IŞİD’in 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal’i işgal edip 5 bini aşkın Ezidiyi sırf inançları yüzünden katlettiği, 10 bine yakın genç kadını kaçırıp köleleştirdiği, Ezidi tarihine 73. Ferman olarak geçen vahşetin 5. yıldönümünde trajedi derinleşerek devam ediyor. Halen yüzbinlerce Ezidi’nin kamplarda yaşadığını, IŞİD’ci tecavüzcülerden çocuk doğuran Ezidi kadınların cemaate geri dönemediğini aktaran Burç, Kürt siyasetinin gündeminde Şengal’in statüsünün değil, kanayan bu yaraların olması gerektiği görüşünde.
Ezidilerin 3 Ağustos 2014 tarihinden itibaren nasıl bir barbarlıkla, vahşetle karşı karşıya kaldığına dair sahneler herkesin gözü önünde. Kavurucu sıcakta Şengal Dağları’na sığınan Ezidiler, onlarca çocuğunu bu yolda açlık ve susuzluktan dolayı kaybetti. Peşmergenin Şengal’i terk etmesiyle beraber buraya doluşan talancı ve tecavüzcü çeteler, sırf Müslüman olmadığı için çocuk veya yaşlı demeden en az 5 bin Ezidiyi katletti. En az 10 bin kadını kaçırıp köleleştirdi.
Yıllarca IŞİD’cilerin elinde kalan bu kadınların çoğu, tecavüzcülerinin çocuklarını doğurmak zorunda kaldı. Ve katı kurallarıyla bilinen Ezidi Yüksek Ruhanı Konseyi, IŞİD’den kurtarılan kadınların çocuklarıyla beraber cemaate dönebileceğine ilişkin Nisan ayındaki kararını iki gün sonra iptal etti. Böylece IŞİD tarafından kaçırılıp anne olan binlerce kadın için yeni ve belki de hiçbir zaman bitmeyecek bir trajedi başladı. Dolayısıyla IŞİD askeri olarak bitse de, ektiği kötülük tohumlarının Ortadoğu’daki tesirleri yıllarca giderilemeyeceğe benziyor.
Tarih boyunca IŞİD’inkiyle beraber 73 katliama maruz kalan Ezidilerin 3 Ağustos 2014’ten sonraki durumunu, Ezidilik inancının kökenlerini, maruz kaldıkları vahşetleri ve güncel taleplerini kendisi de Ezidi olan gazeteci Eyüp Burç’la konuştuk…
Şengal’deki Ezidîlerin 3 Ağustos 2014’te IŞİD tarafından katliama maruz kalışının, 73. fermanın beşinci yıldönümünde Ezidiler ne durumda?
Ezidilerin kahir ekseriyeti hâlâ Kürdistan bölgesinde, Dohuk, Zoho ve Beadire çevresindeki kamplarda, Süleymaniye, Erbil gibi kentlerde ve Rojava’daki Newroz kampında yaşıyor. Türkiye’ye gelenler içinde, Midyat haricinde çok az bir nüfus kaldı. Çünkü yaşadıkları kamplar kapatıldı.
Neden?
Katliamdan kaçan Ezidileri, o zaman HDP’li belediyeler sahiplendi ve çeşitli kamplar kurdu. Fakat belediyelere atanan kayyımlar bu kampları kapattı. Zaten o zamana kadar Ezidilerin de büyük bir kısmı ya geri dönmüş veya Avrupa’ya, Amerika’ya gitmişti.
IŞİD katliamından önce Irak’taki Ezidi nüfus ne kadardı?
Daha ziyade Kürdistan bölgesinde, kesin olmamakla birlikte 700 ila 1 milyon arasında nüfus vardı. Nüfusun büyük kısmı Şengal ve çevresinde yaşıyordu. Saddam döneminde 50-60 bin nüfusluk büyük köyler oluşturulmuştu ve nüfusun önemli kısmı buralardaydı.
Saddam neden toplu köyler oluşturmuştu?
Ezidileri Araplaştırma politikasının bir parçasıydı bu yöntem. Şengal çok önemli jeostratejik özelliği dolayısıyla ta İngiliz mandası döneminden itibaren hep büyük oyunların kurulduğu bir bölgedir. İngilizler Irak’ta, Fransızlar da Suriye’de hâkimdi. Şengal Suriye ile Irak arasındaki kilit nokta olduğu için bu iki sömürgeci devlet arasında, 1920’li yıllardan başlayıp manda yönetimi sona erene kadar da ihtilaf sebebiydi. 1916’da Sykes-Picot Anlaşması’yla çizilen yapay sınırlar toplumsal yapıyla çelişiyordu. Daha sonra Şengal bölgesi I. Dünya Savaşı sonrasında, Nisan 1920’deki San Remo Konferansı’nda da İngiliz ve Fransızlar arasında bir mesele olarak gündeme geldi ama Şengal’in nereye bağlı olacağı netleştirilemedi. Neticede İngilizlerin Ürdün sınırında Fransızlara verdiği tavize mahsuben Şengal bir bütün olarak Irak’ın içinde, İngiliz egemenliği altında kaldı.
ŞENGAL SOSYOLOJİK VE TERİTORYAL AÇIDAN ROJAVANIN DEVAMIDIR
Peki Şengal, teritoryal açıdan Suriye’nin mi Irak’ın mı uzantısı?
Şengal aslında sosyolojik ve teritoryal olarak da şu anda Rojava dediğimiz bölgenin, yani Suriye Kürdistanı’nın devamıdır. Oysa bu bölge Irak sınırı içinde bırakılınca, Arapların ortasında bir Kürt adası olarak kaldı ve Kürdistan’la bağları kopartıldı. O yüzden Ezidiler zaman zaman İngiliz yönetimine de başkaldırdı ve İngiliz kraliyetine bağlı hava kuvvetleri (RAF) tarafından bombalandılar.
İngilizlere karşı yapılan Ezidi isyanlarının başını kim çekiyor?
Davudê Davut, Şeyh Xelef gibi liderlerin öncülüğünde, 1920’lerde başlayan isyanlar ve bastırmalar 1930’lu yıllara kadar devam etti. İsyancıların bir kısmı Fransızlar üzerinden Suriye’ye bağlanmak istiyor. Çünkü akrabaları, doğal uzantıları orada. Öte yandan Ezidiler, inançları dolayısıyla gençlerin askere alınma dayatmasını reddediyor ve bu yüzden de İngilizlerin baskısına maruz kalıyorlar.
73 FERMAN DİYORUZ AMA EZİDİLERİN MARUZ KALDIĞI KATLİAMLAR YÜZÜN ÜSTÜNDE
Peki Ezidilere karşı, IŞİD’den önceki 72 ferman veya katliama İngilizlerinki de dâhil mi?
Tuhaftır ama maalesef hayır! Aslında bu “72 ferman” sözü biraz da 72 millete gönderme gibi görünüyor. Hakikaten de oturup 72 ve IŞİD’inkiyle beraber 73 katliamı sayabiliyoruz ama tarih boyunca Ezidiler, sırf inançları yüzünden yüzden fazla katliamdan geçmiştir.
Ezidiler açısından Şengal kutsal bir bölge mi?
Ezidilerin iki kutsal bölgesi var Irak’da. Şengal ve Şêxan. Birinci derecede kutsal mekân olan Laleş, Dohuk’a yakın, Musul’a 30 kilometre yakındaki Şêxan bölgesinde bulunuyor. Dini konseyin ve tapınağın bulunduğu Laleş’te aynı zamanda Ezidilerin ruhani lideri Şeyh Adiyy bin Müsafir'in, ya da bilinen ismiyle Şeyh Adiyy’nin türbesi, kardeşlerinin torunlarının mezarı burada bulunur. Şeyh Adiyy evlenmediği için onun kardeşleri ve yeğenleri üzerinden soyu devam eder. Şengal ise tarihsel olarak Ezidiler açısından bir sığınaktır. Her katliamda Ezidiler, Şengal Dağları’na sığınmıştır. Bu dağlarda Çil Mêran (Kırk Adam) adında, çok korunaklı ve aynı zamanda bizim için kutsal olan bir mağara bulunuyor. Yine Şengal’in içinde Şerfedin Türbesi bulunuyor. Şerfedin, Şeyh Adiyy bin Müsafir’in kardeşinin torunudur. O türbe de Ezidiler için kutsaldır.
Şeyh Hasan zamanında Ezidilik, Kürdistan’ın neredeyse üçte ikisine yayılıyor. Şeyh Hasan, o zamanın Musul hâkimi Bedreddin Lulu tarafından öldürülünce yerine oğlu Şerfedin geçiyor. Aynı zamanda Harput komutanı da olan Şerfedin ise 13. yüzyılda, Moğollarla savaş sırasında, Bingöl yakınlarında öldürülüyor. Dolayısıyla Şengal’deki sembolik bir mezardır aslında.
Ezidilere yönelik katliamları kimler yaptı?
Esas olarak Osmanlı döneminde, ağırlıklı olarak Musul, Bağdat ve Diyarbakır paşaları. Kısmen de yerel Kürt beyliklerinin de Ezidi katliamları var. Mesela Bedirhan Bey, Mir Mihemedê Revandizî inançları dolayısıyla Ezidi katliamları yapmıştır.
Tarih boyunca devam eden katliamların Ezidi kültürü üzerinde ne tür tesirleri olmuş?
Mesela Ezidilerde, tahribatlar, talanlar ve katliamlar dolayısıyla yazılı kültür yoktur. Dini kurallar ve tarih, kasideler halinde yeni kuşaklara ezberletilerek aktarılmış.
Mîr ailesi Ezidiler açısından ruhani liderlik makamı mı?
Aslında Mîr ailesi, hem dini hem politik önderliğe sahiptir. Şu anda da Mîr ailesinin hükmü devam ediyor. Mekânları da şu anda büyük bir kasabaya dönüşmüş olan Beadre Köyü’dür. Beadre Mirleri’nin babadan oğula veya amca çocuklarına geçen bir egemenlikleri var. Geçenlerde Mir Tahsin ölünce yerine oğlu Mir Hazım, ruhani konsey tarafından seçildi.
Bunca katliam ve baskıya rağmen Ezidilerin inançlarından vazgeçmemesini nasıl açıklıyorsunuz?
Aslında bu katliamlar tarihi yüzünden Ezidilik yok olmakla yüz yüze kaldı. Oysa 9. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar Kürdistan’ın önemli bir bölümü Ezidiydi. Kürtler, İslam inancına Farslar veya Türkler gibi davet üzerine gitmediler. Kürtler kılıçla müslümanlaştırıldı. Bu süreç Şeyh Hasan’a, 12, 13. yüzyıla kadar devam etti. Şeyh Hasan, İslamlaştırmaya karşı Ezidilik inancını sistematiğe kavuşturarak yeniden inşa ediyor. Bir pagan inancı olarak var olan Ezdanilik inancı, Şeyh Hasan’la birlikte dinleşiyor. Böylece kılıç zoruyla Müslümanlaştırılmış olan Kürtlerin önemli bir bölümü tekrar Ezidiliğe geçiyor. O yüzden İslam otoriteleri Kürtlerin bu sürecine “mürtetlik süreci” diyorlar. İslamda da müslüman olup da tekrar cayanların katli vaciptir! Nitekim Ezidiler çoğu zaman İslâma davet bile edilmeyip doğrudan katlediliyor.
Tarihin ilk tek tanrılı dinlerinden biridir Ezidilik. Kürtçedeki “Xweda” (tanrı) sözcüğü, “kendini doğuran, kendini kendinden var eden” anlamına gelir ve Allah kavramının karşılığıdır. Bir de “Ezda” (beni veren, beni yapan) var. Ezdailer, yani verilenler, yapılanlar, kullar, Xweda’ya tapanlardır, onun peşinden gidenlerdir.
Peki Xweda ve onun yolunu takip eden Ezda varsa, kötülüğün kaynağı kim veya ne?
Ezidilere yönelik katliamlar, “onlar şeytana tapıyor” yalanıyla, nefret söylemiyle meşrulaştırılmaya çalışıldı hep. Oysa “şeytan” mefhumu da özellikle Şeyh Adiyy ve Şeyh Hasan sonrasında, İslam inancına yönelik bir yorum olarak felsefi bir temele oturtuldu. Şeyh Adiyy, Xweda ve Ezda kavramlarını bir şekilde İslam teolojisiyle buluşturup kendi Addaviye tarikatını oluşturdu. Ezidilikte halen Şeyh Adiyy’nin yolunu takip edenler olduğu gibi, inancın en eski halini sürdüren Şemsaniler de var. Şemsanilerin en pagan hali güneşe tapmaktır. Adiyy’nin, daha da ötesi Şeyh Hasan’ın peşinden gidenler kısmen İslam teolojisine de bulaşmıştır. Şeyh Hasan bir tür Kürt İslamını, Ezidilik üzerinden yaratmaya çalışmıştır. İslamın bir sürü tezini Ezidilikle birleştirip alternatif alanlar da yaratıyor. Mesela onların Mekke’si varsa bizim Laleş’imiz, onların zemzem suyu varsa bizim “ava spî”miz var diyor. Ona göre tarihte bütün iyi insanlar, reankarnasyon yoluyla yeniden doğar.
MELEK-İ TAVUS OLMASA, ADEM VE HAVVA CENNETTE ZIPLAYAN İKİ YARATIK OLARAK KALIRDI
Melek-i Tavus, “Tao’dan yani Tanrı’dan gelir. Tavus kuşu da o nedenle Tanrı’nın kuşudur ve Ezidilerde yücelilir. Melek-i Tavus Xweda’nın en büyük meleğidir. İslâm ve diğer semavi dinlerin daha sonra şeytanlaştırdığı melektir. Fakat Şeyh Hasan’dan sonraki Ezidilik, İslâm’ın Melek-i Tavus’a yükledikleri şeytan sıfatını reddediyorlar. O hiçbir zaman lanetlenmedi ve halen Tanrı’nın en büyük, en sevgili meleği ve bizim insan olmamızın, yeryüzüne çıkışımızın sebebidir, diyor Ezidiler.
Neden?
Ezidiliğe göre Melek-i Tavus olmasa, Adem ve Havva cennetin içindeki bir bahçede zıplayan iki varlık olarak kalacaklardı. Bizim inancımıza göre Tanrı, iyilik ve kötülüğü barındıran insan üzerinden kendini yeniden dışavurdu. Melek-i Tavus, insanın çiftleşmesine vesile olarak onun soyunun devamına yol açmıştır. İnsan içindeki Tanrı kadar iyi ama Tanrı’nın dışındaki kadar da kötüdür. Fakat iyilik ve kötülüğün savaşında Ezda, yani Tanrı’nın yarattıkları, hep iyiliğin yolunda gidecektir, çünkü o iyilikten, yani bizatihi Tanrı’dan gelmiştir.
BAAS’IN ARAPLAŞTIRMA POLİTİKASINA MARUZ KALMIŞ NADİA MURAD’I ANLAMAK LAZIM
Ve Ezidilekte Tanrı, güneş midir?
Işığın kaynağı olan güneş aynı zamanda yaşamın da kaynağıdır. Karanlık, kötülüklerin cirit attığı andır. Zaten Tanrı da güneş dolayısıyla bir nurdur.
IŞID tarafından kaçıran ve kurtulduktan sonra Ezidi kızlarının kurtuluşu için yürüttüğü mücadele dolayısıyla Nobel Barış Ödülü alan Nadia Murad, hikâyesini anlattığı The Last Girl (Son Kız) kitabında Kürt olduklarını söylemiyor. Ezidiler Kürt mü, değil mi?
Ezidiler elbette Kürt. Fakat Süryanilere göre Ezidiler, Asurilerden gelme bir Süryani koludur. Türklere göre Ezdiler, Şaman geleneğine sahip öz be öz Türktür. Araplara göre bunlar zaten Emevi sülalesinin çocukları, dolayısıyla Araptırlar. SSCB’nin yıkılmasından sonra Ermenistan bile resmi devlet politikası, Ezidileri ayrı bir halk olarak kabul ediyor ve Kürt olduğunu söyleyen Ezidileri sınır dışı ediyor. Nadia Murad kitabında “biz Kürt etnik mirasına sahip Ezidileriz” diyor. Yani Kürtlüğü kendi etnik kimliği olarak tariflemiyor ama o etnik mirasa sahip olduklarını söylüyor. Aslında Ezidiliği, bu inanca tabi topluluğu ayrı bir millet olarak tariflemesine yol açan koşullara bakmak lazım.
Nedir o koşullar?
Nadia’ya karşı bazı Kürt milliyetçilerinin çok saldırgan tavırlarını görüyorum. Bu, Nadia’nın yetiştiği koşulları, onu etkileyen eski Baas sistemini hiç anlamamak demek. Oysa onun bu söyleminin arkasında, Saddam yönetimindeki Baas rejiminin 1969’dan itibaren yürüttüğü Ezidileri Araplaştırma politikası yatıyor. O yüzden irili ufaklı bütün Ezidi köylerini, tarım reformu adı altında toplu köyler halinde birleştirdi ve onlara “Ezidiliğinize bir şey demiyoruz ama siz Kürt değil, Arapsınız” dayatması yapıldı. Verilen nüfus cüzdanlarında Arap oldukları yazılıyordu. Ezidiler, inanç ve kültürleri dolayısıyla yazıya ve okula pek meyyal değiller ama Baas orada okullaşma projesi de başlattı. Ezidi ağaları satın alındı ve çocuklarına kadar tüm Ezidiler, Baas Partisi üyesi yapıldı. Baas rejimi Ezidileri köylerde toplarken, etraflarına da çok sayıda Bedevi Arap getirip yerleştirdi ve Şengal’i bu şekilde kuşattı. Ezidiler kirvelikler arası evlilik yasak olduğu için her zaman Müslüman bir aileden kirve seçerek kendilerini muhafaza etmeye çalışırlar. Baas Partisi de, Ezidi üyeyle Arap, Müslüman üyeleri birbirleriyle kirve yaptı. Ezidiler Araplaştırılmaya çalışılırken bir yandan da kendilerine sürekli “size yönelik tüm zulümlerin kaynağı Kürtlerdir” propagandası yapıldı. Toprak reformuna karşı çıktığı için İngiltere’ye kaçmış olan Mir Tahsin’i ise Saddam getirtti ve ona Bağdat’ta bir Saray verdi, bir tür ev hapsine aldı. Baas Partisi, Araplaştırma politikası yürütürken Ezidiler içinde de “Islahat” diye bir hareket oluşturdu. Bu hareket, Araplaştırma sürecinin içeriden örgütleyicisiydi. Sözümona bu Islahat hareketinin başında Mir Tahsin vardı ama aslında esas yönetici Ezidi ağalar ve Baasçılar bulunuyordu. Islahatçı hareket maalesef halen Nadia’nın halen bu hareket tarafından yönlendirildiğini düşünüyorum.
IŞID, KİRVELER ÜZERİNDEN EZİDİLERE “SİZE DOKUNMAYACAĞIZ” DİYE HABER YOLLADI
IŞİD saldırısı sırasında Ezidilerin çoğunun kirveleri tarafından öldürüldüğü, mallarının onlar tarafından talan edildiği doğru mu?
Doğru tabii. En büyük toplu katliamlar, Arap kirvelerin bulunduğu, Şengal dağına uzak olan Til Ezer, Koço gibi köylerde yapılıyor. Ezidileri IŞİD’ci Arap kirveleri, komşuları katletti, mallarının çoğu kirvelerince talan edildi. IŞİD 3 Ağustos’ta Şengal’e saldırdı ama Koço ve diğer köylere 15 Ağustos’ta girildi. Çünkü Baas artığı IŞİD’ciler, kirveler üzerinden Ezidilere haber yolluyor ve “size dokunmayacağız” diyor. Hatta Irak’ta önce El Kaide ve sonra IŞİD’i örgütleyen, Saddam’ın eski sağ kolu İzzet İbrahim el Duri üzerinden selam bile gönderiliyor bu köylere. O yüzden de bu köylerdeki Ezidiler dağa kaçmaktan vazgeçiyor. Peşmergeler de oraları bırakıp kaçarken Ezidilere “gidin” demiyor. Velhasıl buradaki Ezidiler, başlarına bir şey gelmeyeceği konusunda inandırılıyor. 15 Ağustos’ta IŞİD gelince de hepsini toplayor, erkekleri, çocukları, yaşlıları kurşuna diziyor, genç kadınları da köleleştiriyor.
KADINLARIN BİR KISMINI KİRVELER KAÇIRIP SATTI
Kaç kadın kaçırılıyor?
IŞİD 5 bini aşkın Ezidiyi katletti ve bütün Şengal bölgesinden 10 binin üzerinde yakın kadını kaçırıp köleleştirdi. IŞİD katledip kadınları kaçırırken buna Ezidilerin kirveleri de dahil oluyor ve talan yapıyorlar. Hatta kadınların bir kısmını da kirveler kaçırıp satıyor.
Osmanlı dönemindeki Ezidi katliamları da buna benziyor mu?
Halen Diyarbakır’da ismi bir caddede bulunan Osmanlı paşası Melik Ahmet Paşa, Ezidilerin en büyük katilidir. IŞİD’in yaptığı barbarlığın aynısını yapmıştır. Evliya Çelebi, Melik Ahmet’in Ezidi seferine katılıyor ve Ezidilerin katledilişini Seyahatname’sinde büyük bir huşu ve zevk içinde anlatıyor. “Şeytana tapan bu mürtetlerin” Çeçen ve Çerkes askerler tarafından boğazlarına sap sokulup yakılışlarını, boğduruluşlarını, kızlarının köleleştirilişini zevkle anlatıyor, güzellemeyle Evliya Çelebi. Şu an bir Türkmen kasabası olan, Musul petrol merkezlerinden, Şengal’e 40-50 kilometre uzaktaki Tel Afer, 1700’lerde yüzde yüz Ezidi nüfusundan oluşuyordu. Sinan Hakan’ın Osmanlı Belgelerinde Kürtler ve Kürdistan isimli kitabında belgesiyle var bu bilgi. Oradaki Ezidilerin nasıl katledildiği, çocukların nasıl askere alındığını ve kızlarının nasıl paylaşıldığı Osmanlı raporunda veriliyor.
Nadia Murad, IŞİD’in saldırısı karşısında KDP tarafından yalnız bırakıldıklarını anlatıyor. Peşmergenin, saldırıdan hemen önce Şengal’i boşaltması hâlen büyük bir tartışma konusu. Sizce KDP neden orayı bıraktı?
Musul, Baas artıklarının yeraltında örgütlenip IŞİD’leştiği bir bölgeydi. Saddam zamanında da, sonrasında da Irak’ın silahlı gücünün büyük kısmı Musul’daydı. Bir gün içinde neredeyse tek kurşun atılmadan Musul, ağır silahlarla birlikte IŞİD’in eline geçti. IŞİD, Musul’dan sonra petrol şeridini takip ederek Tel Afer’e yöneldi. Oradaki Sünni Türkmenler IŞİD’e biat etti, Şii Türkmenler de Şengal Dağları’na kaçtı. IŞİD daha sonra Solax’ı ve daha sonra Şengal’in önemli bir petrol bölgesi olan Zumer’i işgal etti. Bu sırada yakaladığı peşmergelerin kafasını kesip yol boylarına astı. Bu da peşmergede büyük bir panik yarattı ve Şengal’i bırakıp kaçtı. Mesele böyle mi gelişti, bilmiyoruz ama Kürdistanlı yöneticilerin izahatı böyle. Neticede 3 Ağustos’ta Ezidi katliamı başladı ve en büyük katliam da kirvelerine güvenen Ezidilere uygulandı. Ezidiler bu sırada peşmergeye “bari giderken silahlarınızı bize bırakın” diyor, onu da yapmıyorlar. Dahası, bu olaydan önce Ezidilerden silah toplatılıyor. KDP’nin bunları açıklaması lazım: Neden silahlar toplatıldı ve kaçarken neden silahlar bırakılmadı?
Peki Ezidilerin hiç direnişi olmadı mı?
Elinde silahı olan, şu ara Haşdi Şabi’ye katılmış olan Kasım Şeşo öncülüğünde, Şengal’deki Şerfedin Türbesi’ni, yani kutsal bölgeyi muhafaza etmeye çalışıyor. Daha önce oraya gitmiş küçük bir PKK’li grup da IŞİD’in geçebileceği bir geçidi tutuyor. YPG’lilerin gelmesi ve ABD’nin hava desteği sonucu IŞİD’in dağa kaçan Ezidileri takip edip katletmesi önleniyor. IŞİD’in hedefi Rojava’nın petrol bölgesi olan Rimela’yı almak ve oradan Kamışlo’ya saldırmaktı. Fakat YPG’nin direnişi ve ABD’nin desteğiyle bu hedefi gerçekleşmeyince IŞİD, hemen ardından dönüp Kobani’ye saldırdı. Fakat neticede perde arkasından ne tür hesaplar ve ittifaklar yapıldığını bilmesek de, Kürdistanlı güçlerin Şengal’i bırakıp kaçması büyük bir Ezidi katliamının yaşanmasına kapıyı açtı.
EZİDİLER “YA CANINI YA DİNİNİ” DENDİĞİNDE, CANINI VERMİŞTİR
Şu anda Şengal’in statüsüyle ilgili KDP ve PKK arasında tartışmalar, gerilimler yaşanıyor. Bu ihtilafın sebebi, kaynağı ne?
Başta da söylediğim gibi Şengal, teritoryal olarak Rojava’nın uzantısıdır. Şengal nüfusu bütün Araplaştırma politikalarına rağmen Ezidiliği korumuş, “ya canını ya dinini” dendiğinde de canını vermiştir. Şengal, Güneybatı Kürdistan’ın kilididir ve bir yanında Zumer petrol sahası, diğer yanında Musul barajı bulunuyor. Konumu dolayısıyla Şengal, yüz yıldan fazla bir zamandır hep büyük hesapların yapıldığı yerdir. Ezidi halkı KDP’nin tabanının daha İslamist olduğuna inandığı için daha seküler Kürt hareketlerine, YNK’ye, PKK’ye yakın hissediyor kendini. 2005 yılında yeni Irak kurulurken Şengal ve Şêxan Ezidileri, Musul Barajı tesislerinde bir kongre topladı ve bir gazeteci olarak ben o kongreyi izledim. O kongrede ortaya çıkan talep, Ezidi bölgesine özerklikti. O kongrede “Biz tarihsel olarak ihanete uğradık ve hep katledildik. O yüzden kendi öz savunma gücümüzü mutlak suretle gerçekleştirmeliyiz. Ayrıca kendi kendimizi yönetmeliyiz” deniyordu. Hakikaten de tarihte Ezidiler kadar öz savunmayı ve maruz kaldıkları nefretten dolayı da kendi kendilerini yönetmeyi hak eden çok az inanç grubu vardır. Ezidilerin öz savunmasına ve özerkliğine kavuşması, bırakın Kürtlerin, tüm dünyanın boyun borcudur.
Peki 2005’teki kongresinde, özerk bölgenin nereye bağlı olacağına dair bir değerlendirme yapıldı mı?
Bir eğilime göre burası Bağdat’a bağlı olmalıydı. Öbür görüş ise Kürdistan’ın parçası olduğu için Ezidi bölgesinin Erbil’e bağlanması gerektiği yönündeydi. Ezidi bir gazeteci olarak Ezidi bölgesinin, Kürdistan’ın siyasal yapısı içinde özerk bir bölge olması gerektiğini düşünüyorum. Fakat Ezidilerin yüzde 70’i hâlâ kamplarda yaşarken, hâlâ korkunun hükmü devam ederken Şengal’in nereye bağlanacağını tartışmak kabul edilir gibi değil. IŞİD silahlı olarak yenildi ama beyinlerde, “kirvelerin” kafasında hâlâ hükmünü sürdürüyor.
EZİDİ KATLİAMININ İÇİNDE BİR SÜRÜ BÖLGESEL GÜÇ VE DEVLET VAR
O halde ne yapmalı?
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi IŞİD katliamını jenosit olarak tarif etti. Nadia’ya bundan dolayı Nobel Barış Ödülü verildi. Beşinci yıldönümünde, uluslarası vicdan bizden yanayken, Ezidilerin ata topraklarında kendilerini güvende hissedecekleri, BM himayesinde bir özerkliğini savunmamız gerekirken, biz buranın nereye bağlanacağı tartışıyoruz! İnanılmaz! Mirlik zaten doğal bir özerkliktir ve bunun kanunlaşması, uluslararası güvenceye kavuşturulması, uzun bir süre de uluslararası himaye altında tutulması lazım. Dolayısıyla özerk, demokratik bir Ezdihan bölgesi, onun öz savunması, BM tarafından muhafazası gerekiyor. Ayrıca madem bu bir jenosit, o zaman niye mahkemesi yok? Neden soykırımın yargılandığı bir uluslararası mahkeme kurulmuyor?
Sizce neden kurulmuyor?
Çünkü bir sürü bölgesel güç, devlet var bu işin içinde. Eline silahı alanın bir daha katliama girişmemesi için hem Kürt güçlerinin elindeki IŞİD’cilerin uluslararası bir mahkemede yargılanması hem de onları destekleyen bölgesel, uluslararası güçlerin ortaya çıkarılması gerekiyor. Biz Kürtler bunları tartışmak yerine, çıkmış Şengal’in nereye bağlanacağını tartışıyoruz. Yüzbinlerce insanımız hâlen topraklarından uzakta, kamplarda yaşıyorken, yaraların hiçbiri sarılmamışken bunları tartışmak çok ayıptır.
Şu an Şengal’i kim yönetiyor?
Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu sonrasında Kerkük gibi Şengal de Bağdat yönetimindeki Heşdi Şabi örgütü tarafından ele geçirildi. Yani KDP, IŞİD gelince Şengal’i terk ettiği gibi daha sonra Haşdi Şabi gelince bir kez daha orayı terk etti. Şimdi ise aynı KDP, Ezidilerden oluşan Şengal Savunma Birlikleri’nin bölgeden çıkmasını istiyor. Türkiye de benzer bir biçimde “orası benim için beka meselesidir” diyor.
Neden?
Çünkü Türkiye, orada özerk bir bölge oluşursa, PKK’nin ilk defa Güney Kürdistan’da sosyolojik bir alana yerleşeceğini düşünüyor.
Kaçırıldıktan sonra IŞİD’cilerden çocuğu olan Ezidi kadınlarla ilgili büyük bir trajedi yaşanıyor. Ezidi inanç konseyi, kadınların çocuklarını bırakması kaydıyla geri dönebileceği yönünde bir karar verdi. Bu mesele nasıl çözülecek?
Ezidi Yüksek Ruhani Konseyi, IŞİD ilk saldırdığı ve kızları kaçırdığında tarihi bir açıklama yaptı. Bu açıklamada “kızlarımız hepimizden helaldir ve kurtarıldıktan sonra tekrar bu cemaatin bir parçası olarak kabul edileceklerdir” dendi. Oysa Ezidi inancına göre, Ezidi olmayan herhangi biriyle gönüllü veya zorla münasebet kuranlar dinden çıkar ve bir daha kabul edilmez. Dolayısıyla IŞİD saldırısı sonrası verilen bu karar çok önemliydi. IŞİD’in kaçırdığı Ezidi bir kadın, fırsat bulup Ezidi televizyon kanalı Çıra TV’yi izlediğini ve Baba Şeyh’in bu beyanatını duyunca ilk defa kaçmanın yollarını aradığını söylemişti bir röportajda. Kabul edileceklerini öğrenen çok sayıda Ezidi kadın bunun üzerine kaçmanın yollarını aradı. Eğer bu karar alınmamış olsaydı, kadınlarımız ya bu zalimlerin elinde intihar edecek veya kaderlerine boyun eğecekti. Fakat kaçırılan kadınların binlercesinin, tecavüzcülerinden çocukları oldu. IŞİD yenilince bu kadınlar, çocuklarıyla beraber kurtarıldılar. Fakat Ezidi Yüksek Ruhani Konseyi her ne kadar kadınlar için önceden bir karar almışsa da, doğan çocukları için bir karar almamıştı. Nihayet Konsey, 24 Nisan 2019’da “çocuklu kadınlarımız da cemaate kabul edilecektir” yönünde bir karar verildi. Bu, Ezidi tarihinin en önemli kararlarından biriydi. Ama maalesef bu karar iki gün sonra geri alındı.
Neden?
O süreçte Mir Tahsin hayatını kaybetmiş olduğu için kimse, sosyal baskıyla karşılaşmasına sebep olacak bir karar almak istemiyordu. Fakat artık Mir Tahsin’in oğlu yeni Mir seçildi ve ondan talebimiz, geri çekilen kararın tekrar devreye konması yönünde. Bağdat, çok sayıda çocuğu “bunlar benim vatandaşım” diyerek alıp Basra’ya götürdü. Keza Rojava’da bulunan çok sayıda çocuklu Ezidi kadın var. Ama 24 Nisan kararının iptali üzerine çocuğunu alıp Lübnan’a veya bilinmedik yerlere kaçan kadınlar da oldu. Yani IŞİD’in bitmesi, Ezidilerin trajedisini bitirmiş değil. Katliamın 5. yıldönümünde Kürtlerin, Kürt hareketlerinin gündeminde Ezidi bölgesinin nereye bağlanacağından ziyade bu büyük trajedilerin olması gerekir.