ettiğini, kitaplarını başkalarına yazdırıp reklâmını yaptırdığını Demet Cengiz’den öğrendim.”

Yazar Demet Cengiz’in Yeniçağ Gazetesi'nde de haber olarak çıkan yazısı ise şöyle: “Eylem Tok’un Instagram profilinde 'Çok satan Mihr’in yazarı' diye yazıyor. Mihr’i, Hayy Kitap basmıştı. Yayınevi’nin ortaklarından Rauf Baysal, Tok’un sevgilisiydi. Baysal, Mihr romanının dağıtımını gerçekleştirdikten sonra bir hafta içerisinde Türkiye çapında bütün kitapları satın alıp romanı çok satanlar listesine sokmuştu. Bunu nereden mi biliyoruz? Ne kadar tutkulu bir âşık olduğunu ve aşkı için yaptığı fedakarlıkları anlattığı dostundan. Yine iddiaya göre romanı da bizzat Baysal yazmıştı. Audi marka bir araçla birlikte hediye etmişti. Lüks bir huy sanki! “

Sonuçta olay sonrasında atı alan Üsküdar’ı geçti önce Mısır'a sonra da Amerika Birleşik Devletleri'ne ulaştı. Hatta haberlere göre uzun süre oturmak için bir konut kiraladı.

Şimdi merakla beklenen, bu şüphelilerin Türkiye’ye geri verilip verilmeyeceği ve adli soruşturma süreci.

Adalet Bakanı Tunç, olayın ardından 18 yaşından küçük T. C. hakkında “taksirle ölüme ve birden çok kişinin yaralanmasına neden olma” suçundan ve annesi şüpheli Eylem Tok hakkında “suçluyu kayırma” suçundan İstanbul 7.Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklama kararı verildiğini ve şüphelinin annesi tarafından ABD’ye kaçırıldığını belirterek iadelerinin istendiğini açıkladı. Türkiye, suçluların geri verilmesiyle ilgili çok sayıda ikili ve çok taraflı anlaşma imzalamıştır. Bu sözleşmelerden en çok uygulama alanı olan ise “Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi”dir (SİDAS). Suçluların iadesi işlemleri "ikili anlaşmalar”, “çok taraflı sözleşmeler”, "Uluslararası Teamül Hukuku ve Karşılıklılık-Mütekabiliyet ilkesi” uyarınca yerine getirilmektedir. Bizde en temel yasa ise 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu'dur.

Bizim Anayasamızın  7/5/2004 tarihinde yapılan değişik 38. maddesine göre: “Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.” Ayrıca “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”

Bu düzenlemeye göre Türkiye kendi vatandaşını ‘Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere' talep edilse bile başka ülkeye iade etmeyebilir.

1980 yılında ‘ Türkiye Cumhuriyeti ile ABD Arasında Suçluların Geri verilmesi Ve Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Antlaşması‘na ilişkin bir Bakanlar Kurulu Kararı var.

ABD, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’ne (SİDAS) taraf olmadığından aramızdaki iade işlemlerinde anılan Sözleşmenin uygulanma imkanı yoktur. Türkiye ile ABD arasındaki suçlu iadesi işlemlerinde İkili Antlaşma hükümleri uygulanmaktadır.

Bu antlaşmaya göre hem Türkiye hem de ABD yasalarına göre, asgari haddi bir yılı aşan süre ile özgürlüğü bağlayıcı bir cezayı veya daha ağır bir cezayı gerektiren suçlar iade talebine konu olabilir. ABD'de şüphelilerin tutuklanma kararının konusu olan suç için öngörülen ceza bizim ceza yasamızdan çok daha ağır olduğundan bu koşul gerçekleşmiş sayılabilinir.

Antlaşmanın 4. Maddesine göre de Sözleşen Taraflardan hiçbiri, kendi vatandaşını iade etmek zorunda değildir. Ancak, ABD’nin yetkili yürütme makamı kendi seçimine göre yerinde gördüğü takdirde, kendi vatandaşının iadesine karar vermeye yetkilidir.

Bu duruma göre Eylem Tok ve oğlu T.C.’nin suç tarihindeki vatandaşlık durumları önem taşımaktadır. Adı geçenler hem Türk ve hem de Amerikan vatandaşı iseler Amerika kendi vatandaşını iade etmeyebilir. Ancak karşılıklılık (mütekabiliyet) ilkesi uygulaması varsa iade söz konusu olabilir.

Burada Türkiye için en büyük sorun şüphelilerin henüz yasal bir engel bulunmadığından uluslararası sözleşmelere taraf olmayan ve hukuku uygulamayan bir ülkeye kaçmalarıdır. Bu durumda şüpheliler halkın deyimi ile ceza almadan yırtabilirler.

Bir başka sorun da “taksirle ölüme ve birden çok kişinin yaralanmasına neden olma” suçundan şüpheli olan T.C.’ye 18 yaşından küçük olduğu halde, medyada adı soyadı kısaca kimliği saklanmadan fotoğrafları ile birlikte yer verilmesiydi.

Bu habercilik anlayışa UNICEF Çocuk Haberciliği Etik İlkeleri’ne aykırı olduğu gibi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin çocuklara yönelik düzenlemelerine de aykırıydı. Çünkü bu ilkelere göre “çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda sanık, tanık ya da mağdur (maktul) olsun, 18 yaşından küçüklerin açık isimleri ve fotoğrafları yayınlanmamalıdır...” denilmektedir.